Bilimsel döküman arama motoru

Scirus adlı bir arama motoru ile bilimsel kaynak araması yapabiliyoruz. Adresi : http://scirus.com/

Bir Kebap Macerası

Blog kurucularımızdan Emre'nin İstanbul ziyareti ve Mehmet'in kardeşi Mahmut'un da bize katılmasıyla ortamdaki Hataylı sayısının artmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak soluğu İstanbul'un meşhur Hataylı bir kebapçısında aldık. Bünyeler lezzetli kebapla hasret giderirken, keyifli muhabbetle güzel bir akşam geçirdik.



Hatırla Sevgili



Yozlaştırılan değerler gittikçe artıyor. Bir dönemler gençlik lideri Deniz Gezmiş konusunda da böyle oluyor. Hatırla sevgili dizisindeki o kuşağı anlatan bölümler "kız"ların Deniz Gezmiş merakını uyandırmış. Kitapları çok satmaya başlamış. Popüleştirilen Che'den sonra, iyice popüleştirilen bir Deniz Gezmiş, bir dönem acılar yaşamış olan insanların başına gelebilecek en iyi "şey"dir sanırım.

Yıllardır, Deniz Gezmiş'i ve diğer gençlik liderlerini gerçek anlamıyla özümsemiş insanların, bu yeni yetme "devrimciler" başını oldukça ağırtacak gibi gözüküyor. Deniz gibi giyinen (ben bunları görmeye başladım 14 Mart eyleminde mesela) tek amacı "kız tavlamak" olan bu "devrimciler" var olan devrimci gençlik tarihi ve kültürüne en büyük darbeyi vuracaklar. Ben daha önce de görmüştüm, duymuştum; 1 Mayıs'a sadece kız veya sadece erkek bulmaya giden insanları, karşı cinsi meta olarak gören "devrimci", "solcu" kişilik(siz)leri. Bu dizi de herşeyin üstüne tuz biber olacak. Beni suçlayacaksınız belki de, insanları kalıplara sokmaya çalışıyorsun diye ama ben herşeyin tüketim mantığıyla anlatılmasına karşıyım. Deniz Gezmiş gibi giyinerek onun anısını yaşatamazsınız, sadece "kız tavlarsınız". Onun düşüncelerini, onun düşüncelerine kaynak olan diğer düşünceleri, yaşanan direniş tarihini bilmeden yaşanacak her Deniz Gezmiş hayranlığı günümüzün meta odaklı toplumunun tüketim çılgınlığından başka bir şey olmayacaktır.

Bağlantılar:

Bunların benle ilgisi yok (?)

Okuduğum bir haberi paylaşmak istiyorum:
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=3958

Bu tür olayları okuyunca (hiç içinde bulunma ya da görme şansım olmadığı için ancak okuyabiliyorum) bizim yaşadığımız hayat sadece figüranlık gibi geliyor; yan sanayi, fason üretim yapan hayatlar. İnsanlar devletlerin sırları, kaderleri ile uğraşırken, ben etrafıma bakınca diziler, futbol ve hergün mecburiyetten gidilen işyerlerinden başka bir hayat yaşayan çok fazla insan göremiyorum. Tabi bunun yanında kolay para kazanmak için bir ömür çabalayanlarla dolu etraf.

Kendi adıma "ufkumun genişlemesi" gerektiğini düşünüyorum. Başka bir yerlerde farklı birşeyler yapanlar var, oysa ben sadece otlamakla yetiniyorum.

Özgür Yazılım ve Linux

Not : Aşağıdaki yazı İzmir EMO-GENÇ Bülteninde yayınlanan yazımdır.

Özgür Yazılım ve Linux
Özgür Yazılım
Yazılım endüstrisinin henüz donanıma bağlı olduğu dönemlerde, bilgisayar kullanıcılarının yazılımları üzerinde her türlü özgürlüğe sahip olmaları oldukça normal karşılanan bir durumdu. Yazılımların gittikçe karmaşıklaşması üretici firmaların yazılım üzerindeki yatırımlarını telif haklarıyla korumaya yöneltti. Yazılımlarını korumak için sadece çalıştırılabilir sürümü dağıtmak gibi teknik çözümler üretmeye başladılar. Bu şekilde kullanıcıların yazılım üzerindeki haklarını kısıtlamış oldular.
1983 yılında Richard Stallman, bilgisayar endüstrisindeki ve kullanıcılardaki kültür değişiminden rahatsız olduğu için GNU projesini başlattı. GNU işletim sistemi geliştirme Ocak 1984 yılında başlarken, Ekim 1985 yılında Özgür Yazılım Vakfı kuruldu. Richard Stallman bu vakfın kuruluşuyla birlikte, Özgür Yazılım tanımını [1] ve "Copyleft" kavramını, herkes için yazılım özgürlüğü görüşünü ortaya attı. Özgür yazılım, özgürlükleri korumaya yönelik bir akımın adıdır. Özgür yazılım denildiği zaman, İngilizce'deki "Free Software" ifadesinin ilk kelimesinin ("free") çift anlamlı olması dolayısıyla oluşan yanlış anlamayı önlemek için özellikle vurgulanması gereken, "Free software" denildiği zaman "free beer" (bedava bira) değil "free speech" (ifade özgürlüğü)'nün akla gelmesi gerektiğidir [2].

