Yazılım ve Fikri Mülkiyet Hakları


Yazılım geliştiricilerin bazen kafasını kurcalayan önemli bir soru, yazdığı kodu nasıl koruyabileceğidir. Özellikle yeni bir şeyler bulduğunu düşünen veya öne süren yazılım geliştiriciler için bu oldukça önemli bir konu olabiliyor.
Bu şekildeki korumacı yazılım geliştiricilerin en önemli serzenişi de Türkiye’de yeterli bir telif hakkı korumasının olmamasıdır. Ben ise bu yazıda bir bilgisayar mühendisi olarak bu konuya tersinden yaklaşacağım. Şu soruları kendimce değerlendireceğim:
  1. Fikri mülkiyet haklarına ihtiyacımız var mı?
  2. Fikri mülkiyet hakları olmadan daha güzel bir dünya yaratılamaz mı?
Birinci soruya hızlıca kestirme bir yanıt verebiliriz. Sadece yazılım alanında değil, bir çok alanda fikri mülkiyet haklarına ihtiyacımız yok. Ve hatta aslında telif haklarından (fikri mülkiyet diye genişletebiliriz) kurtulmamız gerekiyor. İddia edildiği gibi fikri mülkiyet ne “yenilikçiliği” ne “yaratıcılığı” ne de başka bir şeyi ilerletmiyor, desteklemiyor. Bu konunun çılgın çığırtkanları genellikle tekeller veya patronlar oluyor. Bu iddiamı kimi başlıklar altında kanıtlamaya çalışayım.

Bu fikri/yazılımı tamamen ben geliştirdim!

İlk olarak ele almamız gereken maddi ürünlerin/eserlerin özel mülkiyete süresiz olarak alınabilmesinin kolaylığının fikirler için o kadar kolay olmadığı gerçeğidir. Soyut, maddi olmayan bir konudan söz edildiği için bu fikrin sadece o fikri öne sürene mi ait olduğu, o fikri oluşturan kişinin o fikri oluşturmak için başka kimlerden ve hangi bilimsel-teknolojik fikirlerden yararlandığı, o fikirlerin de fikri mülkiyet hakları gibi kafada bir çok soru işareti doğurmaktadır. Bu soru işaretleri özellikle yazılım alanında ve patent söz konusu olduğunda artmaktadır. Özellikle binlerce yıla yayılan bir bilgi üretiminin ortaya çıkardığı bilgi birikimini çok ufak bir eklemeyle daha da geliştirdiğini, yeni bir şey bulduğunu iddia ederek, bütün haklarını üstlenmeye çalışmak önceki bütün bilgi üretimini yok sayan bir yaklaşımdır. Her bir eser, bilgi üretimi önceki algıların uzantısıdır, tarih boyunca yapılmış üretimlerin, birikimin üstüne eklenmiş tuğlalardır [1]. Her bir yazılım da binlerce yıla yayılmış olan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sonuçlarıdır.

Telif hakları yazılım geliştiricisini korur!

Kimileri tarafından telif haklarının “eseri üreten kişiyi koruma” gibi amaca sahip olduğu iddia edilse de, günümüzde telif hakları büyük tekellerin elinde daha fazla kâr amaçlı bir silahtır. Eser üreticileri içinse bir araçtan ziyade bir amaç haline gelerek, eserin sadece para amaçlı yapıldığı bir insanlık dışı durum ortaya çıkmıştır. İddia edildiğinin aksine de fikri mülkiyetin özgün eser üretimini teşvik eden bir yapısı yoktur, bunu ilk fikri mülkiyet yasasının 1623 yılında çıktığıyla doğrulamamız mümkündür [2]. 1623 yılından önce üretilmiş özgün eser yok mudur? Peki günümüzde bütün özgün yazılımların telif hakları sayesinde geliştiğini iddia edersek, özgür yazılımın ürünlerini nereye koyacağız?

