Ocak ayında İzmir Devlet Tiyatroları

İzmir Devlet Tiyatrosu Ocak ayında birçok oyun sergiliyor. Üye olduktan sonra boş yer durumunu görme ve bilet alma işlemlerini internetten de yapabilirsiniz.

Ubuntu Linux üzerinde USB hoparlör

Birkaç hafta önce İstanbulda dolanırken usb bağlantılı bir çift hoparlör almıştım. XP de ses alabilmek için kutudan çıkan sürücüyü yüklemek gerekti. Bu linuxta sıkıntı yaratacaktı ama biraz arayınca çözümü buldum.

Ubuntu ayarlarını tek ses çıkışına göre yapıyordu, bu da varsayılan üzerinden oluyordu zaten. Yapılması gereken ses çıkışını değiştirmekti. Önce usb'yi takıp şu komut ile test edelim:
cat /bin/bash > /dev/dsp
Varsayılan höparlörden ses gelmeli, Ctrl+C ile durdurabilirsiniz. Şimdi ikinci hoparlör yani usb için /dev/dsp1 ile aynı komutu çalıştıralım. Ses geldi ise usb hoparlörümüz de çalışıyor demektir.

Son işlem kullandığınız müzik programında (örneğin xmms)usb çıkışını tanıtmak. Bunun için çıkış eklentisini (Output Plugin) ALSA olarak değiştirin ve ses cihazı olarak USByi gösterin (Options ->preferences). Ve deneyin.

Kaynak : http://www.michaeldolan.com/258

Film önerileri




Kes (1969)- Ken Loach
(They beat him. They deprived him. They ridiculed him. They broke his heart. But they couldn't break his spirit.)
Fakir bir şekilde büyümekte olan İngiliz bir çocuğun yaşadıkları, karşılaştıkları anlatılıyor. Çocuğun bir doğan büyütmeye çalışması hayat içerisinde en önemli mutluluğu bu uğraşın ona vermesi oldukça güzel anlatılmış. Filmin etkileyici sahneleri var. Mesela eğitimin disiplin ve dayak yapılan bir şeymiş gibi gösterilmesi ve fakir çocukların okulda karşılaştıkları farklı davranışlar iyi anlatılmış. Bir sahne müdürün dayak atma sahnesi bence bu konuyu ve suçsuz çocukların da bu dayak mantığıyla ne kadar kötü hale sokulabileceği oldukça güzel anlatmış.

(Film boyunca aklıma daha önce Ozzy Osbourne'den dinlediğim Working Class Hero parçası geldi nedense)

Maden (1978) - Yavuz Özkan
Politik sinema dönemi sayabileceğimiz bir zamanda Tarık Akan ve Cüneyt Arkın ikilisinin beraber oynadığı ve oldukça ilginç bir örnek bu film. Maden işçilerinin patronla ve patronla anlaşmış olan "sarı" sendikayla çatışmalarını, hayatlarından kesitlerini ve grevlerini anlatan önemli bir film.

Office Open XML

Microsoft'un yeni icadı. Ortak bir dosya biçimi ihtiyacının farkına varan Microsoft, bu ihtiyacı karşılamak için Office Open XML adını verdiği bu yeni standartı kabul ettirmeye çalışıyor. Microsoft Open Office tarafından tehdit edilen ofis piyasasını koruyabilmek için çok önceleri zaten ortaya çıkmış olan ODF'a rakip olarak bu yeni standartı ortaya atıyor. XML tabanlı bu standartın bir sorunu, Linux kullanıyorsanız henüz Open Office destek vermediği için (3.0 sürümünde verecek) açma şansınız yok. Bunun yerine eski doc biçimine çevirip açmanız gerekiyor. Ben OpenXML'in standart olarak kabul edilmesine karşı çıkıyorum ve sizi de karşı çıkmaya çağırıyorum. Her ne kadar buna karşı çıksam da, Office 2007 kullanan öğrencilerin ve kişilerin pdf göndermek yerine docx biçiminde dosya göndermesi, beni bir şekilde çevirim işini yapmaya zorladı. Bir kaç dönüştürme sitesini denediğimde en iyi sonucu Zamzar'da aldım. Ayrıca bazı Open Office dağıtımları da bu biçimi destekliyor (aşağıdaki bağlantıda bu listeyi görebilirsiniz). Bitirirken vurgulamak isterim ki, sadece okunmaya yönelik dosyaların PDF olarak gönderilmesi en iyi çözümdür :).

Bağlantılar:
How do I open Microsoft Office 2007 files?

DOM ile hazırlanmış XML yapısını dosyaya aktarma

Bugün derste öğrencilerden birinin sorusu üzerine DOM'da XML yapısını dosyaya aktarmayı gösteren örnek bir uygulama hazırladım. Bu örnek uygulamada XML yapısının çalışma zamanında hazırlanmasını ve işlem bittikten sonra dosyaya aktarılmasını görebilirsiniz.

DOMXMLDosya.java:
import java.io.File;
import java.io.IOException;

import javax.xml.parsers.DocumentBuilder;
import javax.xml.parsers.DocumentBuilderFactory;
import javax.xml.transform.Result;
import javax.xml.transform.Source;
import javax.xml.transform.Transformer;
import javax.xml.transform.TransformerConfigurationException;
import javax.xml.transform.TransformerException;
import javax.xml.transform.TransformerFactory;
import javax.xml.transform.dom.DOMSource;
import javax.xml.transform.stream.StreamResult;

import org.w3c.dom.Document;
import org.w3c.dom.Node;

/**
* Bir xml belgesi yaratma ve belgeyi dosyaya kaydetme
*
* @author Tahir Emre KALAYCI, http://kodveus.blogspot.com
* @version $Id: DOMXMLDosya.java,v 1.0 11.12.2007 09:36:55
*/
public class DOMXMLDosya {
public static void main(final String[] args) throws IOException {
// Sinifi ilkleyelim
final DOMXMLDosya dw = new DOMXMLDosya();
// XML belgesini olusturalim
final Document doc = dw.docOlustur();
// XML belgesini dosyaya kaydedelim
dw.xmlDosyayaKaydet(doc, "deneme.xml");
}

/** XML belgesini olusturalim */
protected Document docOlustur() {
try {
// Bos belgeyi yaratiyoruz
final DocumentBuilderFactory fact = DocumentBuilderFactory
.newInstance();
final DocumentBuilder parser = fact.newDocumentBuilder();
final Document doc = parser.newDocument();

// Kok elemani olarak "Kisiler" yaratiliyor
final Node kok = doc.createElement("Kisiler");
// Belgemize kokumuzu ekleyelim
doc.appendChild(kok);

// Kokumuze yeni bir kisi ekleyelim
kisiEkle(doc, kok, new Kisi("Mustafa", "Az", "1901"));
// Kokumuzu yeni bir kisi ekleyelim
kisiEkle(doc, kok, new Kisi("Ahmet", "Çok", "1902"));

// Yaratilan DOM XML belgesini dondurelim
return doc;

} catch (final Exception ex) {
ex.printStackTrace();
return null;
}
}

/**
* Bu metodun amaci parametre olarak verilen kisiyi xml belgesine eklemek
*
* @param doc
* Eklenecegi xml belgesi
* @param kok
* Eklenecegi kok
* @param kisi
* Kisinin bilgilerini tutan sinif
*/
private void kisiEkle(final Document doc, final Node kok, final Kisi kisi) {
// Kisi elemanini olusturuyoruz
final Node kisiNode = doc.createElement("Kisi");
// Kokumuze ekliyoruz
kok.appendChild(kisiNode);

// Kisinin isim elemanini olusturuyoruz
Node node = doc.createElement("Ad");
// Kisinin isim elemanini kisi elemanina ekliyoruz
kisiNode.appendChild(node);
// Isim bilgisini ekliyoruz
node.appendChild(doc.createTextNode(kisi.getAd()));

// Kisinin soyad elemanini olusturuyoruz
node = doc.createElement("Soyad");
// Kisinin soyad elemanini kisi elemanina ekliyoruz
kisiNode.appendChild(node);
// Soyad bilgisi ekliyoruz
node.appendChild(doc.createTextNode(kisi.getSoyad()));

// Kisinin numara elemanini olusturuyoruz
node = doc.createElement("Numara");
// Kisinin numara elemanini kisi elemanina ekliyoruz
kisiNode.appendChild(node);
// Numara bilgisini ekliyoruz
node.appendChild(doc.createTextNode(kisi.getNumara()));
}

/**
* Bu metod DOM xml belgesini bir dosyaya kaydetmemize yarar
*
* @param doc
* kaydedilecek DOM XML belgesi
* @param filename
* kaydedecegimiz dosya adi
*/
public void xmlDosyayaKaydet(final Document doc, final String filename) {
try {
// DOM belgesini yazma icin hazirliyoruz
final Source source = new DOMSource(doc);

// Cikti dosyasini hazirliyoruz
final File file = new File(filename);
final Result result = new StreamResult(file);

// DOM belgesini dosyaya yaziyoruz
final Transformer xformer = TransformerFactory.newInstance()
.newTransformer();
xformer.transform(source, result);
} catch (final TransformerConfigurationException e) {
e.printStackTrace();
} catch (final TransformerException e) {
e.printStackTrace();
}
}
}

Kisi.java:

public class Kisi {
String ad;
String numara;
String soyad;

public Kisi(final String _ad, final String _soyad, final String _numara) {
ad = _ad;
soyad = _soyad;
numara = _numara;
}

public String getAd() {
return ad;
}

public String getNumara() {
return numara;
}

public String getSoyad() {
return soyad;
}

public void setAd(final String ad) {
this.ad = ad;
}

public void setNumara(final String numara) {
this.numara = numara;
}

public void setSoyad(final String soyad) {
this.soyad = soyad;
}
}

Oluşan XML Dosyası:

Yeni bir eclipse ve eklentilerim

Eclipse'i yeniden kurmam gerektiğinde hangi eklentileri ve yardımcı uygulamaları da kurmam gerektiğini buraya not ediyorum:

  • Subversion
  • Visual Editor
  • Maven
  • JUnit
  • ArgoUML
  • Azzurri Database Modeling Plugin
  • Dia Diagram Editor
  • SQuirrel SQL
  • Eclipse SQL Explorer
  • Ajax jMaki
  • iReport
  • PhpEclipse
Bunların dışında eklemek isteyebileceğiniz seçeneklere buradan bakabilirsiniz:
http://www.eclipseplugincentral.com

AMD64, Ubuntu, firefox ve flash player ayarları

AMD64 bilgisayarlarda Ubuntu üzerinde çalışabilecek bir flash oynatıcı henüz yok. Yinede buradaki yöntemi uygularsanız, x86 mimarisi için hazırlanmış olan versiyonunu kullanabilirsiniz.

31 günde 8000 km

Askerliğim bitti. Bugün tekrar sivil oluşumun 8. günü :) Son 1 ayda izne çıkma, iş arama ve askerliği bitirmek için toplam 8000 km yol gittim ve geldim. Sonra tekrar geldim ve gittim; elimde çantalar, koliler sürekli yoldayım, gecelerim otobüslerde geçti.

2 Kasımda Ankara'dan yola çıktım, ve şu yolları izledim:

Ankara-İstanbul-İzmir-Antakya-Ankara-İstanbul-Amasya-Ankara-İzmir-İstanbul-İzmir

Bu gidiş gelişleri tam 31 günde yaptım; ellerimde, sırtımda, göğsümde hep yük taşıdım, nasıl daha fazla taşınır iyi öğrendim.

Bu kadar yol çektikten sonra sonuçta yine İzmir'deyim, yani boşuna yorulmuşum :)

Not: Bu 8000 km ye şehir içlerindeki yollar dahil değil, belediye otobüsleri ayrı bir dert.