Özgür yazılımın temelinde kullanıcının bir yazılımı çalıştırma, kopyalama, dağıtma, inceleme, değiştirme ve geliştirme özgürlükleri yatar. Daha kesin ve açık bir ifadeyle, özgür yazılım kullanıcılar için aşağıdaki özgürlükleri tanımlar[2]:
  • Her türlü amaç için programı çalıştırma özgürlüğü (özgürlük 0)
  • Programın nasıl çalıştığını inceleme ve kendi gereksinimleri doğrultusunda değiştirme ve uyarlama özgürlüğü (özgürlük 1). Program kaynak koduna erişim bunun için bir ön şarttır.
  • Yeniden dağıtma ve toplumla paylaşma özgürlüğü, böylece komşularınıza yardım edebilirsiniz (özgürlük 2).
  • Programı geliştirme ve gelişmiş haliyle topluma dağıtma özgürlüğü, bu özgürlüğün amacı tüm topluluğun geliştirmelerden yararlanmasını sağlamaktır (özgürlük 3).Program kaynak koduna erişim bunun için de bir önşarttır.
Bir program bütün kullanıcılara yukarıdaki hakları tanıdığı zaman, özgür bir yazılım olur. Özgür bir yazılıma sahip olduğunuz zaman kopyalarını aynen ya da değiştirerek, ücret karşılığı veya ücretsiz, herkese ve her yerde dağıtma özgürlüklerine sahip olursunuz. Bu özgürlüklere sahip olmak, kimseden izin almamayı ve izin için hiçbir bedel ödememeyi de içerir.
Copyleft, bir programı veya başka bir çalışmayı özgür yapmak için genel bir yöntemdir. Bu yöntemle, özgürleştirilmiş bir çalışmanın tüm değiştirilmiş ve genişletilmiş sürümlerinin de özgür olması garanti altına alınmış olur.
Bir programı özgür yazılım yapmanın en kolay yolu, tüm telif haklarından feragat etmektir. Fakat bunu yaptığınız zaman bazı "kötü niyetli", "işbirliğini sevmeyen" insanların bu yazılımı değiştirerek mülkiyetli bir hale getirmesine yol açmış olursunuz. Değişiklik yaparlar, ve sonuçta elde ettikleri yeni ürünü sahipli bir yazılım şeklinde tekrar yayınlarlar. Sahipli olarak yayınlanan bu yazılımı kullanmak isteyen yeni kullanıcılar yazılımın ilk üreticisinin sağladığı özgürlükten yararlanamazlar. Tüm kullanıcılara özgürlük sağlamak isteyen GNU projesinin "copyleft" yöntemini kullanması bu yüzdendir. GNU yazılımlarının tüm haklarından feragat etmek yerine, o yazılımları "copyleft" yöntemiyle özgürleştirmektedirler. Yazılımlar için Copyleft örneği olarak Genel Kamu Lisansı ("General Public License") (GNU GPL) örnek olarak verilebilir [3]. Yazılım geliştiriciler, ürettikleri yazılımı GNU GPL lisansı altında yayınlayabilirler. Bu şekilde yayınladıkları yazılımlar özgür bir yazılım olur ve bu yazılımlar kimin değiştirdiğinin veya dağıttığının önemi olmadan özgür bir yazılım olarak kalır. İşte bu yazılımlar için Copyleft kavramıdır. Yazılımın hakları korunmuştur, ama sahipli yazılımların yaptığı gibi kullanıcıları kısıtlamak yerine, her kullanıcının haklara sahip olması şeklinde korunmuştur.
Özgür yazılım, geniş bir coğrafyaya yayılmış uluslararası bir çabadır. Bu ortaklaşa çaba sonucunda, son kullanıcılar, geniş organizasyonlar ve idari yönetimler tarafından kullanılan yazılımlar üretilmektedir. Sunucu tabanlı yazılım pazarı incelendiği zaman Apache web sunucusu, MySQL veritabanı ve PHP betik dili gibi pazara hakim yazılımların özgür yazılımlar olduğu görülebilir. Ayrıca tamamen özgür yazılımlardan oluşturulmuş, özgür bilgisayar ortamları da (mesela Debian işletim sistemi) oldukça fazladır. Son kullanıcıların kullanabilmesi için çoğu sahipli yazılıma alternatif olan özgür yazılımlar üretilmiştir. Son zamanlarda, donanımların üzerindeki yazılımların (BIOS, Aygıt sürücüleri, vb.) da özgür birer yazılım haline getirilmesi çabası artmıştır. Artık kullanıcılar bir donanıma para verdikleri zaman, içerdiği yazılım üzerinde istedikleri özgürlüğü elde edebilmektedirler.
Özgür yazılımın ekonomik ve toplumsal olarak etkisini gören çoğu büyük firma (IBM, Red Hat, Sun Microsystems), yatırım kaynaklarının önemli bir kısmını bu yazılımların geliştirilmesine aktararak özgür yazılımların gelişmesine oldukça büyük katkı sağlamışlardır.

Açık Kaynak
Her ne kadar Özgür Yazılım ve Açık Kaynak genellikle birlikte anılan kavramlar olsa da, temelde bu iki kavram birbirinden farklı iki akımı temsil etmektedir. Bir yazılımın özgür olabilmesi için kaynak kodlarını paylaşmasının zorunlu olduğunu yukarıdaki özgürlük tanımı içerisinde belirtmiştik. Kaynak kodlarının paylaşılması durumunda bu yazılımın açık kaynak bir yazılım olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Açık Kaynak Yazılım(“Open Source Software”) akımı, özgür yazılım akımından farklı olarak üretilen yazılımların etik amaçlarından ziyade, işin teknik boyutuyla ilgilenmektedir. Günümüzde Açık Kaynak Yazılım akımı yüzünden çoğu kullanıcı özgür yazılım akımı ile gelen özgürlük kavramının farkında olmadan kullandıkları yazılımın sadece “açık kaynak” olmasıyla ilgilenmektedir.

Neredeyse tüm açık kaynak yazılımlar aslında özgür yazılımdır, çoğu durumda iki terim aynı yazılım kategorisini tanımlar. Ancak bu iki akım bakış açısı olarak farklıdır. Açık kaynak bir geliştirme yöntembilimidir, özgür yazılım ise sosyal bir harekettir. Özgür yazılım hareketi için, özgür yazılım ahlaki bir zorunluluktur, çünkü sadece özgür yazılım kullanıcıların özgürlüğüne saygı duymaktadır. Diğer taraftan, açık kaynak felsefesi yazılımı pratik olarak “daha iyi” yapmakla ilgilenir. Yazılımın özgür olmaması açık kaynak felsefesine göre ideal olmasa da bir çözümdür. Özgür yazılım hareketi için, özgür olmayan yazılım bir sosyal problemdir ve çözümü özgür yazılıma geçiştir[4]. Bu ayrımın özellikle vurgulanması gerekmektedir. Çünkü bu iki akım bir potada eritilerek “Free/Libre/Open Source Software (FLOSS) (http://en.wikipedia.org/wiki/FLOSS)” adı altında vurgulanmaktadır. Bu akımların birbirinden farkını daha iyi anlayabilmek, özgür yazılımın gerçek amacı olan “kullanıcı özgürlüğü” kavramını anlamak açısından oldukça önemlidir.