Günümüzde eser üreticileri o eserlerini rahatlıkla üretecek, yayımlayacak bir olanağa sahip olmadıkları için haklarını devretmektedir. Devretmese bile zaten bir şirkette çalışırken ürettiğimiz bütün ürünler, aldığımız bütün patentler bizim değil, şirketin mülkiyetinde oluyor. Kuramsal olarak fikri mülkiyetin üreticileri savunduğu iddiası, bu olanaklarının olmadığı durumda veya haklarını devretme zorunluluğunda, pratikte karşılığını bulamamaktadır. Hatta bu süreci aslında emek gücünün sömürülmesiyle benzerlik kurarak, fikri ürünün üreticisinin zorunlu olarak olanakları sunan kapitalistle anlaşması, haklarını devretmesi yani kendisini sömürtmesi olarak da görebiliriz. Herhangi bir mülkiyet sisteminde yazılım geliştiricileri kendi emeklerinin ürünü olan yazılımlarının sahipliğini, aynı bir tekstil ter atölyesinde (“sweatshop”) çalışan işçilerin ürettiklerinin sahipliğini koruyamaması gibi koruyamayacaktır [1]. Yayım, dağıtım, tanıtım ve medya üretiminin özel mülkiyeti, yazılım geliştiricilerin ve diğer tüm yaratıcı işçilerin kendi geçimlerinden daha fazla kazanmamasını garantilemektedir [1]. Bu sistemde yaratıcı da olsa üreticiler işçidir, emek güçlerini – yaratıcı emek güçlerini – satmak zorundadır. Emek güçlerini harcayarak (diğer emekçilerle beraber) kendi ürettikleri yazılımı da yaptıkları sözleşme, anlaşma doğrultusunda işverene bırakmak zorundadır. Ve hatta bu bırakma o kadar ileri gider ki, bu yazılımda yaptığınız bazı şeyleri başka bir yazılımda yapmamanız, kullanmamanız gerekir. Çünkü derler ki o patronun mülküdür, patrondan izin almadan, parasını vermeden kullanamazsınız. Sizin onu üretmenizin, o ürünü ürettiğiniz bilgi birikiminin bir önemi yoktur. Siz yukarıda söylediğimiz gibi maddi bir ürün üreten emekçi gibi ürününüze yabancılaşmışsınızdır, ama bir fark var. Siz o ürünü oluşturduğunuz fikri süreci, beyinsel zorlamalarınızı beyninizden çıkarıp atamazsınız! Deneyimlerinizi ve fikirlerinizi işten atıldığınızda veya işi bıraktığınızda silemezsiniz. Ellerinden gelse patronların bunu da isteyeceklerinden eminim.

Bu yazılım benim! Kullanıcılar paylaşamaz!

Richard Stallman gibi bazı eleştirmenler fikri mülkiyet kavramıyla telif hakları, patentler ve ticari markalar için fiziksel nesnelerin mülkiyet haklarıyla benzerlik kurulduğunu söyleyerek bunun başta bir ön yargı içerdiğini söylüyorlar [3]. Lessig gibi eleştirmenler de kullanıcıların haklarının dengelenmesi gibi bir çözüm önermektedir [4]. Stallman ve Lessig gibi kişiler telif haklarının yazılım geliştirme alanına yarardan çok zarar verdiğini söylemektedir. Özgür Yazılım hareketi ve yaratttıkları (GNU/Linux, LibreOffice, Apache,…) bize telif hakkı koruması olmadan (daha doğrusu yazılımın özgürce paylaşımını destekleyerek), Copyleft lisanslarının, yazılımın özel mülkiyet altına alınmasının aksine toplumun ve yazılım dünyasının gelişmesine, ilerlemesine daha fazla katkı sağladığını göstermektedir. Sermaye, kapitalizmin doğasından gelen daha fazla kâr dürtüsüne sahiptir, tekel olsun olmasın her girişimci kârını yükseltmek için, kârlarını korumak için hukuki veya teknik olarak mümkün olan her şeyi yapmaya istekli ve muktedirdir [4]. Bu durumda da yazılımlardaki telif haklarını toplumsal ilerleme için değil kendi çıkarları için kullanmayı tercih edecektir. Buna karşı savunmamız gereken yazılımların (ve bilginin) özgür paylaşımıdır [5].