Python Sınıf Örneği

Python'da yeni bir şeyler öğrenmek için sınıfların nasıl oluşturulduğuna dair örnek yaptım. Bir metin dosyasında bulunan sahaları tab karakteriyle ayrılmış olan öğrenci bilgilerini (her satırda bir öğrenci bilgisi olacak şekilde) okuyup Ogrenci sınıfı şeklinde örnekler oluşturan ve bu örnekleri ekrana basan bir proje yaptım.

Aşağıda bu proje için yazmış olduğum sınıfları açıklamalarıyla inceleyebilirsiniz. Java'da yazabileceğimden daha az kod yazdığım bir gerçek. Metin hallerini en alttaki bağlantıdan indirebilirsiniz.

Metin Dosyası Yapısı (ogrenciler.txt)(sahalar \t - tab - karakteriyle ayrılmıştır)

1    Ali Veli Kirkdokuzelli    4    1998
2    Suphi Suphan    3    1999
3    Mustafa Canveren    2    2000
4    Ahmet Bitiveren    1    2001

Ogrenci sınıfı (Ogrenci.py):

#Ogrenci bilgilerini tuttugumuz sinif
class Ogrenci:
    #Yeni ogrenci yaratmak icin ilgili bilgilerini girmek gerekiyor
    #__init__ bu sinifin yapicisi oluyor
    def __init__(self, numara,isim,sinif,girisYili):
        #Basina __ ekleyince private degisken oluyor
        self.__isim = isim
        self.__numara = numara
        self.__sinif = sinif
        self.__girisYili = girisYili

    #Ogrenci bilgileri metin olarak donduren metod
    def toString(self):
        return self.__numara+' '+self.__isim+' '+self.__sinif+' '+self.__girisYili

OgrenciAraclar sınıfı (OgrenciAraclar.py):

from Ogrenci import *
#Bu metodun amaci parametre olarak adi verilen dosyayi acmak
#ve icerisindeki ogrenci bilgilerini bir dizi veri yapisina aktarmaktir
class OgrenciAraclar:
    def ogrencileriOku(self,dosyaAdi):
        #Dosyayi okumak icin aciyoruz
        f=open(dosyaAdi,'r')
        #Dosyadaki tum satirlari okuyoruz
        satirlar =f.readlines()
        #Ogrenci listesini yaratiyoruz
        ogrenciler = []
        #Dosyadan okudugumuz her satir icin
        for ogrenciBilgisi in satirlar:
            #Satirdaki ogrenci bilgisinden ogrenci nesnesini olusturup
            #listemize ekliyoruz
            ogrenciler.append(self.__ogrenciUret(ogrenciBilgisi))
        #ogrenci listemizi donduruyoruz
        return ogrenciler

    #Bu metodun amaci string olarak verilen ogrenci bilgisinden
    #Ogrenci sinifi ornegini olusturup dondurmektir
    def __ogrenciUret(self,ogrenciBilgisi):
        #String icerisindeki satir sonu karakterini yokediyoruz ve bosluklari kaldiriyoruz
        ogrenciBilgisi = ogrenciBilgisi.replace('\n',' ').strip()
        #Ogrenci bilgisi stringini saha parcalarina ayiriyoruz
        tokenler = ogrenciBilgisi.split('\t')
        #yeni ogrenci nesnesini tokenlerden olusturup donduruyoruz
        return Ogrenci(tokenler[0],tokenler[1],tokenler[2],tokenler[3])

AnaProgram sınıfı (AnaProgram.py):

#OgrenciAraclar icerisindeki tum siniflari kullanacagiz
from OgrenciAraclar import *
#Yukaridaki metodu cagirip deniyoruz
ogrenciAraclar = OgrenciAraclar()
ogrenciler = ogrenciAraclar.ogrencileriOku('ogrenciler.txt');
#Okunan ogrenci bilgilerini ekrana yaziyoruz
for ogrenci in ogrenciler:
    print ogrenci.toString()


Bu kaynak kodları sınıf ismini kullanarak ilgili *.py dosyasına yazın (yazılmışını alttaki bağlantıdan indirebilirsiniz), öğrenci bilgilerini ogrenciler.txt dosyasına yazın ve tüm dosyaları aynı dizinde toplayın. python AnaProgram.py komutunu komut satırında girerek projeyi çalıştırabilirsiniz.

Kaynak kodlar için tıklayabilirsiniz.

Not: Biçimlendirme için http://formatmysourcecode.blogspot.com/ kullanıldı.

Taşınabilir Uygulamalar (Portable Apps)

Bir konferansa gideceksiniz, Openoffice'te bir sunum hazırladınız ve konferansı düzenleyenler konferansta open office desteğinin olmadığını, sadece ppt sunum dosyalarını çalıştırabileceğiniz söylediler. Ne yaparsınız?

Hemen aklıma gelen çözümleri sıralayayım.

1. Sunumu pdf'e çeviririm. Mutlaka o bilgisayarlarda pdf okuyucu vardır değil mi?
2. Ama zaten ben sunumlarımı open office'te değil Latex'te hazırlıyorum, o da pdf çıktı üretiyor. Artık o bilgisayarda pdf okuyucu yoksa ben de sunumu yapmam :) (Latex ile nasıl yapıyorum)
3. ppt şeklinde tekrar kaydederim. Tabi bir forum yazısında bu hazırlanan ppt'yi microsoft ofis'in okumadığı durumların olabildiğini okumuştum.
4. Taşınabilir uygulamaları kullanırım.

İlk üç çözüm herkesin aklına gelmiştir, ya da en azından benim aklıma geliyor. 4. çözüm ise yukarıda bahsettiğim forum yazısıyla birlikte öğrendiğim bir şey oldu. Benim de aklıma yatan bu çözümü taşınabilir uygulamalardan her zaman taşımak istediklerimi taşınabilir belleğime yükleyerek kullanmaya karar verdim.

Artık herkeste kapasite olarak oldukça geniş taşınabilir bellekler var. Bu geniş bellekleri faydalı bir amaçla kullanmak için bu taşınabilir uygulamaları indirip belleğinize kurabilirsiniz. Böylece herhangi bir makine üzerinde kurulum yapmadan taşınabilir belleğiniz üzerine önceden kurmuş olduğunuz yazılımları rahatça kullanabilirsiniz. Ayrıca bu yazılımlar WINE ile de çalıştıkları için Windows olduğu kadar, Linux makinelerde de işe yarıyor.

Aşağıdaki resimde benim kurmuş olduğum yazılımları gösteren taşınabilir uygulama menümün resmini görebilirsiniz.
Kurulum işi ise oldukça basit, dilerseniz suit adı verilen belli başlı uygulamaları içeren sürümleri kurup üstüne daha sonra eklemek istediğiniz yazılımları indirerek aynı dizine kurarak genişletebilirsiniz. Kurma işlemini indirdiğiniz uygulamalar çift tıklayarak ve kurulum dizini olarak taşınabilir belleğin içerisindeki bir dizini göstererek (sonradan yapılan kurulum için seçilen dizin örneği için aşağıdaki resime bakabilirsiniz, resimde D:\ sürücüsü taşınabilir bellektir.) yapıyorsunuz. Benim yukarıda resmini gördüğünüz taşınabilir uygulamalar taşınabilir bellğimde 273MB'lık bir yer kaplamış durumda. Bu da benim belleğimin dörtte birine denk geliyor. Ama açıkçası bu o kadar büyük bir oran değil. Bütün belleğe ihtiyacım olduğu zaman, ilgili klasörü bir yerde yedekleyip işim bittikten sonra tekrar belleğe koyabilirim.


Özetle, bu taşınabilir uygulamalar belleğine işletim sistemi kurmaktan daha kolay bir işlem ve her yerde aynı uygulamaları kullanma özgürlüğüne sahip oluyorsanız. Hatta antivirüs tarayıcınızı bile yanınızda taşınayabiliyorsunuz. Kurması da oldukça kolay olan bu uygulamaları herkese öneriyorum.

Bağlantılar:
PortableApps
PortableApps Suite Support
PortableApps Support

Singleton Tasarım Deseni ve Java'da gerçekleştirimi

Singleton tasarım deseni, sınıftan örnek oluşturma ("instantiation") işlemini kısıtlayan, ve sınıftan çalıştırma süresince uygulama genelinde sadece bir örneğin oluşturulmasını sağlayan bir yöntemdir. Bir sınıfın uygulama çapında tek bir örneğinin çalışmasını istiyorsanız ve bu örneğin oluşturulmasını sınırlamak istiyorsanız bu tasarım desenini kullanmanız gerekir.

Bu tasarım deseni gerçekleştirilirken yapılması gereken, sınıfın herhangi bir örneği ("instance") yoksa bu örneği yaratmaktır. Bunu sağlayabilmek için bu yaratma işlemini kontrol altına almak gereklidir. Bu nedenle yapıcıların dışarıdan erişime kapatılması (Java'da private olarak tanımlama) ve yaratma işlemi için ayrı bir erişilebilir metotun tanımlanması gerekir. Bu tanımlanan metot içerisinde statik olarak saklanan örneğin daha önce yaratılıp yaratılmadığı kontrol edilerek, gerekiyorsa yaratılarak isteyen sınıf döndürülmesi gerekir.

Aşağıdaki resimde bir Singleton nesnesinin sınıf diagramı olarak gösterimini görebilirsiniz:

Genel Kullanım Alanları
  • Abstract Factory, Builder ve Prototype tasarım desenlerinin gerçekleştiriminde
  • Façade nesnelerinin gerçekleştiriminde, çünkü bu nesnelerin tek bir örneğinin olması gereklidir
  • Durum nesneleri genellikle Singleton'dır.
  • Global değişkenlerin yerine tercih edilir, çünkü;
    • Global isim uzayını gereksiz değişkenlerle kirletmezler
    • Tembel tahsis ("lazy allocation") ve ilklemeyi ("initialization") desteklerler, çoğu dilde global değişkenler her zaman kaynak tüketirler.
  • Singleton'lar sanal makinenin yaşam döngüsüne bağlı olarak farklı davranışlar sergilerler. Mesela bir yazılım geliştirme ortamında her çalıştırma için yeni bir sanal makine oluşturulduğu ve böylece her seferinde yeni bir singleton nesne oluşturulduğu halde, uygulama sunucusu içerisinde sanal makine sürekli çalışacağı için singleton nesnesi yaşamına devam eder.
Java Örnek Gerçekleştirimi

Klasik Çözüm:
public class TekBicim {
private final static TekBicim INSTANCE = new TekBicim();

public static TekBicim getInstance() {
return INSTANCE;
}

/**
* Asagida deniyoruz
*
* @param args
*/
public static void main(final String[] args) {
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
}

/*
* her taraftan erisilebilir (public) varsayilan yapicinin kullanilmamasi
* icin kendi ozel (private) yapicimizi yaziyoruz
*/
private TekBicim() {
System.out.println("ornek yaratildi");
}

public void yazdir() {
System.out.println("Yaziyorum");
}
}

Thread-safe çözüm:
/**
* Bu sinif Bill Pugh tarafindan onerilen ve is parcacigi guvenli (thread-safe)
* tembel yuklenebilen (lazy loading), talepte ilkleme tutucu (initialization on demand holder)
* olarak bilinen cozumdur
* @author emre
*
*/
public class TekBicim {
/**
* TekBicimTutucu TekBicim.getInstance() metodu ilk cagrildiginda veya
* TekBicimTutucu.INSTANCE ilk defa erisildiginde yukleniyor, daha once
* yuklenmiyor
*/
private static class TekBicimTutucu {
private final static TekBicim INSTANCE = new TekBicim();
}

public static TekBicim getInstance() {
return TekBicimTutucu.INSTANCE;
}

/**
* Asagida deniyoruz
*
* @param args
*/
public static void main(final String[] args) {
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
TekBicim.getInstance().yazdir();
}