Linux
1991 yılında Finlandiyalı Linus Torvalds o zamanlar farkedilmeyen ama sonraları dünya çapında bir köklü değişikliğe yol açacak olan Unix tabanlı (aslen Minix) bir işletim sistemi çekirdeğini Intel'in yeni işlemcisinin korumalı mod mimarisini denemek için geliştirmeye başladı. İnternette yaptığı duyuru sonucunda tüm dünyadan bir çok programcıdan aldığı olumlu etkiler ve destek ile, çekirdek hızlı bir şekilde gelişti. Linux [5] adı verilen bu çekirdek dünyanın dört bir yanındaki programcılar tarafından geliştirilen açık kaynak kodlu, özgür bir yazılım olarak GNU hareketinin önemli üyelerinden biri oldu. GNU tarafından geliştirilmiş olan yazılımlar hızlı bir şekilde Linux çekirdeği ile çalışabilir hale getirilerek GNU/Linux işletim sisteminin temeli atıldı. Varoluş itibariyle GNU/Linux adıyla anılması gereken işletim sistemi, telafuz kolaylığı nedeniyle Linux adıyla anılmaktadır. Yıllardır sunucu tabanlı makinelerde egemenliğini göstermiş olan GNU/Linux işletim sistemi, günümüzde masaüstü bilgisayarlarda Microsoft işletim sistemlerinin egemenliğini tehdit eder bir hale gelmiştir. Son kullanıcıdan, uzman kullanıcıya ve gömülü sistemlerden süper bilgisayarlara kadar geniş bir yelpazede farklı dağıtımları bulunan GNU/Linux, bilişim alanında kullanıcıların özgürlükleri açısından önemli bir ilerleme niteliğindedir.
Günümüzde GNU/Linux dağıtımları artık her kullanıcının dilediği şekilde kullanabileceği bir durumdadır. Bir çok nedeni olsa da, kullanıcılar aşağıda özetlenmiş olan nedenlerden dolayı Microsoft işletim sistemlerine (özellikle Windows Vista) karşı GNU/Linux dağıtımlarını özellikle tercih etmelidir [6];

  1. Yenilikçilik: Microsoft'un Vista işletim sisteminde yeni olarak duyurduğu bir çok yeniliği (3B Masaüstü, saydam pencereler, güvenlik, vb. ), GNU/Linux dağıtımları çok önceden gerçekleştirmişti. Yenilikçilik açısından bakıldığı zaman, GNU/Linux dağıtımlarının Microsoft işletim sistemlerinin oldukça önünde olduğunu görebiliriz.
  2. Özgürlük: Bu yazıda vurgulanan en önemli kavram özgürlüktür. Siz bir yazılımı kullanmak istediğiniz zaman üzerinde her hakka sahip olmanız gerekir. Bunu size özgür yazılımlar ve GNU/Linux sağlar. Kullanıcı dostu bir dağıtım (Kubuntu, Ubuntu, Fedora, vb. ) indirip bir CD'ye çekip kullanabilirsiniz. Bunu özgür bir şekilde yapabilirsiniz. Ayrıca bunu ücretsiz olarak, sadece boş CD parasını ödeyerek (elbette bir de internete ödediğiniz ücret vardır) yapabilirsiniz. Tamamen özgür bir şekilde bu CD'yi dilediğiniz arkadaşınıza verebilirsiniz. Kimse sizi bu CD'yi kopyaladığınız veya arkadaşlarınıza dağıttığınız için durdurmayacaktır, hatta çoğu kişi destekleyecektir.
  3. Topluluk: Geleneksel olarak işletim sistemleri ve yazılımlar kullanıcı rehberi ve yardım masası desteği ile gelir. GNU/Linux bunlara ek olarak geniş bir kullanıcı ve geliştirici topluluğu ile gelir, böylece canınızı sıkan telefon görüşmeleri veya eksik belgeler olmaz. Elbette GNU/Linux ile birlikte uygulamaların kullanım rehberleri dağıtılmakta ama takıldığınız bir şeyi internet üzerinde IRC veya forumlarda sorup öğrenme şansınız daha yüksek.
  4. Sorumluluk: Sahipli yazılım aldığınızda yazılımınız belli derecede (kaçak olarak kullanmıyorsanız) garantili olarak gelir. Ama GNU/Linux dağıtımları açıkça herşeyden sorumlu olduğunuzu belirtirler. Yaptığınız her hata, her değişiklik, her deneme sizin sorumluluğunuzdadır. Bu nedenle bir şey yapmadan önce yedeklemek, vb. eylemleri gerçekleştirmeniz yine sizin sorumluluğunuzda olacaktır. Özetle GNU/Linux yetişkinler içindir. (Bkz: 5. neden)
  5. Güvenilirlik: GNU/Linux dağıtımları yeterince güvenilirdir. Siz deneme sürümü veya yeni yazılmış bir uygulama kullanmıyorsanız genellikle sisteminiz kolay kolay çökmez. Çökmesi için bayağı uğraşmanız gerekmektedir. Çökse bile bir parçası çöker, tüm sistem çökmez. Windows sistemlerle karşılaştırıldığı zaman virüs ve solucanlara karşı "doğuştan" bağışıklığı olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.

Neden özgür yazılım?
Korsan yazılım kullanımının yaygın olduğu Türkiye bağlamında düşünüldüğü zaman Özgür yazılımın önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. İnsanlar yazılım için bütçelerini aşan paraları vermek yerine, özgür ve ücretsiz olarak diledikleri gibi kullanabilecekleri yazılımlara teşvik edilmelidir. Türkiye'deki bir çok özgür yazılım projesi (Pardus, Labris, vb.) Türkiye'nin bilişim alanındaki gelişmeyi yakalaması açısından özellikle desteklenmesi gereken projeler olarak göze çarpmaktadır. Dünyanın yazılım tekeli firmalarının ürünlerini kullanmaya teşvik etmek, o ürünlere yönelik eğitimleri vermek yerine dünyadaki diğer gelişmekte olan ülkelerin yaptığı gibi kendi ürettiğimiz veya başarılı bir şekilde üretilmiş olan özgür yazılım ürünleri, hem ekonomik kazanç hem de uzmanlaşma amacıyla teşvik edilmelidir. BSA (BSA, dünyada ve Türkiye'de korsan yazılım kullanımıyla mücadele eden uluslararası bir kuruluş, BSA'nın bu konuda hiç bir yetkisi yoktur [7]) gibi yasal olmayan kuruluşların yöntemiyle kaçak yazılım kullanmayı engelleyemeyiz, kaçak yazılım kullanmayı insanları özgür yazılımlara yönelterek önleyebiliriz (Pakistan'dan gelişmekte olan birleşmiş milletler ülkelerine, Afrika'dan Malezya'ya, ve hatta Filipinler, Tayland ve Nepal'e, GNU/Linux ilgiyle takip edilen, araştırılan, üzerinde çalışılan ve kullanılan bir alandır. [8]).
Bu amaçla insanlar özgür yazılım ve kullanımları hakkında bilinçlendirilmelidir. Bilgisayarlar incelendiği zaman, evde bilgisayar kullanan son kullanıcının kullanışlı bir bilgisayar sistemi elde etmesinin maliyetinde iyice ucuzlayan donanımdan ziyade, o donanım üzerinde kullandığı yazılımların (işletim sistemi, ofis yazılımı, grafik yazılımları, araçlar vb.) lisans maliyetleri etkilidir. Düşük maliyetli bilgisayarların üretilebilmesi için öncelikle yazılım maliyetlerinin azaltılması gerekmektedir. Bunun çözümü özgür yazılımlar yüklenmiş olan bilgisayarların üretilmesi, satılması ve son kullanıcıya ulaştırılmasının teşvik edilmesinde yatmaktadır.