Bilgi ve yazılımlar paylaşılması durumunda şeylerde olduğu gibi yok olmazlar, kıtlaşmazlar ve tekrar kopyalanmaları bir maliyete neden olmaz. İlk yaratıcısı ve sahibi açısından bir zarar yaratmazlar. Yazılıma sahip olan herkes eş zamanlı olarak ondan yararlanabilir. Bu da yazılım alanında özellikle kullanıcılar açısından özgür dağıtımı savunmamız gerektiğini de kanıtlamaktadır. Geliştirici açısından yazılımın özgür paylaşımının en önemli sonucu dışarıdan o yazılımın geliştirimine gelecek olan ilerletici desteklerdir. Bizim gibi ülkelerin uluslararası tekellerle rekabet edebilmesi ve kendi uzmanlarını yetiştirmesinin önemli bir yolu özgür yazılımdır, yazılımların özgürce kaynak koduyla beraber paylaşılmasıdır.

Patentler yenilikçiliği destekler!

Yenilikçiliği desteklemekle patentlerin bir ilgisi yoktur. Patentler açısından günümüzde karşımıza sıkça çıkan durum, büyük tekellerin tekel güçlerini ve pazardaki paylarını korumak için bir silah olmalarıdır. Bu silah şeklinde kullanım, fikri mülkiyetin araçlarından biri olan patentin sermaye açısından işlevini, sermayenin çıkarlarını korumayı doğrulayan bir durumdur.

Herhangi bir kişinin rahatlıkla düşünebileceği basit bir işlem (örneğin farenin sol tuşuna tıklayarak alışveriş, Amazon’un Barnes & Noble firmasına dava açtığı patent konusu [4]) büyük tekeller açısından bir patent nedeni olabilmekte ve patent savaşlarına yol açabilmektedir. Bu örnek bile patentlerin, dolayısıyla fikri mülkiyetin aslında (sürekli tekrarladığımız gibi) tekellerin çıkarını korumaya yönelik sermaye sisteminin bir çözümü olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak patentler için dayatılan 20 yıllık süre bilişim teknolojisi düşünüldüğünde oldukça uzun bir süre olmaktadır, bu nedenle de patentler eleştirilmektedir [6]. Halihazırda patentler ayrıca kendi ekonomisini yaratmaktadır. Patentler hem hükümet için hem de patent başvurusunu gerçekleştiren için yüksek bir maliyete mal olmaktadır [7].

Yazılımı patent çerçevesinde tanımlamak bile gerçekte hiç mümkün değil [8]. Yazılım geliştirme, özel gereksinimlerin (somut ihtiyaçların) diğer teknolojilere kıyasla çok daha detaylı bir biçimde çözümlenmesi gerektirmektedir [8]. Bu karmaşık süreçte, ürün hiç bir zaman tamamlanmaz ve sürekli olarak, hatta satışı gerçekleştikten sonra bile, gelişim gösterir [8]. Bir çok kişinin fikirlerinin sürekli olarak yazılımın içine akıyor olması, yazılımı bir toplumsal bir sanat haline getirmektedir [8]. Yazılımın bu özelliği özgür yazılım ve açık kaynak hareketinin yükselmesinin de nedenidir. Patentlerin uygulanamazlığının da gerekçelerindendir.

Patentlerin silah olarak kullanımının çarpıcı bir örneği büyük firmaların patent tehdidini kendisinden ayrılan çalışanları işe almak isteyen diğer firmalara karşı kullanması şeklinde karşımıza çıkıyor. Palm üst yöneticisi Edward Colligan tarafından 7 Ağustos 2012 tarihinde yapılan açıklamada [9], Apple firmasının Palm firmasını, Apple çalışanlarını işe alması durumunda patent davası açmakla tehdit ettiği iddiası bunun son çarpıcı örneğidir [10].