/*
* her taraftan erisilebilir (public) varsayilan yapicinin kullanilmamasi
* icin kendi ozel (private) yapicimizi yaziyoruz
*/
private TekBicim() {
System.out.println("ornek yaratildi");
}

public void yazdir() {
System.out.println("Yaziyorum");
}
}

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Singleton_pattern
Bağlantılar:
Ekşisözlük Singleton
'Singleton' Tasarım Deseni
Singleton Tasarım Deseni

Uykusuzluk

Bir haftadır kendi kendime uykusuzluk yöntemi icat ettim. Uykusuz kalmaktan şikayet etsem de, uykusuz kalmak içsel olarak hoşuma gidiyor. Uzun zamandır normal gün saatlerinde izleyemediğim filmleri, geceleyin uykudan iki saat çalarak izlemeye başladım. Ve tekrar çalışmadığım dönemdeki (o zaman elbette daha kolay oluyordu :) ) uykusuzluk dönemine başlamış oldum. Hafta sonları bir sorun olmuyor, ancak hafta içi de bu alışkanlığım devam ederse (ki edecek gibi gözüküyor) problemler çıkabilirmiş gibi geliyor. Uzun süreli az uykuyla kalma hayaliyle yaşayan biri olarak bu düşüncelere sahip olduğum için kendime şaşırıyorum elbette, her zaman fazla uyumanın aslında daha uzun yaşayabileceğim halde az yaşamak olduğunu düşünmüşümdür. Ve artık çalışırken, çalışma dışındaki işlere zaman ayırabilmek için bu uykusuzluk (az uyku) dönemine alışmam gerekiyor. Neyse, konu uzadıkça uzuyor :) Ben işte bu uykusuzluk yaratma sayesinde yine film izlemeye başlayabildim. Burada en son izlediğim üç filmi sizinle paylaşacağım. Son zamanlarda çoğunlukla Türk filmleri izliyorum. Elimdeki kabarık birikmiş film listesini yavaş yavaş azaltıyorum, gerçi her geçen gün izleyebildiğimden daha fazla film karşıma çıktığı için sanırım dünyadaki tüm filmleri izlemek sadece hayal olarak (elbette bunu espri amaçlı söylüyorum, yoksa kesinlikle böyle bir hayalim yok :D ) kalacak.

Anlat İstanbul

Masallara göndermeler yaparak, İstanbul'daki bir kaç insanın hayatını, bu hayatların birbiriyle kesişmelerini çok güzel bir dille anlatan güzel bir film. Filmin oyuncu kadrosunun büyük bir kısmı Bir İstanbul Masalı dizisi ile aynı (Kudret Sabancı'dan kaynaklanıyor sanırım bu durum). Ve genel olarak oyuncu kadrosu ve oyunculuklar oldukça hoşuma gitti :)

Gegen Die Wand (Duvara Karşı)

Yıllardır adını duymama rağmen, izlemekte geciktiğim bir filmdir bu. Filmin başlangıcı, akışı, sonu oldukça iyi tasarlanmış bence. Sevgi, kıskançlık ve bunların doğurduğu durumlar bence farklı bir açıdan ele alınmış. Bilmiyorum ama film bana tercihlerimiz ve sonuçlarının tamamen elimizde olduğunu gösteriyor sanki :S

Barda

Her ne kadar genç oyuncuların oyunculuğunda beni rahatsız eden bir şeyler olsa da, bu filmi oldukça beğendim. Özellikle Nejat İşler ile burada yine karşılaştım ve bence inanılmaz güzel bir oyunculuk sergilemiş. Fikret Kuşkan'la beraber son dönemlerde hem karizma, hem de oyunculuk olarak beğendiğim yegane aktörlerden biri olmayı başarıyor :) (Bu ilginç bir cümle oldu farkındayım) Bu filmi izlemeden önce bu filmdeki olaylara konu olduğu söylenen gerçekten yaşanmış olayı okudum. Bu yazıyı okumasaydım filmi abartılı bulabilirdim, ama gerçekten böyle şeyler yaşanıyor diyebiliyor insan. Bu arada filmin sonu bana nedense izlerken Dogville filminin sonunu hatırlattı.
İzleyenler bilir, orada da son sahnede intikam konusu işleniyordu. Ayrıntıya girmiyorum, izleyin öyle yorumlayın :)

İstanbul Tekrar Yeniden

İstanbul'a her gidişimde yazacak bir şeyler çıkıyor. Bu gidişimin amacı bir arkadaşın düğününde bulunabilmek ve Osman ve Mehmet ile görüşebilmekti. Cumartesi ve Pazar günüm yine İstanbul'da geçti. Cumartesi günü akşamı düğün vardı, ancak elbette düğünden önce biraz dinlenip Osman ve Mehmet ile beraber İstiklal caddesi ve çevresinde takılmamak olmazdı. Çıktık ve "Kahveci Mustafa Amca Jeans"'te çay ve kahve içtik. Aşağıdaki parlak fotoğraf bu sefamız sırasında çekildi. Ben ve Osman özellikle ellerimizi asker misali Mehmet'in omuzuna attık :) Hafif bir asker hatırası havası katabilmek için :D



Oradan çıktıktan sonra biraz daha İstiklal'de dolaşıp yemek yemek için Canım Ciğerim Bilmem ne usta'da oturduk biraz. Ve bu oturuş servisin hızından dolayı biraz uzun sürdü :) Üstümüz başımız buram buram duman koktu. Vaktimizi aşınca düğün hazırlıklarına başlamak için (sanki biz evleniyoruz, ne hazırlığı sadece pantolon gömlek giyilecek) eve döndük. Hazırlandıktan sonra ne hale geldiğimizi gösterebilmek için ikinci asker fotoğrafımızı çekildik. Aşağıda bu muhteşem fotoğrafı görebilirsiniz :D



Benim asıl anlatmak istediğim kısım düğün kısmı aslında. Böyle uzun bir yolculuk ve değişik düğün salonunu uzun zamandır yaşamamıştım. Düğün Sophia Çengelköy adlı düğün salonundaydı. Elbette adresi almıştık ama düğün salonunu bulabilmek için Boğaziçi köprüsünden Üsküdar'a kadar gittik, oradan dolandık yine Boğaziçi köprüsüne döndük, altından Çengelköy'e geçtik. Bir kaç kişiye sorduktan sonra tam düğün salonunun önüne geçtik. Böylece hayatımda ilk defa gittiğim Anadolu yakasının sahilini şöyle bir arabanın içinden görmüş oldum. Planımız istediğimiz gibi işlediği gibi, tam saat 20'de salona vardık.

Bayağı ayrıntılı anlatıyorum ama düğünü kaçıran arkadaşlarımızın hayıflanmasını istiyorum (hangi arkadaşlar, onlar kendilerini bilirler :) )

Şimdi düğün salonu dışarıdan oldukça güzel gözüktü. Yukarıda verdiğim bağlantıda ayrıca salonu inceleyebilirsiniz. İçeri girdik; güzel, nezih ve geniş bir ortam. Yuvarlak masalar, içeri geçince zaten bizi tanıyan biri karşıladı (Bizi tanıyanlar oldukça az olduğu için bunu vurgulamak istedim). Hemen Ege Bilmuh tayfasının oturduğu masaya götürüldük ve oraya yerleştik. Bir selamlaşma, konuşma faslından sonra gelin damatın içeri gelme zamanı geldi. Anons yapıldı ve biz var olan bütün kapıları gözlerimizle araştırmaya başladık. Fakat beklediğimiz gibi çıkmadı, gelin ve damat uçan bir gondolun (aşk kayığı imiş adı :D, bana nedense Cehennem Kayığını hatırlattı, acaba bilinçaltında evlilik'i bir cehennem olarak mı görüyorum acaba :S :D ) içinde havadan geldiler. Döne döne piste inen gondol havadayken damatın ellerini siyasiler gibi sallaması da hoş bir anı olarak aklımızda kalacak :) Evet, düğün salonunun güzelliği bununla da bitmiyor. Kısa film atölyesine devam eden Osman kamera mekanizmasını görünce, biz de bundan bir tane alsak diye düşünmeden edemedi. Kamera Crane denen sistemi kullanıyordu. Ayrıca çekilen görüntü doğrudan bir ekrana yansıtılarak davetlilerin izlemesi sağlanıyordu. Neyse, işte yemek servisi de iyi olunca insanın zevki artıyor. Normalde bir düğünden bu kadar zevk almak kolay değildir. Çoğu erkek gibi sadece kamerada gözükmek için çıkıp bir iki kere oynadık. Ve çoğu evlenmemiş erkek gibi damata düğün kalitesini arttırdığı için sitem ettik. Biz şimdi müstakbel gelin adaylarımızı daha düşük bir düğün için nasıl kandıracağız :D

İkinci gün tamamen yürümeye yönelik geçirdiğimiz bir gün oldu İstanbul'da. Güzün bütün görkemiyle şehrin üstünde olduğu bu dönemde benim en büyük isteğim ağaçların bol bol yaprak döktüğü bir yerde yaprakları çıtırdatarak, sorunlu olarak geçirdiğim Ekim ayını, muhteşem Kasım ayına başlayarak geride bırakmaktı.

Mehmet ile beraber Tophane'ye inerek, ilk defa oraları ziyaret ettik. Mimari yapıları inceledik ve oradan Tramvay kullanarak (Tramvay beklerken yanlış yöne binmemiz de, yanlış tramvay gelirken Mehmet'in tramvayı çek demesi de güzeldi, tabi geç te olsa kafamız çalışmaya başladı ve yanlış tarafta beklediğimizi anladık :) ) Sultanahmet'e giderek daha önce görmediğimiz Yerebatan sarnıcını ziyaret ettik. Şansımızdan bir kafileye denk geldik, biraz kalabalık bir ziyaret oldu ama böyle inanılmaz bir sarnıcın nasıl inşa edilmiş olabileceği sorusu aklımda döndü durdu. Osmanlılar'ın sarnıcı buldukları zaman ne olduğunu anlayamamaları da ayrı bir not olarak aklımın bir köşesine yazıldı. Daha sonra oradan yürüyerek Eminönü'ne inmeye karar verdik. Bunu tamamen Eminönü çarşısı ve Galata köprüsünü yaya geçmek için yaptık. Sultanahmet'ten, Karaköy'e kadar yürüdük. Ve doğru bir karar alarak Gülhane parkının içinden geçtik. Ağaçlar boldu ve yapraklarını dökmüşlerdi :)

Parka girerken közlenmiş mısırımızı da almayı unutmadık. Tabi her zamanki gibi İstanbul'da mısır satıcısı gibi ilginç insanlarla karşılaşmasak olmuyor. Mısırı bize kağıtla veriyordu, biz yaprak istedik, alın dedi biz de doğrudan aldık. Tuzlamasını istedik sallayan yoktu biz de tezgahtan tuz şişesini alıp kendimiz tuzladık. Adamın ne amaçla orada olduğunu çözemedik :D Daha sonra Gülhane parkına girince, iki erkek olarak girdiğimize biraz pişman olduk :D gidilebilecek tüm yollardaki banklar çiftler tarafından işgal edilmişti. Gerçi Yerebatan sarnıcının gözden ırak bir noktasında bile gizlenmiş bir çiftle karşılaşan bizler için bu çok şaşırtıcı olmadı (o gizlenen çiftin biz onlara yaklaşınca - fotoğraf çekmem gerekiyordu - tamamen alakasız bir konuda sohbete başlamaları da ilginçti tabi). Neyse, işte aşağıda göreceğiniz fotoğraftaki kişi benim, ve Gülhane parkında çekildi. Hoşgeldin güz diyebilmek için özellikle bu fotoğrafı çekildim. Burada yaprak çıtırdatma eylemini bana hatırlatan ilgili blog yazısını belirtmeden geçemeyeceğim.