Kaynaklar
[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Free_software
[2] The Free Software Definition
[3] A Quick Guide to GPLv3
[4] Why “Open Source” misses the point of Free Software?
[5] Linux
[6] Why everybody should use GNU/Linux, and how?
[7] Ethem Derman, BSA, EMO E-Dergi
[8] Open-Source Software Opens New Windows to Third-World

GNU/Linux kurma ve Disk Bölümleme

GNU/Linux kurarken en çok karşılaşılan sorulardan biri disk bölümlemesini nasıl yaparım sorusudur. Benim bu tip sorular karşısında yaptığım bölümleme yaparken bir uzmandan yardım alın cevabı oluyor. Bu cevap evet yeterince tatmin edici bir cevap değil ama yapabileceğim bir şey yok. Bu danışılan "uzman kişi" genellikle ben olduğum için bu sorunun kapsamı değişiyor, benim daha ayrıntılı cevap vermem gerekiyor.

Öncelikle kullanıcı olarak herkesin görevi, ne olur ne olmaz belli aralıklarla önemli verileri yedeklemektir. Bu yedekleme işlemini belli aralıklarla ve düzenli bir şekilde yapıyorsanız veri kaybına karşı korunuyorsunuzdur. Bu yedekleme işlemi için bir yedekleme aracı kullanabilirsiniz veya benim gibi bir dışsal sabit diske ve belli aralıklarla DVD'ye ilgili klasörleri, dosyaları aktararak yapabilirsiniz.

Yedekleme işini yapan biri olduğunuzu düşünerek ilk önerimi söylüyorum. Linux bölümleme ve kurma işlemine başlamadan önce yedeklerinizi alın.

Yedeklerimizi aldık, şimdi Linux kurmak için gereken disk bölümleme işlemine bakabiliriz. Linux Disk Bölümleme ile ilgili olarak ayrıntılı Türkçe Kaynak olarak "Linux Disk Bölümleme Nasıl"'ı okumanızı öneriyorum. Benim burada yazacaklarım tamamen pratiğe dayalı bilgilendirmeler olacak. Ayrıntılı bilgiye yukarıdaki Nasıl belgesinden ulaşabilirsiniz.

Windows kurulu makinede öncelikle Windowsu da saklamak istiyorsanız Partition Magic veya benzeri bir uygulama ile diskinizin boş alanında yaklaşık olarak 10 GB'lık bir alan ayarlamanız gerekiyor. Bu alanı biz iki adet GNU/Linux bölümü haline getireceğiz. 1 GB'lık alan takas alanı (swap partition) olacak, 9 GB'lık alanda başlangıç olarak bizim kök dosya sistemine ayrılacak alan olacak. Bu bölümü oluşturduktan sonra yapmamız gereken bir canlı ubuntu CD'si bulup bu CD ile bilgisayarı başlatmak ve Ubuntu açıldıktan sonra masaüstündeki Install uygulama kısayoluna tıklayıp, kurulumu başlatmak olacaktır.

Kurulumun aşamalarını anlatan ilgili adresteki adımları izleyebilirsiniz. Ancak bizim anlatımımızda diskimizde ayrıca Windows kurulumu vardı. Yukarıdaki bölüm ayarlamalarını bu yüzden yaptık. Sayfadaki "Select a Disk" aşamasında bizim farklı bir yöntem izlememiz gerekecek. "Manually Edit Partition" seçimini yapıp, açılacak bölüm ayarlama penceresinde daha önce ayarlamış olduğumuz 10GB'lik bölümü ikiye ayırıyoruz (eğer daha önceden takas alanı ve kök alanı olarak ayırmadıysak). Kök alanımızı "mount point" olarak (/ işaretiyle) belirtiyoruz.

Kurulumu bitirdikten sonra yapmamız gereken şu adresten ihtiyaç duyduğumuz uygulamaları kurmaya başlamak olacaktır. Ubuntu, Debian tabanlı bir işletim sistemi olduğu için apt kullanımını anlatan APT Nasıl rehberini okumak faydalı olacaktır.

İlgili Bağlantılar:
http://www.belgeler.org/howto/
http://www.cagataycebi.com/linux/file_system/file_system.html
http://linuxplanet.com/linuxplanet/tutorials/4269/1/
http://www.linuxplanet.com/linuxplanet/tutorials/3174/1/
http://tldp.org/HOWTO/Partition/
http://www.psychocats.net/ubuntu/partitioning