Bir çoğumuzun gözüne çarpmış olabilecek patent savaşları da savımızı doğrulamaktadır. Patent edinseniz bile o patent sizi korumaz. Büyük bir tekel gelir, size kendi patentlerini kullandığınıza dair dava açar ve elinizdeki patenti bu davalara karşı ele geçirir, eğer patentiniz onun için değerliyse. Son günlerdeki tekeller arası savaş davalarından dikkati çekenler şunlardır: Apple-Samsung, Kodak-HTC, Kodak-Apple, Motorola-Apple, Intel-RealNetworks,…[11]

Bir başka çarpıcı örnek Microsoft’un Novell şirketinin patentlerini satın almasıyla [12] ve iş birliğine gitmesiyle[13] göze çarpıyor. Önemli bir yazılım tekeli olan Microsoft için özgür yazılım olan GNU/Linux ciddi bir rakiptir. Bu patentler ve iş birliği aracılığıyla yaptığı, kendisi için tehdit teşkil eden diğer açık kaynak geliştiricileri, özellikle rakip saydığı firmalara dava açmasıdır [14]. Şirket ve patent alımlarıyla Microsoft bu rekabete karşı elini güçlendirmek istemiştir, özellikle açık kaynak yazılım geliştirenlerin üzerinde bir patent terörü yaratarak patentlerin yücelttiği söylenen “yenilikçiliğe” darbe vurmaya çalışmıştır. Hatta Microsoft Windows yerine GNU/Linux kullanırsak bizi patent ihlali nedeniyle dava edeceğini bile ima etmiştir [4]. Bunlar Microsoft’un patentler açısından tek örneği de değil [15]. SCO tartışmaları da açık kaynak Linux geliştiricilerine karşı bir başka patentler aracılığıyla saldırı örneğidir [16]. SCO’nun Microsoft tarafından desteklendiği de iddialar arasındadır [17].

Patentler büyük tekeller için diğer firmalara karşı rahatlıkla her amaçla kullanabildikleri bir silahtan başka bir şey değildir. Bu noktada günümüzdeki patent savaşlarının taraflarından Microsoft kurucusu Bill Gates’in bir ifadesini belirtmek, patentlerin yenilikçiliğe “ne kadar da katkı sağladığını” göstermek açısından yararlı olacaktır: “İnsanlar bugünün fikirlerinin çoğu üretilip bunlara patent alındığı günlerde patentlerin nasıl verildiğini anlamış olsalardı endüstri tamamen dururdu.” [4] Görüldüğü gibi patentleri bir silah olarak kullanan Microsoft yöneticisi bile patentlerin yenilikçiliği ne kadar desteklediğini anlamış görünüyor. Patentler tekellerin kârını arttırmak ve rakipleriyle haksız rekabet sağlamak için bir araçtır. Ayrıca bununla bağlantılı olarak Braguinsky, Gabdrakhmanov ve Ohyama tarafından yazılan bir makalede patentler, yaşlanan endüstrilerin rant arayışı açısından değerlendirilmektedir [18].

Sonuç

Fikri mülkiyetin can alıcı sonuçlarının olduğu ilaç sektöründeki zararlarına girmeden [4], eldeki veriler ışığında bilişim dünyasındaki etkilerini incelemeye çalıştım. Diğer sektörlerdeki tekelleri koruyan, onların çalışanlar üzerindeki baskılarını gösteren örneklere girdiğimizde savlarım bir kat daha doğrulanacaktır. Özetle, yukarıda açımladığım nedenlerden dolayı yazılım alanında fikri mülkiyet haklarını savunmamak, bunun yerine bilginin, yazılımların tamamen özgür olmasını savunmak, toplum yararına çalışması gereken bizlerin boynunun borcudur. Şimdi ikinci soruyu da yanıtlayabiliriz. Fikri mülkiyet hakları olmadan daha güzel bir dünya yaratabiliriz, bunun örneklerini özgür yazılım hareketinin sonuçlarında görebiliyoruz