Karaköyden yine İstiklal caddesine dönüp, son İstanbul gidişimde yaptığım gibi (Ekim başında gitmiştim) Mehmet ile beraber geberene kadar Cihangir, Beyoğlu, İstiklal caddesi olmak üzere dolaştık durduk. Bu Beyoğlunda dolaştıkça her seferinde yeni bir şeylerle karşılaşıyor insan. Yeni mekanlar, yeni binalar görüyor. Oldukça eğlenceli, ama bir o kadar yorucu bir deneyim :D

Bu kadar yazdım ama size ne faydası olur bilmiyorum. Zaten İstanbul'da yaşıyorsanız, bütün bunlara fırsat buluyorsanız yapmadan duramıyorsunuzdur. İşte İstanbul'da yaşıyorsanız ama bunlara fırsat bulamıyorsanız terkedin İstanbul'u, başka şehire taşının hafta sonları bunları yapabilmek için İstanbul'a yolculuk edin :)

Yaşamın Kıyısında



"Senaryosu Fatih Akın tarafından yazılan, Yaşamın Kıyısında adlı sinema filmi projesi yine Fatih Akın'ın yönetmenliğinde, Temmuz-Ekim 2006 tarihleri arasında, Hamburg, Bremen, Istanbul, Karadeniz Kıyıları ve Trabzon'da çekildi. Başrollerini Nurgül Yeşilçay, Baki Davrak, Tuncel Kurtiz, Patrycia Ziolkowska, Nursel Köse ve Hanna Schygulla'nın paylaştığı 2007 Cannes Film Festivali'nde en iyi senaryo ve özel ekümenik jüri ödülünü kazanan film Türkiye'de 26 Ekim 2007 tarihinde gösterime girdi."

Pamuk ipliğine bağlı yaşamlar, birbirini arayan ama bulamayan insanlar. Özellikle bu birbirini arayan insanların bazı sahnelerde aynı ortamda, neredeyse yanyana olması ve birbirlerini tanımadıkları için birbirlerini ararken bulamamaları güzeldi.

Kaynak : Yaşamın Kıyısında
IMDB Yaşamın Kıyısında

Lorenz Çekeri

Önemli Not: Aşağıdaki paragraf tamamen alıntıdır.

Lorenz Çekicisi
Bu "çekici" aslında bir grafik gösterimden ibarettir. Sarı çizgiler, sistemin durumunun faz uzayı (yani grafik alanı; muhtemel tüm durumlar) içindeki zamana bağlı evrimini göstermektedir. Bu tip bir çekicide, sistemin elemanları, iki büyük olasılık kümesi arasında gidip gelirler (sarı çizgilerin çevresinde dolandığı odaklar). Bu olasılık kümeleri içinde veya çevresinde nasıl bir davranış gösterecekleri bilinmezken, sistem tamamen belli sınırlar içinde (yani şekilde, sarı renkli çizgilerden oluşan alanda) hareket eder. Sadece, hangi olasılıklar içinde hareket edeceği bellidir, kesin hareket rotası önceden bilinemez. İşte o yüzden, iki-üç günden daha ileriye dönük "kesin" hava tahminleri yapmak hala mümkün değildir; veya, halihazırdaki değişkenlerden yola çıkarak, herhangi bir ülkede yaşayan insan topluluklarının zaman içinde nasıl bir değişim göstereceklerini aynıyla tahmin edemezsiniz. Çünkü tüm rota başlangıç şartlarına hassas bir şekilde bağlıdır. Yapacağınız tahminin kendisi bile rotayı etkileyebilir!

Kaynak : http://www.donusumkonagi.net/makale.asp?id=5774&baslik=kaos_ve_kaotik_cekiciler

Önemli Not: Aşağısı alıntı değildir, saçmalamadır


Şimdi Lorenz çekerini/çekicisini (Lorenz Attractor) öğrendiniz. Merak ediyorsanız ayrıntılı olarak araştırabilirsiniz. Bu yazının konusu Lorenz Çekerleri değil. Hatta her ne kadar başlangıcı oluştursa da bu çekerleri daha önce duymamayı şu an çok isterdim. Bu yazının konusu "Cehalet mutluluktur." sözü aslında.

Lorenz çekerlerini nerede okuduğumu hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle Tübitak kitaplarından Kaos adlı kitapta okumuşumdur. O kitabı da bir ara Kaos teorisine ilgi duyduğum için okumuştum. Bu okuduğum kitabın bana doğrudan, materyalist bir bakış açısıyla bir faydası oldu mu? Hayır olmadı. Bu Lorenz çekerlerinin hayatımdaki tek katkısı beynimin odacıklarında gereksiz bir yer teşkil etmesinden ibaret. Benim beynimin daracık odacıklarını işgal eden böyle hayatla alakası olmayan oldukça fazla gereksiz bilgi parçaları vardır. Ve umulmadık zamanlarda bu bilgi parçaları ortaya çıkarlar. Bu öğlenleyin böyle oldu. Birden aklıma "Attractor" kelimesi geldi. Çekici anlamında. Bunun üzerine arkadaşımla "Attractive" ve "Attractor" kelimelerinin farkını tartışmaya başladık. Biri sıfattı, biri ise eylemsi isim (varsa böyle bir şey) olmuştu benim için. Ve bunu bir süre daha tartıştıktan ve anlaştıktan sonra ben dayanamadım düşündüm ve söyledim. Peki Attractor'leri, bunların Fizik ile ilgili olduğunu bilmem bana ne katıyor? Hiç bir şey. Evet, hiç bir şey. Hangi insan evladı karşısında özellikle Kaos teorisi ile ilgilenen biri, bir fizikçi olmadıkça Lorenz çekerlerinden bahsedebilir? Evet, bu düşünce akşamleyin de aklıma takıldı. Bütün gün bu "attractor"lerin ne "attractor"u olduğunu düşünüp durmuştum. Eve gelince hemen araştırıp buldum. "Lorenz Attractor"leri. Ve kendimden nefret ettim.



İşte, yazının ana konusunu da başta yazdığım cümle söylüyor, ciddi ciddi düşündüğüm ve geri dönemeyeceğim nokta. Cehalet. Kesinlikle efendim, "Cehalet mutluluktur." Hem kendiniz için, hem de çevrenizdekiler için.

Bu seferlik "psikopat" kişilik ben sadece saçmaladım. Mazur görün.

Nina Simone - Don't let me be misunderstood

"If I seem edgy
I want you to know
I never mean to take it out on you
Life has its problems
and I get more than my share
but that's one thing I never mean to do"

İtalyan Filmleri

Ege Üniversitesinde İtalyanca Haftası nedeniyle dört adet film yayınlandı. Ve kampüs içinde gösterilen bu filmlerin hepsine gittim. İzlediğim filmleri bilgilendirmek amacıyla yazıyorum. Uzun zamandır film izlemiyorum. Bu filmler son dönemdeki sıkıntılarım açısından ilaç gibi geldi. Evet lafı fazla uzatmıyorum ve filmleri adları ve bağlantılarıyla veriyorum.

İlk film Nefes Alıyorum (Respiro). Yönetmen Emanuele Crialese, filmde bir özgür ruhlu kadına deli gözüyle bakılması ve bu kadının yaşadıkları anlatılıyor. Film bence çok fazla sembolizm içeriyor. Bunları sürekli farketmek gerekiyor. Ayrıca bazı sahneler ilkel komünal toplum yaşamını, bu toplumda birey olmanın sonuçlarını düşündürdü. Hayvansal içgüdülerin insana neler yaptırabileceğini de hatırlatan bazı sahneler de vardı. Son olarak ilgimi çeken bir nokta yönetmenin sahnelerde sürekli bir şekilde insan barındırmasıydı. Boş manzara sahnesi hatırlamıyorum.

İkinci film, Federico Fellini'den Hatırlıyorum (Amarcord). 1973 yapımı bu filmde küçük bir kasabadaki yaşamı anlatıyor, bir çocuğun gözüyle.


Üçüncü film, yine Federico Fellini'den Aylaklar (I Vitelloni). Bu filmde de bir sahil kasabasında yazın turizm sayesinde yapacak bir şeyler bulabilen, kışın ise yapacak bir şey bulamayan küçük burjuva arkadaşların yaşadıkları anlatılıyor. Bu kişiler sürekli kasabadan uzaklaşmak istiyorlar, ama gitmiyorlar.

Son film olarak Che ne sarà di noi'yi izledim. İtalyan üç gencin liseden mezun olduktan sonra Yunan adası Santoriniye geleceklerine karar vermek üzere gitmelerini konu alan bu film beni oldukça etkiledi :)

keepvid.com

Youtube gibi sitelerde izlediğiniz görüntüleri ek bir uygulama kurmadan, doğrudan bu siteye girerek şndirebilirsiniz:

http://keepvid.com/

GNU/Linux Kurulumu Taşıma İşlemi

Gün geldi ve siz sunucunuzun bulunduğu makineyi değiştirmek istediniz, ya da olmadı GNU/Linux dağıtımınızı değiştirmek istediniz. Ne yaparsınız? En basitinden onlarda kullanıcı vardır. Bu kullanıcıları olduğu gibi aktarmanız ve kullanıcılara sunucu değişimini hissettirmemeniz gerekir. Bunu yapmanın oldukça zor ve planlanması gereken bir iş olduğunu düşünürdüm. Ama hiç öyle değilmiş :) İnternet üzerinde bulduğum bir "Nasıl" belgesi bu işi ne kadar kolay yapabileceğimi gösterdi. Kullanıcıları aktardıktan sonra elbette kurulu olan tüm sunucu hizmetlerini (apache, cvs, svn, ssh) tekrar kurmak gerekli klasörleri taşımak gerekecektir. Ama kullanıcı aktarmasına göre bu oldukça kolay bir iştir. Özetle böyle bir derdiniz olduğunda yararlanmanız için bu nasıl belgesini (ingilizce maalesef) paylaşmak istiyorum. Bu nasılı kullanarak Ubuntu GNU/Linux sunucusunun kullanıcı bilgilerini tüm ev dizinleriyle birlikte rahatça Debian GNU/Linux sunucusuna taşıyabildim.

Web (Apache) Sunucusu Aktarma:

Sunucuda sadece statik dosyalar olduğu için bu iş oldukça kolay oldu. Apache kurulumunu yaptıktan sonra sadece /var/www/ dizini altındaki bizim sunucuyla ilgili dosyaları yeni sunucuya aktarmak işimizi gördü. Daha sonra kullanıcı aktarımından sonra kullanıcı web dizinlerini etkinleştirdiğim zaman (standart olarak public_html altından sunulan) her kullanıcının web dosya sunumları aynen korunmuş oldu. Apache ayar dosyasında daha önceden yapmış olduğum (ServerTokens ve benzeri ayarlar) ayarları yeni sistemde de yapmak gerekti elbette.

CVS Aktarımı:

CVS'i aktarmak için öncelikle CVS ayar dosyasını (/etc/cvsd/cvsd.conf) aynen yeni sistemdeki dosyanın üzerinde yazdım. Daha sonra CVS depolarını tar ile izinler aynen kalacak şekilde sıkıştırıp yeni sistemde bu sıkıştırılmış dosyaları ilgili klasörde açtım (Kaynak). Denediğim bir CVS deposu eskisi gibi çalışmaya başladı. Tüm CVS depolarını tek tek deneme fırsatı bulamadım ama sanırım hepsi için bu yöntem işe yarayacaktır.