İzmir Şiir Buluşması


Konak Belediyesi ve Uluslararası PEN Türkiye Merkezi'nin ortaklaşa düzenlediği ve bu yıl dördüncüsü yapılacak olan İzmir Şiir Buluşması bu sene konusunu Latin Amerika şiirine ayırmış. 20-23 Mart tarihleri arasında söyleşiler, konserler, şiir okumaları, forumlar gibi bir dizi etkinliğin olduğu buluşmanın onur konuğu Gülten Akın. Böylesine kapsamlı ve zengin içerikli bir etkinliğin programı için şu bağlantıya bakabilirsiniz.
Bazen herkesin hayatı daha fazla sorguladığı zamanlar olur, ben de bunlardan birindeyim bu akşam galiba...Yıldızların dizilişi, dünyanın dönüşü veya dönmeyişi, baharın gelmesi, ufacık evrendeki bir toz tanesi olduğumuzun farkına varmalar, insan olmalar, olamayanlar ve fazlasıyla olmalar...
Bazen insan üzerindeki tüm kimlikleri bir elbise gibi kenara çıkarıp, takımı toplayıp, ter içinde kalana kadar suyu susamış gibi değil de kanana kadar içip sokaklarda top peşinde koşmak ister, aynı çocukken yaptığı gibi...
Hepsini gerçek dışı olan herşeyi bir kenara brakıp, vazgeçtiklerini, yutkunduklarını, sabrettiklerini, çabaladıklarını... canlarıyla,dostlarıyla, sevdikleriyle, yaşamak istediği yerde,memleketinde belkide gerçekten yaşamak istediği gibi yaşayabilseydi her insan ve bu ütopya olmasaydı her insan için...
Mesela bir yakınından kara haber almasaydı hiç bir zaman en azından....

İyi geceler herkese...

"Armutlu"


(Kaynak : http://www.fotokritik.com/737965 - Kemal Elitaş)

"Armutlu'nun karakolmuş okulları
Bahçesinde bir panzer yatarmış
Panzerin gölgesinde büyürmüş çocuklar
Panzer çocuğun topunu çalmış
Çocuk koşmuş topunu almaya
Panzer yürümüş çocuk yedi yaşında kalmış"

Antakya'da Armutlu'da oturuyordum, Elektrik mahallesiydi ama Armutlu derdik. 1980 öncesinden gelen sol bir ağırlığı vardı bu ismin. Büyüklerimizin anlattığı bir direniş tarihi. Elbette yaşımız (kardeşimle) küçük anlamıyoruz çoğu şeyi. Ama çevremiz bizi belli bir şekilde yetiştirmiş. Paylaşımcı, sevgi dolu, masum, terbiyeli ve akıllı ve de olabildiğince devrimci. Bir şarkı duyuyorsun dedenlerde otururken, anlamlandırmaya çalışıyorsun sözleri. Kaset nereden gelmiş bilmiyorsun, ama dayının, teyzenin devrimci arkadaşları var, onlar bırakmış olmalı. Vakti zamanında, 80 öncesinde onlar da elde silah nöbet tutmuşlar yaşları yettikçe. Anlatılır sana 80 öncesi devrimciler. Acilcilerden bahsedilir ama anlamazsın. Aklında canlandıramazsın. Bizim çatıda nöbet tutulurdu der dayın, kafanda tasavvur etmeye çalışırsın. Ama küçüksündür, yapamazsın. Hep çok sevdiğin kovboy filmlerindeki gibi kovboylar canlanır zihninde. Şarkıyı çok seversin. Armutlu'yu anlatır çünkü. Armutlu'da ezilen bir çocuğu. Sen de çocuksun. Üzüntülerin değil sevinçlerin, paylaşımların anlatıldığı bir çocuk. Büyüdükçe ölen devrimcileri, gençleri öğrenirsin. Üzüntüleri öğrenirsin. Yurtdışına kaçmak zorunda kalan ve uzun yıllar boyu görüşülemeyen arkadaşları duyarsın. Bunun üstüne en çok koyanın para kazanmaya başlayınca değişen devrimciler olduğunu öğrenirsin, üzer bu seni de etrafındakiler gibi. Öyle bir dönemdir ki anlatılan bir kurşun hafif kaysa hayatta olmayacağın kesindir. Ama kaymamıştır o kurşun, başka birini vurmuştur.

Yıllar geçer, kaset artık çocuklukta kalmıştır. Lise dönemi başlamıştır. Deli gibi dinlediğin, ilk defa kürtçeyi duyduğun kaset geçmiştedir artık. Ama hala bir Armutlu'dan bahsedilir. Ama bu Armutlu değişmiştir. Gururlu, onurlu, devrimci gençlerin armutlusu değildir. Serserileşen, geçmişten kendine pay çıkaran kavgacı bir armutlu gençliğidir artık.

Üniversiteye başlarsın, eve bir kaset gelir. Özgürlük Türküsü kasedidir. Sol düşüncenin hakim olduğu, Antakyalıların beraber yaşadığı bir evde hep böyle etnik, protest kasetler dinlenir. Ve "Sevcan"'ı duyarsın. Çocukluğa gidersin, Sevcan olursun Umut olursun Eylem olursun. Çocuk olursun ve artık büyümemek istersin. Büyüdükçe ne umuttan, ne sevcandan ne de eylemden eser kalmamaktadır. Gittikçe değişmiştir dünya. Doğum yılın bir çağın bitişi, yeni bir çağın başlangıcıdır. Etrafındaki kimseye neden onlara benzemediğini anlatamazsın. Söyleyemezsin nasıl büyütüldüğünü, neden böyle olduğunu anlatamazsın. Neden "Sevcan" şarkısında gözlerinin yaşardığını anlatamazsın kimseye, kimse anlamak ta istemez zaten. Artık insanlar için umut, eylem, paylaşım, dostluk yoktur. Sadece laftadır. Tüketim çılgınlığı üst boyuttadır. Sen de arada kalırsın, "bir yanın burada kalır, yüreğin başka ellerde"dir.

Google Calendar ve Evolution

GNU/Linux işletim sistemlerinde, GNOME için posta programı olarak Evolution kullanılıyor. Ben de webten erişimi kolay oluyor diye google tarafından sunulan calendar hizmetini ayrıca kullanmaya başladım. Yapmam gereken görev ve etkinlikleri tarih ve saat vererek rahatça planlayabiliyorum. Bu takvimi ayrıca okulda postalarımı takip ettiğim Evolution'a eklemek, sağ üstte bulunan küçük ve Evolution'a bağlı tarih-saat uygulamasında bu etkinliklerin gözükmesi açısından oldukça faydalı oluyor.

Bu işi yapmak oldukça kolay. Evolution kullanıyorsanız bu takvimi ekledikten sonra daha çok kullanacaksınız demek oluyor. Şimdilik bildiğim tek eksik yanı, bu takvimin sadece okumaya yönelik alması.