T. E. Kalaycı
Not: Bu yazı ilk olarak BM Dergi'nin 1. sayısında yayınlanmıştır.

Kaynaklar

[1] Dmytri Klyner, “The Telekommunist Manifesto”, http://media.telekommunisten.net/manifesto.pdf, 2010
[2] Deoxy, “Intellectual Property Myths”, http://deoxy.org/ipmyths.htm ,2010
[3] Richard M. Stallman, “Did You Say “Intellectual Property”? It’s a Seductive Mirage”, 2010, http://www.gnu.org/philosophy/not-ipr.html
[4] Michele Boldrin, David K. Levine, “Entelektüel Tekele Karşı”, Sel Yayınları, 2010
[5] Bilgiye özgürce erişimi savunan ayrıntılı bir manifesto için bkz. noktaKomünist Manifesto (Bilgiye Ücretsiz Erişimi Savunanların Manifestosu) (http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=601)
[6] Richard M. Stallman, “The Danger of Software Patents”, 2009, http://www.gnu.org/philosophy/danger-of-software-patents.html
[7] Richard M. Stallman, “Software patents — Obstacles to software development”, 2002, http://www.gnu.org/philosophy/software-patents.html
[8] Kerem Kaya ve Mike Ingram, “Avrupa yazılım patentleri savaşı”, http://www.wsws.org/tr/2004/jan2004/pat-j10.shtml , 2004.
[9] United States District Court, “Declaration of Edward T. Colligan”, https://dl.dropbox.com/u/2566303/5-11-cv-02509-LHK%20docs/293.pdf, 2012
[10] Jeff Blagdon, “The no-hire paper trail Steve Jobs and Eric Schmidt didn’t want you to see”, http://www.theverge.com/2013/1/23/3906310/the-no-hire-paper-trail-steve-…, 2013.
[11] Teknoloji alanındaki patent savaşlarının bir görseli için bkz. http://static3.businessinsider.com/image/4fbcf55069beddd165000008/tech-p…
[12] http://www.theinquirer.net/inquirer/news/1900065/microsoft-led-consortiu…
[13] Steve Lohr, “Microsoft-Novell Pact Is Already in Dispute”, http://people.ischool.berkeley.edu/~hal/Courses/StratTech09/Lectures/IP/…, 2006.
[14] Roy Schestowitz, “Microsoft’s Attack on Linux in the Courtroom”, http://techrights.org/2011/12/23/linux-taxing-microsoft-minions/, 2011.
[15] Groklaw, “Novell-MS Deal”, http://www.groklaw.net/staticpages/index.php?page=20061218045851480, 2009.
[16] Wikipedia, “SCO-Linux controversies”, http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=SCO%E2%80%93Linux_controversie…, 2012.
[17] Microsoft’un Linux’e karşı tekelini koruma savaşı hakkında bkz. http://cosmicpenguin.com/linux/MICROSOFTS_WAR_AGAINST_LINUX.html
[18] Boldrin, 2010; Serguey Braguinsky, Salavat Gabdrakhmanov, Atsushi Ohyama, “A Theory of Competitive Industry Dynamics With Innovation and Imitation”,http://www.andrew.cmu.edu/user/sbrag/BGO.pdf , 2010.

BM Dergi Yayında

Bilgisayar Mühendisleri Odası (BMO) tarafından BM Dergi tekrar yayınlanmaya başladı. Bilgisayar-Bilişim dünyasına ilişkin farklı konuları, farklı şekillerde ele alan yazılar barındırıyor.

Bitcoin, Sanal Ortam Para Birimi

Bitcoin yaratıcı ödeme ağı ve yeni bir para birimidir.