Aşağıda sıkıştırma ve açma komutlarını görebilirsiniz:

cvsrep deposunu sıkıştırmak için: tar -zcf mycvsrep.tar.gz cvsrep/

cvsrep deposunu yeni sistemde açmak için : tar -zxpf myarchive.tar.gz

Bu işlemleri yaptıktan sonra cvsd sunucusunu yeniden başlattığınız zaman sorunsuz olarak ilgili depoyla çalışmaya devam edebiliyorsunuz.

Çevre ve Bilgisayar

Aslında yeşil bilgisayarlar ile ilgili bir sürü şey yazmayı planlıyordum. Ama yazamadım. Bu seferlik affınıza sığınarak sadece Linux kullananlar için bir siteyi paylaşacağım. Ama genel eylem günü olsun olmasın çevre dostu bilgisayarlarla ilgili yazılarımız olacak :)

http://www.lesswatts.org: Intel Linux kullananlar için daha az enerji harcama sitesi açmış. Bilgisayarınızı kullanırken daha az enerji harcamak ve böylece tasarruf yapmak için önemli bilgilerin bulunduğu bu site, ipüçları, belgeler, projeler, indirilebilir dosyalar içeriyor. Bu çalışmalara katılabilir, evinizde deneyebilirsiniz. Ayrıca Sonuçlar bölümünde Linux çekirdeği ve güç tasarrufu kullanımıyla elde edilen önemli sonuçları gözlemleyebilirsiniz.


Bloggers Unite - Blog Action Day

Yaşamak Hakkında

HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

CAN YÜCEL


YAŞAMAK

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak

NAZIM HİKMET RAN


BAĞLANMAYACAKSIN
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki

Çok sevmeyeceksin mesela,

O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,


Senin O'nu sevdiğinden
Çok sevmezsen, çok acımazsın

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu,
Kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin
Senin değillermiş gibi davranacaksın
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın

Çok eşyan olmayacak mesela evinde
Paldır küldür yürüyebileceksin
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştigi yerleri sahipleneceksin
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak
"O benim" diyeceksin
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın

Mesela turuncuya, ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın

Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
İlişik yaşayacaksın
Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL


YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

ATAOL BEHRAMOĞLU

MAC adresi değiştirme

Bilgisayar ağları, çoğunlukla ağ içerisindeki bilgisayarların MAC adresleri ve bunlara atanan IP adreslerine dayanarak yönetilirler. Ancak bugünlerde internet ile biraz ilgili olanlar, birkaç küçük programla pek de güzel çalışan ağları zorlamaya, hatta bir kısmını çökertmeye kadar götürebiliyorlar. Sistem yöneticilerinin vaktini çalan bu yönetemlerden biri de MAC adresi değiştirme.

Daha önce yazdığım MAC adresine göre filtreleme de bu durumda çaresiz kalıyor. Yöntem burada çok güzel açıklanmış.

İnternet

İnternetin gelişiminde akılda kalan olayları hatırlamak isterseniz :
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=6603&p=1&rid=4369

Açık Kaynak Yazılım Hakkındaki 10 Mit Cevaplandı, Yazan: Carlo Daffara

Bu makale AB projesi FLOSSMetrics'teki araştırmaların bir parçasıdır. Bu araştırma kapsamında küçük ve orta ölçekli işletmelerin özgür ve açık kaynak yazılımı (Free/Libre/Open Source Software - FLOSS ) benimsemelerine yardımcı olmak amacıyla bir rehber yazılması amaçlanmaktadır. Bu rehberin ilk sürümü yakında hazır olacaktır.

Carlo Daffara
Yazının Aslı : http://www.groklaw.net/articlebasic.php?story=20070828132340846

Türkçe'ye çeviren : Tahir Emre Kalaycı (http://www.tekrei.org)

Açık Kaynak Yazılım Hakkındaki 10 Mit Cevaplandı

1999 yılında, açık kaynak yönelimli yayımevinin kurucusu Tim O'Reilly Fortune 500 yöneticilerinden oluşan katılımcılara yönelik "Açık Kaynak Yazılım Hakkında On Mit" adında bir konuşma yapmıştır. Günümüzde bu mitlerin hala doğru olarak kabul edildiğini güncel bazı raporlar[1] göstermiştir ve bunlar FLOSS benimsenmesi önünde bir engel olarak yer almaktadır. Bu makale kapsamında bu öğretici cevaplar vermeye çalışacağız:

Mit #1: Açık kaynak Linux'e karşı Windows olayıdır

FLOSS hakkındaki güncel tartışmalar hepsi veya hiçbiri algılamasına odaklanmaya devam etmektedir, örneğin bir şirkete FLOSS'u tanıtmak için tam bir yazılım aktarımı gereklidir. Bu ve geniş olarak bilinen FLOSS projeleri (Linux, Apache, OpenOffice.org vb.) dışındaki projeler hakkında sınırlı bilgi bulunduğu gerçeği, çoğu FLOSS projesinin Microsoft ürünlerinin doğrudan rakibi olmak üzere tasarlandığı ve yönetildiği algısını oluşturmuştur. Gerçek ise Bilgi Teknolojilerinin (BT) hemen hemen her alanında, işe özel ERP sistemleri de dahil olmak üzere, muazzam sayıda etkin proje var olduğudur ve bu projelerin çoğu etkin projeler olup platform bağımsız ve Microsoft Windows, Apple's OSX (ki kendisi 300 açık kaynak projeye dayanmaktadır) veya Linux üzerinde çalıştırılabilmektedir. (FLOSS projeleri genel görünüm boyutu hakkındaki bir tahmin için "Estimating the number of active and stable FLOSS projects" yazısını inceleyebilirsiniz.)

Mit #2: FLOSS ne güvenilir ne de desteklidir

Bu yanılgı FLOSS'un koordine olmamış veya yapısal olmayan bir şekilde gönüllü yazılımcılar tarafından geliştirildiği idrakına dayanmaktadır. Bu bakış açısında bir çok hata vardır:

Gönüllülük: Büyük ölçekli projeler gönüllü katkısı önemli bir parçasını (bazen çoğunu) oluştursa da, geliştiricilerin %50'si FLOSS projeleri için çalışmalarından dolayı ya doğrudan projeyi geliştirmek için ödenerek veya destek şeklinde finansal bir karşılık aldılar. Bu güncel çalışmalardan [2] ve yazılım endüstrisindeki yazılım ürünlerinin %68'inin doğrudan FLOSS'tan türetilmiş kod içerdiği gerçeğiyle anlaşılabilir.

Ücretli programcılar daha iyidir: Her ne kadar gönüllülerin katkısı yüksek olsa da, kaliteli yazılım üretmek için finansal bir dürtü olmamasından dolayı düşük kaliteli yazılım düşüncesi vardır. Bu, bazı durumlarda içsel (yaratılıştan kaynaklanan) dürtülerin parasal dürtülerden daha etkili olduğu ve bazen kullanıcıların kullandıkları yazılımı düzeltmeye yönelik ilgileri olduğu [3] gerçeklerini yadsımaktadır. Bu ikinci etkinin, kullanıcı güdümlü yenilikçilik (user-driven innovation), önemli bir güç olduğu geçmiş çalışmalarda gösterilmiştir. Örneğin, yazılım güvenliği, baskılı devre kartları (printed circuit board) CAD sistemleri, ve kütüphane yazılımları gibi alanlardaki yeniliklerin %25 civarında bir kısmı gelişmiş kullanıcılar tarafından tasarlanmış ve tanıtılmıştır. Aynı etki temel tasarım geri bildirimine olanak sağlar, büyük bir proje olarak yazılımı kullanmadaki iyi ve kötü deneyimlerin toplanmasını sağlar Örneğin Ubuntu Linux Tanıklık ve Deneyimler Sayfası ("Testimonial and Experiences Page") projenin kullanıcı güdümlü bir yönlendirilmesine ve arıza noktalarının tanımlanmasına olanak sağlar.

Destek yok: Çoğu geniş ölçekli proje, sahipli yazılım şirketlerine benzeyen ve paralı destek sağlayan şirketlere sahiptir. Kaynak kodun mevcudiyeti ve değiştirme hakları ayrıca (etkinliğini yitirmiş projeler için bile) ek destek sağlanması avantajını doğurmaktadır. Sahipli yazılımda edinme kontratında kaynak emanetine dair madde olmadığı durumlarda bu temel bir farklılık olmaktadır.

FLOSS doğasında güvenilmezdir: Çoğu kişi FLOSS'un sahipli yazılımlara nazaran doğasında daha düşük kalitede olduğuna inanmaktadır. Gerçek ise çoğu FLOSS projesinin yarı katı yapıyla yönetildiğidir, sadece bazı çok modüler projeler doğuştan "pazar tarz"ına ve geniş ölçekli içsel ayrıma izin vermektedir. Bir çok araştırma bildirisinde FLOSS tipi geliştirmenin etkisi değerlendirilmiştir, ve örneğin bir yazılım mühendisliği makalesinde [4] aşağıdaki ifade bulunmuştur:
"Açık kaynak yazılımın yaratıcılığı arttırdığı hipotezi analizimizle desteklenmiştir. Büyüme ortanı, veya eklediğimiz işlev sayısı açık kaynak projelerde kapalı kaynak projelere göre daha büyüktü. Bu açık kaynak yaklaşımın zamanla kapalı kaynak yaklaşımına göre daha fazla özellik sağlayabileceğine işaret etmektedir. Uygulayıcıların market payını arttırma ilgileri nedeniyle ek özellikler sağlamaları, açık kaynak yöntembilimine hedeflerine erişmek için kullandıkları bir yöntem olarak baktıklarını gösterir. Kusurlar açısından analizimiz, değişme oranı veya değiştirilen işlevlerin toplam işlevlere oranının açık kaynak projelerinde kapalı kaynak projelerine göre yüksek olduğunu bulmuştur. Bu sonuç kusurların açık kaynak projelerinde kapalı kaynak projelerine göre daha hızlı bulunup çözüldüğü hipotezini desteklemekte ve açık kaynak yazılım geliştirme modeli kullanmanın ek bir faydası olarak görülebilmektedir."

Bu ifade, yazılım kusur tanımlama aracı üreticilerinin sonuçlarıyla tutarlıdır. Örneğin Reasoning aracı çalışmalarında hata yoğunluğu oranının başlangıç proje sürümlerinde sahipli yazılımlarla bir olurken, sürekli iyileştiği ve bazı projelerde kusur yoğunluğunun ortalama sahipli koda göre oldukça düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Reasoning ile MySQL konusunda yapılan bir çalışma aşağıdaki sonuçları üretmiştir:

"Her KLOC (1000 Satır Sayısı) için 0.09 kusur yoğunluğu halinde, incelenen MySQL sürümünün ortalama karşılaştırılabilir sahipli projelere göre 6 kat daha az kusur yoğunluğuna sahip olduğu görülmüştür."

Bu Coverity raporları gibi diğer çalışmalarla da doğrulanmıştır.

FLOOS'un genelde güvenilir olduğu gerçeği daha önce bahsedilen CIO Insight taraması gibi taramalarla da çıkarsanabilir. CIO Insight taramasından "Şirketimin Linux dışındaki açık kaynak ürünlerle deneyimi çok iyi oldu ve kullanımlarını arttırmayı düşünüyoruz" sorusuna cevap verenlerin %79'u olumlu bir yanıt vermiştir.