Bu işlemi yapmak için bir terminalden (gnome-terminal) aşağıdaki komutu girmelisiniz:

/usr/lib/evolution-webcal/evolution-webcal YOUR_PRIVATE_ICAL_URL

Buradaki YOUR_PRIVATE_ICAL_URL google calendar sayfasından alınıyor. Takvimleri Yönet (Manage Calendars) sayfasını açarak (takvim listesinin sağ altındadır bu bağlantı) oradan eklemek istediğiniz takvimin ismine tıklayıp o takvimle ilgili ayar ve bilgilere ulaşıyoruz. Bu sayfanın altında "Özel Adres" (Private Address) bağlantılarını gösteren (XML, ICAL, HTML şeklinde) resimler bulunuyor. Bu resimlerden ICAL olanına tıklayıp takvimin özel adres bilgisini kopyalıyoruz. Yukarıdaki YOUR_PRIVATE_ICAL_URL yerine bu adresi kullanıyoruz.


Yukarıdaki komut çalıştığında bize takvimin güncellenme sıklığı vb. bilgileri soran bir ufak pencere çıkıyor. Bu pencereyi onayladıktan sonra takvim Evolution'a eklenmiş oluyor.

Ekleme işlemi bittikten sonra artık GNU/Linux bilgisayarınızda, Gnome üzerinde rahatlıkla daha önce planladığınız etkinlik ve görevleri takip edebilirsiniz.

(Bu son ekran görüntüsünde saatler yanlış çıkmış (iki saat ileri) :) Ama Evolution Calendar'da doğru saatler gözüküyor. Bu bir hata olabilir, bunu araştırmalıyım :S )
Kaynak:
Linux Tip: Automatically Subscribe to Your Google Calendar
Mashing Google Calendar and Gnome
Evolution and Google Calendar işlemi gösteren bir resim

VOB...

Herkese iyi akşamlar hatta geceler belkide ( J)

Günlük’e giremedim bayağıdır...VOB’la ilgili yazdıklarıma eleştiri, yorum gelmesi sevindirdi beni açıkcası. Aslında çok haklı eleştiri ve yorumlar farkındayım.Belki farklı bir açıdan bakmanızı sağlayabilirsem ne mutlu bana...
Osman’ın maymun hikayesi çok güzelmiş, bunu söylemek isterim. Hikayedeki köylüler, maymun satın alıcısı (yada dolandırıcı diyelim) ve onun yardımcısı üzerine tek tek düşünülmesi gerekir belki de. Mağdur olan köylüler (aslında biraz kurnazlık da var) ve dolandırıcılar.
Emre kapsamlı bir değerlendirme yapmışsın, gerçekten çok sevindim; özellikle emek harcamadan kazanma bölümü dikkatimi çekti, bir de Thales bölümü. Aslında sadece kendi fikrimi belirtirsem; bana göre dünyadaki her meslekte emek harcamadan kazananlar veya emeğiyle doğru orantılı olarak kazanmayanlar var. Ancak; bence temelinde faydalı olması amacıyla kurulan, düzenlenen veya herneyse oluşturulan yada keşfedilen yararlı kurumlar, yöntemler, buluşlar üzerine o kurumu, yöntemi veya buluşu, o kurumdan/buluştan emeğiyle ekmek yiyenleri ve gerçek amacına hizmet edenleri de göz ardı etmeden eleştiri yapabiliriz.

Bir diğer konuda; aracı kurumlarla ilgili olarak da var olan malı daha da pahalılaştıran fahiş farklar ortaya çıkaran kurumlar değiller aslında. Şöyle ki; onlar kurulan yapının bir parçası, yaptıkları herşey Sermaye Piyasası Kurulu ve Borsa(IMKB) tarafından denetim ve gözetim altında. Belki şöyle diyebilirim; onlar şu anda piyasada olmayan(zamanında cirit atan veya günümüzde/şu an yurtdışında var olabilen) bankerlerin, tefecilerin yerine kurallı bir işleyiş getirmek ve küçük sermayedarın yatırımlarını güvence altına almak amacıyla denetleyici kurumların izniyle (ki bu izni almak zordur; bankalar gibi) kurulmuş kurumlar. Belki farklı bir bakış açısı olabilir...

Borsa’da asıl amaç; üreticilerin daha uzun vadeli borçlanabilme şanslarını artırmaktır. Bizim ülkemizdeki gibi uzun yıllar boyunca kısa vadede çok yüksek faizlerle borçlanabilen (yatırım yapmak/üretim yapabilmek için) firmalar için uzun vadeli kaynak bulmak çok güç idi. Düşünsenize; bir üretici/sanayici olarak mal üretiyorsunuz o malı üretip satmanız kar etmeniz 2-3 senenizi alıyor ama bu malı finanse edebilmek için ancak 6-7 ay vadeli ve çok yüksek faizli kaynak bulabiliyorsunuz. Olması gereken o malın/yatırımın üreticisine kar getirdiği zaman dilimiyle orantılı olarak kaynak sağlamaktır (2-3 senelik kaynak/finansman). İşte bunu bankalar 2000’li yılardan önce sağlayamıyorlardı. En fazla 12-15 aylık yatırım kredileri veriyorlardı. Burada Borsa devreye girdi; üretici firmaların hisse senetlerini/tahvillerini uzun vadeye yaymak amacıyla borçlanmalarını sağladı/sağlıyor. Bu arada Borsa’da amacı kötüye kullanmak isteyenler olabilir ama bu onun amacının kötü olduğu anlamına gelmemeli bence... Mesela; bilgisayar icat edildi; insanlığa faydalı olsun diye...Ancak füzeleri ateşleyen, insanları öldüren de bilgisayar sistemleri değil miydi...Veya daha geniş düşünürsem; bilim??? Atom bombasınının formülü üst derece bilimsel formüller değil miydi???...Şimdi sadece bu açıdan bakarsak “bilim”i dar ağacında sallandırmamız gerekir...Söylemek istediğim buydu...
Borsa, piyasa, para, ekonomi vb. bilimsel buluşların da temel ortaya çıkış amacı yarar sağlamaktır; ha sağlamışlar mıdır bence evet...
Fazla zamanınızı almak istemem, var olan/işler bir sistemi okuyanlara bildiğim/öğrendiğim kadarıyla aktarmaya devam etmek isterim.
Sevgiler...

Ege Bilgisayar Mühendisliği Topluluğu

Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümü uzun yıllardan beri eğitim vermekte olan bir yer. Bölümde yıllar önce (2001 yılı ) Ege Bilgisayar Topluluğu adında bir kulüp kurulmuş ve film gösterimleri gibi çeşitli etkinlikler düzenlenmiş(Sinan, Emre, Mehmet ve arkadaşlarının çabalarıyla ). Bu sene de Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Topluluğu hazırlanan bir tüzük, hoca ve öğrencilerden alınan destek imzalarıyla kurulma aşamasında. Öğrenci, öğretim üyesi ve mezunların paylaşım, dayanışma ve iletişimini artırmayı hedefleyen kulüp ilk olarak Çiçekliköy'de bir piknik düzenledi. Öğrencilerin öylesine beklediği bir şeymiş ki bu pikniğe 190 kişi katıldı. Topluluk 17 Mart Pazartesi ikinci etkinliğini düzenliyor: Özgür Yazılım ve ubuntu'ya giriş. Bu konudaki bilgisini aktaracak kişi tanıdığınız biri: Tahir Emre KALAYCI



Umuyoruz ki bu etkinliğe de katılım ve destek yüksek olur. Bundan sonrası için de öğrencilerin kendilerini ifade edebildiği, bilgi ve birikimlerini paylaşabildiği yeni yeni etkinlikler düzenlenebilir.

"Tokyo Soykırımı, 3 Mart 1945"

Amerika'nın Hiroşima ve Nagazaki'den önce Japonya'da Tokyo'yu "yağlı" bombalarla bombaladığını ilk defa duyuyorum. Bu hava saldırısıyla ilgili olarak Japonca bir siteden çevirilen şu adresi incelemenizi öneriririm.

VOB Eleştirisi - 3

Bize sunulan hayatın temel taşı para. Para ise ekonomi ve finans kelimeleri ile ifade ettiğimiz, mevcut sistemin devamını sağlayan bu iki temel çarkın suyu.
Bu iki çark arada bir aksasa da sürekli dönüyor; üstelik her gün biraz daha güçlü her gün biraz daha ezici dönüyor. Son günlerde günlüğümüzdeki konular arasına finans girdi, dolayısıyla para girdi. İlk başta itici gelebilir, ama bu konunun günlüğe giriş nedeni yazarların yada okuyucuların parayı çok sevmesi değil; mevcut yapıyı çok beğenmesi de değil. Bu yapıyı öğrenmenin gerekliliği.

Ekonomistler, daha önce okuyup da üstüne çok düşünmediğimiz, varolan yapıyı koruyucu hatta geliştirici, sürekli çalışabilir sistemler kurmuşlar. Borsa da bunlardan biri. Bana kalırsa bize düşen, üretim ve emek temelli bu sistemlerin her adımını anlamak. Emre'nin dediği gibi gerekirse araştırıp öğrenmek ve göçertmek.

Yazılanlardan, eleştirilerden ve okuduğum birkaç şeyden kendimce birkaç çıkarsama yaptım:
-İnsan hayatı çalışırken satın alınıyor. Her insan çalışırken emek ve zaman verir, ve bu emek/zaman belli bir ücret karşılığında satın alınır. O halde, sonuçta satın alınan şey insanın hayatıdır.
-Hepimiz bu sistemde birer oyuncuyuz, ama az ama çok; paraya hizmetse hepimiz hizmetteyiz.
-Aslında bir iş yapmıyoruz; sadece başkalarının bu sistemde önceden belirlediği işlerde emek/zaman vererek bir iş yaptığımızı sanıyoruz.

Biz uzman değiliz, olsak da hayatın çözümlemesini yapmak eskisi kadar kolay değil. Çok karmaşık ilişkiler, bütünleşik yapılar ancak tartışılarak anlaşılıp öğrenilebilir. Kendi adıma, daha önce hiç düşünmediğim olgu ve eleştirileri okuyabildiğim için şanslı olduğumu düşünüyorum. Herkesin eline sağlık. Bildiğimizi paylaşırsak hepimiz fikir sahibi olmaya ve düşünmeye devam ederiz.

VOB Eleştirisi - 2

Borsadan, borsadan bahsedenlerden, "piyasa" kelimesini kullananlardan ve kar-zarar-maliyet-para muhabbeti yapanlardan oldum olası uzak durmaya çalışıyorum. Paraya karşı bir tiksinti taşıyorum, çünkü nerde para ve paradan söz eden varsa orda "insan" yok oluyor, çiçekler soluyor, ormanlar yanıyor, arasında annelerimizin babalarımızın büyüdüğü içinde portakal ağacı dolu bahçelerimiz bin katlı beton yığını gökdelenlere dönüşüyor. O gökdelenlerde birileri para hesabı yapıyor, internetten borsayı takip ediyor, ev alıyor, kat alıyor, yat alıyor...

Ben en çok neye şaşırıyorum biliyor musunuz? Lisede beraber aynı yağmurda ıslandığınız, üniversitede aynı yöntem ile beslendiğiniz ve aynı havayı soluduğunuz arkadaşlarınız, günün birinde karşınıza birer broker olarak çıkıyorlar. Oysa bir zamanlar para pul bilmeden, bağlamadan çıkan notalara büyük bir hayranlıkla bakardık, aynı türküyle hüzünlenirdik. Aşktan, karşılıksız sevgilerden bahsederdik. Ne olduda sanal para ekseninde ortaya çıkan parite farkları Aşık Veysel'den daha önemli hal aldı? Bir takım elbise giyebilmek ve kravat takabilmek için mi bu hırs, bu duygusuzluk, bu unutkanlık? Neden sevdiklerimizi ve bizi sevenleri aldatır hale geldik?

Borsanın düşmesinden etkilenmeyen bir rüzgar yüzümüzü okşasaydı, mezara girmeden önce portakal bahçeleri içerisinde son bir kez dolaşabilseydik... Traktörlerle türküler geçseydi yanımızdan, anadoluda bir köy mezarlığında, tepemizde bir çınar...

Metal Müzik Grupları Ansiklopedisi

Encyclopaedia Metallum: The Metal Archives adresinde Metal müzik yapan gruplarla ilgili bilgilerin yer aldığı geniş bir arşive ulaşabilirsiniz. Gruplar ülkeler, türler ve harflere göre ilgili sayfalarda sınıflandırılarak listelenmiş.