Mit #3: Büyük şirketler Açık Kaynak yazılım kullanmıyor:

Bu çürütülmesi en kolay mittir: büyük BT şirketlerinin (IBM, HP, Sun ve Oracle) etkin olarak Açık Kaynak yazılımı teşvik etmesinin dışında Fortune 1000 şirketlerinin yaklaşık %86'sı FLOSS'u konuşlandırmakta veya sınamaktadır, ve benzer sonuçlar Avrupa'da da vardır [5]. Bu şirketlerin, %35 veya daha fazlası sistemlerinin %20'sinden fazlasını FLOSS olarak konuşlandırmakta, ve şirketlerin %11'i uygulamalarının %20'sinden fazlasının Açık Kaynak yazılım olduğunu bildirmektedir. Sunucu merkezli ve BT altyapılarında kullanım daha sık karşılaşılan bir durum olsa da, büyük şirketlerin %26'sı masaüstü bilgisayarlarda Linux kullanımından ve daha büyük bir oranda şirket OpenOffice.org ve Firefox gibi diğer FLOSS'ların Microsoft Windows masaüstü bilgisayarlarda kullanımından bahsetmektedir. Diğer taramalardan ortaya çıkan ilginç bir gerçek çoğu şirket ve kamu yönetimlerinin kendi içsel FLOSS kullanımlarından haberdar olmadıkları gerçeğidir. Bunun nedenleri arasında basit bir lisans bilgisizliğinden ve bazen kullanılan sahipli yazılımın içermesi sayılabilir (Örneğin çoğu güvenlik ve ağ ürünleri FLOSS'u içsel olarak kullanmaktadır).

Mit #4: Açık Kaynak yazılım, "fikri mülkiyet"e düşmandır

Bu mit açısından farklı ifadeler vardır:
GPL lisansı viraldır: En çok kullanılan lisans, GPL yazılım kodundan üretilmiş yazılım ürünü tekrar dağıtılacağı zaman, tüm ürün aynı lisans altında dağıtılmalıdır şeklinde özel bir ifadeye sahiptir. Bu "GPL'in viral etkisi, GPL kullanan herhangi bir organizasyonun fikri mülkiyetine karşı tehlike yaratmaktadır" şeklinde iddiaları ortaya çıkarıyor. Çoğu senaryo için gerçek ise, yukarıdaki ifade basitçe kodun katkı sağlayanlarını ve üreticilerini belirtmeden kullanılmasını önlemektedir. Bu ayrıca çoğu geliştiricinin GPL lisansını diğer lisanslara tercih etmesinin nedenlerinden biridir. Açık Kaynak yazılımın "basitçe" kullanımı içsel olarak geliştirilen yazılımın lisansını değiştirme gereksinimi yaratmamaktadır ve çoğu şirket sahipli yazılımlarını GPL ile lisanslanmış örneğin Linux kerneli gibi yazılımlar üzerinde çalıştırmaktadır.

Özgür Yazılım ("Free Software") topluluğu diğer şirketlerin fikri mülkiyetini çalıyor: Bu ifade, SCO Group şirketinin 2003 yılında IBM'in Linux çekirdeği içerisinde telif hakkı olan materyal kullandığı iddiasıyla dava açmasıyla ortaya çıkmıştır. Asıl iddiada IBM "SCO'nun gizli ve sahibi olduğu bilgilerin Linux, özgür işletim sistemi, içerisine koyduğu" ve çekirdek içerisinde milyonlarca satır kodun SCO'nun Unix kaynak kodundan alındığı şeklinde suçlanmaktadır. Halbuki, kamuya ihlal edilmiş kodun bulunduğuna dair bir bilgi verilmediği gibi, iddianın muhatabı topluluktan bir talepte de bulunulmamıştır. Şimdi, dört yıl sonra, suçlamada milyonlarca satır kodun bulunmadığı gibi, mahkeme Ağustos 2007 tarihinde UNIX ve Unixware telif haklarının, SCO'nun 1995 yılında aldığını iddia ettiği gibi Novell'den SCO'ya geçmediğini ortaya çıkarmıştır. Telif hakları SCO'ya ait olsa bile, davanın son durumunda 300 satırdan daha az kod bu suçlama içerisinde yer almaktadır ve bu kodun genellikle standart arayüz kodu olması nedeniyle kim sahip olursa olsun telif hakkı koruması altında bulunamayacağına çoğu kişi inanmaktadır. Bu 6 milyon satırlık Linux çekirdeği içerisinde 300 satırdır.

Daha sonra, Microsoft, CEO'su Steve Ballmer aracılığıyla Linux'un "bizim patentlenmiş fikri mülkiyetimizi kullanmaktadır" şeklinde sadece patentlerle ilgili olarak benzer suçlamaları ortaya atmıştır. Ancak, bir kere daha, ayrıntılar açıklanmamıştır. (Craig Mundie'nin, Microsoft yardımcı başkanı, New York Üniversitesi Stern Business School'da 2001 yılında yaptığı konuşma incelenebilir, bu konuşmada kaynak kodu kamu alanına aktarmanın "sağlıksız" olduğunu, güvenlik riskleri oluşturduğunu ve "tarihin gösterdiği gibi, bu tip bir model yer bulsa da, büyük bir market kurmak, tüketicilerin erişebildiği güçlü ve kullanımı kolay bir yazılım üretmek için başarılı olmadığı"nı söylemiştir. Bill Gates GPL için "ticari bir şirketin bu tip bir işi kullanması ve üretmesini olanaksız kıldığını" söylemiştir. Steve Ballmer'ın "Linux bir kanserdir, dokunduğu herşeye kendisini fikri mülkiyet düşüncesiyle iliştirir...eğer herhangi bir açık kaynak yazılım kullanırsanız, geri kalan tüm yazılımlarınızı açık kaynak yapmanız gerekir" şeklinde ünlü bir söylemi de vardır.)

Gerçekte ise, yapısal FLOSS projeleri katı bir yama kabul politikalarına sahiptir, örnek olarak Eclipse projesinin katı önlem süreci vardır, bu süreç dışsal katkıları, kod hakları görevleri, kod gözden geçirme ve lisans uyumluluğunu kapsamaktadır. Eclipse kurumu ayrıca kod kopyalama ve yasal öneme sahip anahtar kelime taraması için otomatikleştirilmiş kontrol ve kodun güncellenmesiyle ilgili kontrollü sürüm gözden geçirme gibi araçlara sahiptir. Benzer süreçler diğer FLOSS projelerinde de mevuttur [6].

Mit #5: Açık kaynak yazılım tamamen lisanslarla ilgilidir

FLOSS tanımı her ne kadar lisans sistemini kapsasa da, kodun "açıklık" tanımının genişletilmesi, farklı gruplar arasındaki geliştirme çabalarının paylaşılması kavramını (altmışların erken kullanıcı gruplarına benzer bir şekilde) ortaya çıkarır. Bu bağlamda, Eric Raymond "The Cathedral and the Bazaar" makalesinde paylaşımlı geliştirme kavramınıtanıtmıştır, her geliştiricinin kodun hangi parçası üzerinde çalışacağını seçme özgürlüğüne sahip olduğu "pazar" yöntemini, yapısal ve katı resmi geliştirme yaklaşımı "katedral" yöntemini karşılaştırmıştır.

Kavram çabucak kabul görmüş olsa da, gerçekte işbirliğiyle geliştirilen projelerin katedral ve pazar modelleri arasında bir yöntemle geliştirilme yönelimi vardır. Örneğin, çoğu proje için resmi bir yapı (bir çok alt proje, dış katkılara daha fazla açık olması gibi) varken, bazı projeler için (örneğin FLOSS'u sertifikalandırılmış havacılık veya güvenlik kritik sistemler) daha katı bir resmi yapı sözkonusudur. Raymond tarafından vurgulanan önemli bir nokta, hem kodlama hem de yardımcı etkinliklerin (hata düzeltme ve belgelerin üretilmesi gibi) büyük bir topluluk tarafından paylaşılabileceği, böylece "sanal yazılım evleri" duygusunun çaba ve kaynak sağlayan gönüllü bir şekilde yaratılabileceğidir. Bu ayrıca geniş uzman kullanıcı topluluğu için bir kaldıraç görevi görerek, bu kullanıcıların önemli bir ölçüde katkı sağlamalarını destekler. Bu sonuçlar Von Hippel'in makalelerinde de gösterilmiştir.

Bu şekilde bir işbirliği gerçekleştiğinde, sadece kaynak kodu biçiminde olmayabilir, örnek olarak [7]:

"2000 yılında, Open Cascade'e dışarıdan 50 katkı sağlayıcı farklı çeşitlilikte yardım sağlamışlardır: yazılımı diğer sistemlere aktarmak (IRIX 64 bits, Alpha OSF), kusurları düzeltmek (hafıza sızıntıları, vb.) ve öğrenceyi İspanyolca vb. diğer dillere çevirmek gibi. Şu anda 70 etkin katkı sağlayıcı var ve hedef bu sayıyı 100'e ulaştırmak. Bu dışarıdan gelen katkı sağlayıcılar önemlidir. Open Cascade bu katkı sağlayıcıların yazılım değerinin %20'sini temsil ettikleri şeklinde bir kestirimde bulunmaktadır."


Open Cascade, 3B CAD/CAM sistemleri yaratmak için karmaşık ve gelişmiş bir araç kutusudur.

Benzer bir görüş Aaron Seigo'nun Akademy KDE konferansında 2006 yılında sunulmuştur, bu sunumda gönüllülerin KDE içerisinde genellikle aşağıdaki alanlarda katkı sağladığını söylemiştir:

  • Sanat ("Artwork")

  • Belgeleme

  • İnsan Bilgisayar Etkileşimi

  • Pazarlama

  • Kalite Güvence

  • Yazılım Geliştirme

  • Çeviri

Eğer toplam yazılım uygunluğu düşünülürse, kod olmayan katkıların da en az kaynak kod kadar önemli olduğu açıktır; örneğin, çeviriler, belgeler ve toplam kalite yazılım dünya çapında son kullanıcılar tarafından benimsenmesi için yaşamsal öneme sahiptir.

Bu şekilde bir işbirliği rakip şirketler arasında bile gerçekleşebilir, örneğin potansiyel güvenlik açık duyuruları farklı rakip Linux üreticileri arasında çoğunlukla paylaşılmaktadır. Red Hat'ten Marx Cox iki yılın olay tepkilerini ve bilgi kaynaklarını incelediğinde açık ortaya çıkarmada en büyük kaynak olarak FLOSS dağıtıcılarının olduğunu bulmuştur.

Mit #6: Eğer yazılımımı Açık Kaynak toplulukuna verirsem, binlerce geliştirici birden benim için karşılıksız çalışmaya başlar

Kaynak kodu basitçe topluluka bırakmanın FLOSS projesini ortaya çıkaracağı garantisi yoktur, ve bu tip bir davranışın olumsuz etkiler doğurduğunu gösterecek bir çok örnek vardır, çünkü topluluklar bu davranışı kod "çöplük boşaltma"sı olarak görebilir. Gerçekte ise işbirlikçi bir topluluk oluşturmak için, en başta iyi bir iletişim ve etkileşim stratejisi oluşturmak ve temel gereksinim olarak çaba göstermek zaruridir. Ayrıca, topluluk yaratmaya ve çabaları yaymaya yönelik yatırım iki yönlü çaba paylaşımını arttıracaktır. Önemle vurgulanması gerekir ki, OSSWatch veya CIO Insight tarafından yapılan araştırmalarla şirketlerin ve kamu yönetimlerinin önemli bir kısmının (%14 ve %25) yama desteği verdiği veya FLOSS topluluklarına etkin olarak katıldığı ortaya çıkmıştır.

Mit #7: Açık kaynak yazılım sadece programcılar için önemlidir, çünkü çoğu kullanıcı motor kapağının altına hiç bakmaz

Çoğu kullanıcının kaynak kodla ilgilenmediği gerçeği, kaynak kodu birlikte vermenin gereksiz olduğunu ortaya çıkarmaz. Bir çok olumlu açı tanımlanabilir:
Kodun mevcudiyeti son kullanıcının, FLOSS projesi kaybolur veya etkinliğini yitirse bile değişiklikler ve bakım için parayla birinden yardım almasına olanak sağlar
"Motor kapağının altında" sadece kaynak kod değil, kod olmayan bir çok ürün de vardır, ve bu ürünler (çeviriler, belgeler, örnekler ve daha fazlası) proje açısından hayati önem taşırlar. Çoğu kullanıcı (programcı olmayanlar bile) bu tip açılardan da katkı sağlayabiliyor.
Bazı projeler için, kaynak koda sahip olmak ciddi bir maliyet azalmasına veya önerilen çözümün esnekliğinin artmasına neden olmaktadır. Örneğin, MuleSource (gelişmiş bir ara yazılım sistemi) adı verilen bir projede kullanıcıların %64'ü en azından bir kaynak kodu değişikliğini gerçekleştirmiş.

Sahipli dünya (bazen kod değerlendirilebilir ancak hiç bir şekilde değiştirilemez) ile önemli fark, kodun sadece alıcıların üreticinin iflası durumunda alıcılara garanti sağlayan değil, gerçek yaşayan bir öğe olmasıdır. Geliştirici olmayan kullanıcılar için kaynak kodun mevcudiyeti "garanti politikası" görevini gördüğü çıkarsanabilir. Gelişmiş kullanıcılar ve geliştiriciler için ise kaynak kod derin özelleştirme ve uyarlama olanağını sağlar.

Mit #8: Özgür yazılımdan para kazanılmaz.

Çoğu araştırmacı bir şekilde, özgür olarak mevcut olan kodun doğası gereği potansiyel ticari istismarı engellediğini beyan etmişlerdir. Örneğin [8] "GPL etkin olarak kar yapan firmaların,tüm türetilmiş ürünlerin de GPL lisansı altında dağıtılması gerekliliği yüzünden herhangi bir kodu kullanmasını önlemektedir". Bu elbette HP (2003 yılında Linux ile ilişkili 2.5Milyon$ gelir bildirmiştir) gibi, Red Hat gibi (2006 yılında 400Milyon$ gelir) firmaların ekonomik sonuçlarıyla çelişmektedir. Gosh tarafından yapılan bir ekonomik çözümlemede aşağıdaki değerlendirmeler yapılmıştır:
Geniş tanımıyla, FLOSS'la ilişkili servisler 2010 yılında tüm BT servislerinin %32'sine , ve FLOSS'la ilişkili ekonomi Avrupa GSYİH'sinin %4'üne ulaşabilir.
FLOSS, AB'nin içerde geliştirilen yazılımının %29'unu (ABD'de %43) doğrudan desteklemektedir.
FLOSS potansiyel olarak endüstrinin yazılım ArGe yatırımının %36'sını korumasına, böylece artmış karlar veya daha fazla yenilikçiliğe ayrılmasına olanak sağlar.
Avrupa'nın FLOSS yazılıma yatırımının değeri 22 Milyar Euro (Amerika'da 36 Milyar) olup, toplam yazılım yatırımının %20.5'ini (ABD'de %20) oluşturmaktadır.

Bu sonuçlar doğrudan önemli bir market olduğu şeklinde yorumlanabilir (Bunun ölçülmesi zordur, çünkü marketler sunucu marketindeki lisans satışlarıyla değerlendirilmektedir).

FLOSS'a dayanan bir çok potansiyel iş modeli vardır; 80 şirketi ve yaklaşımları için "Open Source Business Models: a Taxonomy of Open Source Firms’ business models" ve "Business models in FLOSS-based companies" incelenebilir.

Mit #9: Açık Kaynak hareketi sürdürülebilir değildir, çünkü geliştiriciler başkalarının kendi çabalarından para kazandığını görünce özgür yazılım geliştirmeyi bıracaklardır

Bu ikinci mitle ilişkilidir, FLOSS'un gönüllüler tarafından geliştirildiği , ve şirketlerin ücretsiz olarak ürettikleri kodtan sadece parazit yolla kar ettikleri düşüncesi. İlgili yerde tartışıldığı gibi, çoğu projede şirketler ve gönüllüler işbirlikçi ve rekabetçi olmayan bir şekilde katılım gösterir. Ayrıca en çok kullanılan lisans (GPL), şirketlerin emeklerinin karşılığını almaları için, GPL projelerinden türetilmiş kodların yayılması sözkonusuysa kaynak kodlarını zaruri olarak yaymaya zorlayarak karşılıklı olarak faydalanmaya olanak sağlar.

Mit #10: Açık Kaynak Microsoft ve ticari dünyayı yakalamak için uğraşıyor

Yazılım yenilikçiliği kavramı iki farklı açıya dayanmaktadır: teknik yenilikçilik ve alan yenilikçiliği. Teknik yenilikçilik genellikle kullanıcı tarafından görülmezken, "alan yenilikçiliği" (örneğin yeni bir tür uygulama) yüksek oranda görünürdür, ve bu konudaki geniş algı çoğu FLOSS yazılımın başka bir masaüstü yönelimli sahipli uygulamanın az ya da çok bir kopyası olduğu şeklindedir.

Gerçek ise çoğu sahipli yazılımın bu açıdan yenilikçi olmadığıdır; ve çok az sayıda yeni kavram (Dan Bricklin'in hesap çizelgesi fikri gibi) bulunabilirken çoğu uygulamanın kişilerin günlük olarak gerçekleştirdikleri görevlere yönelik, aşinalıktan uzaklaşma yenilikçiliğine karşı olmasıdır. 500 Sourceforge projesi hakkında yapılan bir çalışma [9] alan yenilikçiliği bakış açısına göre, proje örneklerinin, sahipli yazılım marketindeki orana göre karşılaştırılabilir bir oran olan %12'sinin yenilikçi sayıldığını ortaya çıkarmıştır. Teknik yenilikçilik açısından, daha önce belirtilen Succi, Paulson ve Eberlein çalışmasında [4] "Açık kaynak yazılımın yaratıcılığı arttırdığı hipotezi analizimizle desteklenmiştir. Büyüme ortanı, veya eklediğimiz işlev sayısı açık kaynak projelerde kapalı kaynak projelere göre daha büyüktü. Bu açık kaynak yaklaşımın zamanla kapalı kaynak yaklaşımına göre daha fazla özellik sağlayabileceğine işaret etmektedir" ifadesi ortaya çıkmıştır. Bu yüzden hem teknik hem de alan bakış açısından, FLOSS sahipli yazılıma denk veya daha iyi sonuçlar üretmektedir.

Kaynaklar:

[1] CIO Insight, CIO Insight OSS survey 2007. Evans Data, Open Source Vision report, 2005. Forrester consulting, Open Source Software’s Expanding Role in the Enterprise March 2007. IDC, Open Source in Global Software: Market Impact, Disruption, and Business Models. IDC report, 2006

[2] Gosh, et al. Free/Libre/Open Source Software Worldwide impact study: FLOSSWorld. FLOSSWorld project presentation.

Gosh, et al. Economic impact of FLOSS on innovation and competitiveness of the EU ICT sector.

[3] Von Hippel, E. and G. von Krogh, Open Source Software and the “Private-Collective” Innovation Model: Issues for Organizational Science. Organization Science, 2003. (2): p. 209-223. Von Hippel, E. Democratizing innovation. MIT press, 2005

[4] Succi, Paulson, Eberlein. An Empirical Study of Open-Source and Closed-Source Software Products, IEEE TRANSACTIONS ON SOFTWARE ENGINEERING, V.30/4, april 2004

[5] Augustin, L. Living with open source: the new rules for IT vendors and consumers. OSBC 2004 conference

[6] Rigby P.C., German D.M. A preliminary examination of code review processes in open source projects. University of Victoria technical report, 2006,

[7] Jullien N. (ed) New economic models, new software industry economy. RNTL report

[8] Hahn, W.R. (editor), Government policy towards open source software. AEI-Brookings, 2002.

[9] Klincewicz, K. Innovativeness of open source software projects. Technical report, School of Innovation Management, Tokyo Institute of Technology. 2005

"Gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan"

Bu başlık size bir şey çağrıştırıyorsa ve hangi kitaptan alındığını biliyorsanız söyleyecek fazla bir şeyim yok :) Ama hatırlamayan ve çağrıştırmayanlar için önereyim :) "Küçük Prens" (Antoine de Saint-Exupéry)

Efendim bu kitap çok güzeldir. İşte sözlerle anlatmam bile mümkün değil :) Okuyun derim, çocuklarınıza okumayı öğrenir öğrenmez de okutun :D

"İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir, en temel şeyi gözler göremez"
"Evcilleştirdiğin şeye karşı sorumlu olursun, sonsuza kadar"

Ücretsiz Tasarım Yazılımları

Ücretsiz tasarım yazılımlarını listeleyen bir wiki buldum. Yazılımları sınıflandırılmış bir şekilde yazmışlar. Gerçi İngilizce ama, en azından bağlantılar açısından işe yarayabilir.

Günlüklerde arama

Bazen başka insanların deneyimlerini yazdıkları yazılar bulmak isteriz. Örneğin gitmeyi düşündüğünüz bir otele daha önceden giden insanların tecrübelerini bilmek iyi olabilir. Bu tür yazılar için genelde bizim yaptığımız gibi günlükler (blog) kullanılıyor. Google bunun için işimize yarayabilecek bir arama motoru yapmış:
http://blogsearch.google.com/

Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Ankara gezecek, görecek yer açısından çok da zengin bir yer değil. Bu haftasonu, bir türlü fırsat bulamadığımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni ziyaret etmek geldi aklımıza. Ankara'lıların yarısı yerini hatta ismini bile bilmese de burası çok da uzak değil aslında. Ulus'a kadar gidip bir taksiye binin. Müzenin yerini bilmiyorsa "Kale yolunda" olduğunu söyleyin; 3-4 ytl tutacaktır.

Müze içerdiği eserler açısından çok iyi olmasının yanında, iç tasarım ve sergileme de gayet başarılı yapılmış.


Sonuç olarak Ankara'da görülmesi gereken ilk 4 yeri şöyle sıralayabilirim:

1)Seymenler Parkı
2)Anadolu Medeniyetleri Müzesi
3)Eymir Gölü
4)Etnografya Müzesi

Samandağ

Bu sabah işyerindeki arkadaşlar ile konuşurken açık olan televizyonda da Emre Aydın'ın yeni klibi çıktı. Bir an gözüm takıldı, klibin çekildiği yer ne kadar da bizim oralara benziyor dedim. Biraz dikkatli izleyince daha da emin oldum burası Samandağı'ydı.



Coşkun denizi, koyu renk kumu, uzun sahili ve yarısı kuma gömülü evleri ile çocukluğumuzun yaz aylarının geçtiği yerlerdi buralar. Dalgalar hiç durmaz burada, deniz hep köpürür. Çok can yitirdik bu sularda. Sabahları erken saatte balıkçı tekneleri gelir, ağlarını bırakırdı denize. Sonra U şekline gelen ağlar karadan çekilir. Bu heyecanlı koşturma 2-3 saat sürer, ağın çekilmesine etraftaki tüm çocuklar da katılır. Sonunda çıkan balıklardan herkes çalıştığı kadar alır, eve herkes birkaç balık götürür.

Yatırım yapılmaması yüzünden iyice bakımsızlaşmıştı ama bu deniz ve bu sahil tıpkı Antakya'nın Asi nehri gibi farklı şekilde varolmaya devam ediyordu. Suriye çok fazla sanayi atığı boşaltsa da, deniz dalgalarını sertçe kıyıya vurur ve kendini temizlemeye devam eder. Dalga sesleri duyulmaya değer.