Borsanın Çalışma Mantığı

Ozan ve Emre'nin yazıları üzerine, posta kutuma gelmiş bir yazıyı burada paylaşmak istedim:

Bir zamanlar köyün birine bir adam gelmiş ve tanesi 10$dan maymun alacağını söylemiş.
Köyde çok maymun olduğu için köylüler sevinçle ormana koşup maymunları yakalamaya başlamışlar.
Adam, binlerce maymunu 10$ dan satın alınca ortalıkta maymunlar azalmış, yakalaması zorlaşmış.
Köylüler tam maymun yakalamaktan vazgeçecekken adam tanesine 20$ vereceğini söylemiş.
Tekrar heveslenen köylüler tekrar maymunları yakalamaya başlamışlar.
Bir süre sonra da fiyatı 25$a çıkarmış. Ancak bırak yakalamayı, maymuna rastlamak bile çok zorlaşmış.
Bunun üzerine adam fiyatı 50$ a çıkardığını, ancak kendisinin işi olduğu için şehre gitmesi gerektiğini, yardımcısının onun yerine alım yapacağını söylemiş.
O yokken yardımcısı köylülere demiş ki;
Şu büyük kafesteki maymunlar var ya ben onların tamamını size tanesi 35$ dan satayım, siz de adam gelince ona 50$ dan satarsınız.
Köylüler bütün birikimlerini bir araya toplayarak bütün maymunları satın almışlar.
Sonra ne adamı ne de yardımcısını bir daha gören olmamış.

VOB Eleştirisi

Günlükte ekonomi yazıları da yayınlanmaya başladı. Oldukça değişik bir duruma geldi bizim günlük dediğimiz kollektif oluşum. Artık her türlü konudan anlıyormuşuz gibi yazı yazmaya başladık :)

Bu yazının konusunu haftalardır yazmayı düşündüğüm ve başlıkta gördüğünüz konu oluşturacak. Öncelikle ekonomi ve benzeri konularda lisansın son senesinde aldığım Ekonomi dersi dışında pek bir bilgim olmadığını söylemeliyim. O derste de Devletçi ekonomik yapıyı görmüştük. Daha doğrusu bir kaç arkadaşla dersi anlatan hocanın sosyal demokrat olduğuna karar vermiştik :).

Neyse konuyu dağıtmadan asıl eleştiri noktama geleyim. Öncelikle devam etmesi mümkün olan bir yazı dizisi hakkında yapacağım bu eleştiriyi tamamen o dizide okuduklarım, hayat tecrübelerim ve genel yargılarım çerçevesinde yaptığımı bilmenizi isterim. Herhangi bir bilimsel gerçeğe dayandırma iddiasında da olamıyorum, uzman olanların değerlendirmesi gereken bir meseledir.

Öncelikle ekonomiden, terimlerinden, borsadan, çalışanlarından o kadar haz etmem. Örneğin borsa bana emek harcamadan para kazanma yeri olarak, spekülasyonlarla başkaları üzerinden para kazanma yeri olarak gözükür. Vadeli opsiyon borsası yazıları ve Thales'in "Zekası" kafamda soru işaretleri oluşmasına neden oldu. Thales bir "gaza" geliyor ve kafasını kullanarak nasıl kar yapabileceğini gösteriyor. Bu durumda bir Thales'in ne kadar başarılı bir düşünme yeteneğine sahip olduğunu görüyoruz. Benim düşünme yapım ise Thales'in başarısından, karından ziyade bu çalışma sonucu daha fazla harcama yapmak zorunda kalan çiftçileri ön plana çıkarıyor. Eğer zeytin pres makinelerini ilk sahiplerinden kiralasalardı bu arada Thales'in "zeka"sıyla kazandığı karı ödemek zorunda kalmayacaklardı. Bu Thales düşünme şekli bana zeka olarak gelmiyor. Ağır bir kelime olur mu bilmem ama bence kurnazlıktır. Günümüzde borsalarda, ticarette, vb. oluşumlarda bu kurnazlıklarla havadan para kazanan çok fazla insan vardır. Üretim araçlarını ellerinde tutanların kafalarına göre fiyat belirlemesinden bahsetmiyorum bile.

VOB bana aracılık kurumlarını da hatırlattı. Aracı kurumlar ve insanlar; insanların emekleri sonucu üretimlerini, o üretimlere ihtiyaç duyan tüketicilere iletmek için çalışırlar. Bu aktarma işleminde bu aracıların bir maliyeti olmaktadır. Bu üretilen mal bize gelene kadar aracılardan geçe geçe üreticinin hayal bile edemeyeceği bir noktaya gelmektedir. Bu şekilde doğrudan üreticiden oldukça uygun bir fiyata alabileceğimiz ürün, aracılar yüzünden akıl almaz bir fiyatla sahip olunan bir ürün olmaktadır. Bu işin bir de pazarlama, yatırım, marka, vb. bir çok maliyet sebebi var. Büyük tekstil firmalarını incelediğiniz zaman işlerini genellikle taşeron firmalara oldukça ucuz bir fiyata yaptırıp, kalite kontrolleriyle kaliteli bir ürünün üstüne kendi markalarını yapıştırarak normalde maliyeti 1 iken bize 100'e satabilmektedir.

Yazdıklarım tamamen benim çıkarsamalarım. Dedim, uzman değilim. (ama uzmanlar gibi konuşuyorum :) ) Bu düşünceleri ekonomistler, finans sektöründe çalışanlar, vb. insanlar bir şekilde göçertebilir, hay hay ama gaza gelirsem ekonomi çalışırım ben de onları göçertmeye çalışırım :D .

Fotoritim

Çok başarılı olduğunu düşündüğüm ve her ay yayınlanan neredeyse her yazıyı (tabi yazıdan ziyade fotoğraflar demek lazım) okuduğum fotoritim elektronik fotoğraf dergisinin bağlantısını mutlaka ziyaret etmelisiniz. Benim özellikle belgeseller (belgesel fotoğrafçılık) hoşuma gidiyor. Çok başarılı bir şekilde fotoğraflarla hikayeler anlatılıyor. Ayrıca besleme (RSS) adresine üye olup yeni sayı çıktıkça RSS okuyucunuzda yazıları takip edebilirsiniz.

Buna benzer bir de fotografya sanal fotoğraf dergisi var. Onu henüz yeni buldum :) Ama incelemekte yarar var.

Belgesel fotoğrafçılık tanımı aradıkça yeni fotoğraf siteleri buluyorum :) Bu yazı bir türlü bitmeyecek sanırım. En son belgesel fotoğraf sitesini buldum. İncelemekte yarar var :D

Bağlantılar:

http://belgeselfotografya.blogspot.com/