FaceBook Çılgınlığı

Son günlerde bir facebook çılgınlığı başladı Türkiye'de. Nedir ne değildir diye bakınca öyle boş bi site olmadığını gördüm. Nette bolca bulunan arkadaşlık - bağlantı - network sitelerinden farkı sitenin kendisinin, siteden bağımsız kişilerin hazırlayabildiği web uygulamalarını çalıştırabilir olması. Bu sebeple gerekli gereksiz pek çok uygulama halihazırda mevcut. Ülkemizde de kullanıcı sayısının artmasıyla Türk insanına özgü uygulamaların artacağını düşünüyorum. Yani bizim insanımız öyle vampir ısırığı, kurtadam pençesi yerine, arkadaşına bi tepsi baklava ya da bi duble rakı gönderir değil mi?

Peki nasıl hazırlayacağız böyle uygulamaları derseniz şöyle alalım sizi: http://developers.facebook.com/

Bağlantılar:
http://www.facebook.com

Ulusal Yazılım Mühendisliği Sempozyumu

Üç gündür yoğun bir şekilde Ulusal Yazılım Mühendisliği Sempozyumunda vakit geçiriyordum. Özetle üç gündür Ankara'daydım. Kabul edilmiş bir bildirim (bildiri metni, sunum) vardı. Bu bildiri vesilesiyle ulusal bir sempozyumu uzun süreli izleme olanağına sahip oldum. Sempozyumdaki konular her ne kadar benim asıl çalıştığım alandan uzak olsa da farklı çalışmaları görmem açısından faydalı oldu. Türkiye'deki yazılım mühendisliği çalışmalarını (hem akademik hem de endüstrideki çalışmaları) gözlemleme şansına ulaştım. 

Sempozyumla ilgili diğer önemli bir konu ise sempozyumun sonunda tartışmaya açılan ve 4 profesör ve Meltem'in konuşmacı olarak katıldığı "Bilgi ve Bilişim Politikaları" konulu panel bilgilenme açısından yararlandığım önemli bir paneldi. Umarım kısa sürede panelin sonuç bildirgesi çıkarılır.

Bağlantılar : http://www.uyms.org.tr/

480+ adet açık kaynak uygulama

480'den fazla açık kaynak uygulamasını barındıran bir liste derlenmiş. Listede çok çeşitli uygulamalara bağlantılar bulabilirsiniz. Mesela UML ile ilgili dört adet uygulamayı (ArgoUML, Gaphor, Dia, Violet) listede görebilirsiniz.

Devlet Tiyatroları

2007'de sadece 1 defa gidebildik tiyatroya. Oda sezonun son oyunu "7. köpek"ti. Çok güzel bir oyundu. Şimdi yeniden başlıyor devlet tiyatroları.

1 Ekimde sahneler açılıyor. Ankara'da ilk oyun 2 Ekimde, İzmirde ise 16 Ekimde. Biletler bir-iki hafta öncesinden tükeniyor. Gitmek isterseniz, online bilet sistemine üye olup buradan bilet alabilirsiniz.

İzmirdeki oyunlar:
SİMAVNALI ŞEYH BEDRETTİN
BAHAR NOKTASI
DÜĞÜN ŞARKISI

Ankaradaki oyunlar:
KISASA KISAS
AŞK-I MEMNU
TEK KİŞİLİK ŞEHİR
BİR MAHALLE Kİ
KAYIPLAR

Altyazı avcısı

Altyazı arama işlemini kolaylaştıran bir yazılım varmış, denemek isteyenler için: Altyazı Avcısı 1.24

Musopen

Ücretsiz, kamu malı klasik müzikleri yayınlayan musopen sitesini duymamış olanlar için duyuruyorum. Müzikleri mp3 olarak indirebiliyorsunuz. Ve ben başaramasam da sanırım müziklerin notalarını indirebiliyorsunuz. Ayrıca siteye dilerseniz müzik ekleyebiliyorsunuz. Elbette müziklerin kamu malı klasik müzikler olması gerekiyor.

300 yazı

Bir buçuk yıl boyunca elimizden geldiğince paylaşmaya çalıştık, yazdık bildiğimizi ve öğrendiğimizi. Bu yazı ile 300. yazımızı yazmış oluyoruz. Bu günlüğe katkıda bulunan insanlar olarak, yazdıklarımızın birilerine faydası olmuş olduğunu umuyoruz; olamadıysa bile kendi aramızda paylaşıyoruz ve çok keyif alıyoruz :)

Bildiğini, öğrendiğini, gördüğünü, dinlediğini ve gezdiğini paylaşmak isteyenleri aramızda görmek isteriz.

Araştır, öğren, "Kod"la, paylaş, tartış ve geliştir kendi "Us"unu. Varol böylece....

Kod ve Us

Uçurtmayı vurmasınlar




Uçurtmayı vurmasınlar filmini küçükken (ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum) izlemiştim. Aklımda fazla bir sahnesi kalmamış. Düşününce gelen tek sahne Barış'ın ve İnci'nin havaya bakması geliyor aklıma, belki de bu afişte olan bir sahnedir bilmiyorum, ama işte film hakkında bu kadar az şey hatırlarken bu film sürekli olarak -adının güzelliğinden olsa gerek- hep aklımda olan bir filmdi. Az önce Cine 5 kanalında filme rastgeldim. Bir süre izledim, ama başından izlemem gerektiğine karar verip bıraktım izlemeyi ve hemen gelip bu yazıyı yazmaya başladım. Bu film gerçekten güzel bir film. Barış'ın gözünden hapishaneyi görüyoruz, siyasi mahkumları, çabalarını ve diğer mahkumların bu siyasi mahkumlara (düşünce suçlularına) bakışını görüyoruz. Ya aslında izlemek gerekiyor. Anlatamıyorum izlerken yaşattığı duyguları )-:

Bağlantılar:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ucurtmayi+vurmasinlar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Uçurtmayı_Vurmasınlar

Fiber kablolar

Dün vinç ile yapılan bir kazı sırasında 400 mt lik single mode fiber kablomuzu kopardılar. Uzun mesafe olduğu için single mod kullanılmıştı burada ve bu da maliyeti daha yüksek olan bir kablo. Neden böyle olduğuna baktım, merak ederseniz aşağıda anlatılmış:

---
Fiber’in iç yapısı :

Optik Fiber en az iki bölgeden oluşur. Günümüzde kullanılan fiber’ler en az üç bölgeden oluşmaktadır. Bunlar Core (Çekirdek), Clad (Kabuk) ve Coating (Kaplama)
1-Core (Çekirdek) : Core merkez bölgedir ve ışıgın yolculuk ettiği bölge burasıdır. Su borusunun içindeki hareket eden suya benzetebiliriz.
2-Clad (Kabuk): Clad ise ışığın yalnız hareket etmesini ve dış ortama sızmamasını sağlar. Kısacası yolculuk eden ışığı çevresel etkenlerden korur veya yalıtımını sağlar. İkinci görevi ise fiber’ın boyutunu arttırır ve böylelikle fiber’ın dayanıklılığını ve kullanım kolaylığını arttırır.
3-Coating( Kaplama) : Coating veya bir diğer adıyla buffer coating en dış yüzeydir ve Kimyasal ve mekanik zararlardan koruyan en dış tabakadır.

Optik Fiber’ın tipleri Avantaj ve Dezavantajları:

İki tip Optik Fiber vardır. Single Mode Fiber ve Multi Mode Fiber.

a-Single Mode Fiber : Yolculuk eden ışığın tümü tek bir yol üzerinde hareket eder. En yüksek kapasitedeki bilgi multimode fiberden daha iyi iletirler. Çünkü sinyalin yayılması ve clad’a çarparak ilerlemesi yoktur.
b-Multi Mode Fiber : Yolculuk eden ışık çoklu yol üzerinden hareket eder. Data alma ve gönderme single mode fiber’a göre daha yavaş ve kısa mesafelidir.
------------
Kaynak: http://www.bilgiportal.com/v1/idx/35/1725/Network/makale/Fiber-Optik-Nedir-Hakknda-Ksa-Bir-Bilgi.html

Helldorado - A Drinking Song

Keyifli bir şarkı dinlemek ister misiniz?

Helldorado - A Drinking Song


Yeni dinledim, diğer şarkılarına da bakmak lazım...

MEB

Türkiye'de üniversitelerin Özgür/Açık Kaynak yazılım kullanması gerektiği hakkında bir yazı planı yaparken (gerçi yazının sadece başlığını hazırlamıştım) fazlamesai.net'te okuduğum son haber olayı çok güzel özetledi. Çoğu bağımsızlaşmaya çalışan ülkenin özgür/açık kaynak yazılıma yöneldiği günümüzde Türkiye'nin tersine gitmesi hoş değil.

Hafta sonu

Cumartesi günü Libertarias'ı izledim. İspanya iç savaşına aşırı derecede ilgi duyduğum ve üniversiteye yeni başladığım dönemlerde film festivaline İzmir'e geldiğinde gitmeyi başaramadığım (Land and Freedom (Ülke ve Özgürlük)'ı böyle bir festivalde izlemiştim (-: ) ama giden arkadaşımın tavsiyesi aklımdan hiç çıkmayan bir film olduğu için sonunda izlediğime sevindim. İspanya iç savaşı hakkında yapılmış ve konusu kadın hakları olan önemli filmlerden bence. Sonu elbette İspanya iç savaşı gibi bitiyor. Pazar günü Çağatayca günlüğünde adını gördüğüm London to Brighton filmini izledim. Konu oldukça sinir bozucu. Sonu beklediğim gibi bitmedi. Ama film etkileyiciydi. Fazla söze gerek yok. Daha önce Lilja 4 ever ile aynı etkiyi yarattı bende. 

Küçükkuyu ve Assos

Aman gitmeyin. Herkes giderse böyle güzel kalmayacaktır çünkü Küçükkuyu. Hemen yanıbaşındaki Altınoluk'un binalarla dolmuş tepelerini, deniz kıyısını görünce umutsuzduk Küçükkuyu'da böyledir heralde dedik ama yanıldık. Sevindik yanıldığımıza; az yerleşimi, kendi halinde insanları ile sakin, kafanızı dinlemeniz için çok iyi bir yer.

Kaldığımız yer, Gürel Motel; çok güzel bir bahçesi var. Sabah erken saatte sessiz ve tertemiz bir havası oluyor. İşleteni ve çalışanların ilgisi ile burda kalmaktan çok keyif aldık.

Küçükkuyu'nun merkezinde birkaç büyük market var. Ancak otele yakınlardaki alışveriş yapılabilecek tek yer; plastik toplar ve değişik şekerlerde satan eski bakkalardan biriydi. Ama ne isterseniz var bu bakkalda. Biraz ilerde manav ve kasap da bulabilirsiniz. Buradan aldıklarımızı, otelin mangallarında güzelce pişirip yedik.

Bir diğer yemek keyfi de limanda bulabileceğiniz balık lokantaları olacak. Ayvalık Alibey Adası limanına çok benziyor burası. Balık ile birlikte ve salatanıza mutlaka zeytinyağı isteyin, beğeneceksiniz. Liman civarındaki birkaç zeytinyağı dükkanından eviniz için alışveriş yapabilirsiniz.

Otel civarında gezerken, arada motoru ile börek satan adamı yakalarsanız, kır pidesi almayı unutmayın.

Asoss'a gitmeyi düşünürseniz ve aracınız yoksa, tecrübemiz, küçükkuyunun içine kadar (25 dk) yürümeniz ve saat başı kalkan minibüslerin kalktığı yerden binmeniz. Yol üstünde bekleyerek olmuyor, kaçırıyorsunuz :(

Asoss yolu biraz dönemeçli, mide bulantınız varsa bilginiz olsun. sandalet ile gitmeyin, yürümek zorlaşıyor.

Alternatif yaşam
günlüğünde pek çok defa konusu geçen imeceevi de küçükkuyu'ya 20 km mesafede. Vakit bulamadığımız için bu defa ziyaret edemedik ama Murat ziyaret etmiş ve izlenimlerini yazmıştı.

Kuzey ege akdenizden biraz farklı, ama yinede güzel.