Bitcoin eşler arası teknolojiyi kullanarak ana otorite veya banka olmadan çalışır. İşlemlerin yönetimi ve bitcoinlerin dağıtımı toplu olarak ağ tarafından idare edilir. Bitcoin açık kaynaklıdır; tasarımı halka açıktır, kimse Bitcoin'e sahip değildir ve onu kontrol edemez, herkes katılabilir. Bitcoin kendine has birçok özelliği sayesinde diğer ödeme yollarıyla yapılamayacak çok farklı ödemelerin üstesinden gelebilir.

Bugün 1 bitcoin 200 USD civarında değere sahiptir. Kimileri bunun bir balon olduğunu, bu kadar değerli olmaması gerektiğini söylese de piyasalardaki olumsuz durum bitcoin in değerinin artmasına neden olmakta.

Kaynak:
http://bitcoin.org/tr/
http://en.wikipedia.org/wiki/Bitcoin

Yandex, Trafik Bilgilerini Nasıl Elde Ediyor?

Yandex'in harita uygulaması hemen her yerdeki trafik bilgisini anlık olarak verebiliyor. Bunu sağlayabilmek için, kendi uygulamasının kurulu olduğu İnternet'e bağlı cihazlardan topladığı verileri analiz ediyor.

Detaylar için

Tesla Motor, SolarCity ve SpaceX

Tesla Motor, SolarCity ve SpaceX firmalarının kurucusu olan Elon Musk aslında Paypal'ın kurucularından biri. PayPal'den elde ettiği birikimi:
  • Uzay araştırmaları, roket ve uydu fırlatma gibi işlerle uğraşan SpaceX,
  • Elektrikli otomobil üreten Tesla Motor,
  • Yenilenebilir Enerji kaynakları üzerine çalışan SolarCity firmalarını kurmak için kullanmıştır.
Çalıştıkları son proje ise Hyperloop yüksek hızlı taşımacılık sistemi: http://mashable.com/2013/08/12/elon-musk-hyperloop-reveal/

Fikri Mülkiyet: Eleştirel Bir Bakış


Kapitalist sistemin uzmanlıkların çok hızlı bir şekilde değiştiği, uzmanlık olmaktan çıktığı, teknolojinin hızlı bir şekilde değiştiği ve yaşamdaki yansımalarının oldukça yoğun hissedildiği bir dönemindeyiz. Bütün bu değişmelere, teknolojik gelişmelere rağmen kapitalist sistem bütün güdülerini olduğu gibi koruyor: daha fazla kâr, ne pahasına olursa olsun sermayenin daha fazla değerlenmesi. Bu yazıda da, sermaye için oldukça önemli bir yer teşkil eden, kârlılığını arttıran ve sistemin mülkiyetçi yapısını perçinleyen fikri mülkiyet konusunu irdelemeye çalışacağız.
Şunu unutmamak gerekir ki kapitalizm açgözlü bir sistemdir (Brooks, 2005), içtiğimiz sudan, yediğimiz ekmeğe kadar her şeyi meta haline getiren bir sistem. Kendi varlığını üretim araçlarının özel mülkiyet gerçeği üzerine kuran bu sistem fikirlerimizi, dünyada üretilen bütün fikirleri ve bilimsel üretimleri de meta haline getirerek sermayenin hizmetinde kâr getirmelerini güvence altına almak istiyor. Bunu da fikri mülkiyet aracılığıyla yapmaya çalışıyor.
Fikri mülkiyet özellikle şirketlerin tekel gücünü garantiye almak için kullanılıyor. Hem sermayenin iyice tekelleşmesi sonucunu doğuruyor hem de üretim bilgisinin tabana yayılmasını (küçük sermayeli şirketlerin erişimini) engelliyor (Alçın, 2010). Fikri mülkiyet yasaları aracılığıyla bir başka yapılmaya çalışılan da üretim sürecini denetim altında tutmak ve düzenlemeye çalışmaktır. Bu hem devletin piyasayı düzenleme çabası (Boldrin, 2010) hem de sermayenin denetim çabasıdır. Geliştirilen teknolojinin (makinelerin) değerinin yeni metalara aktarılması belirli bir zaman gerektiren bir durum olduğu için, sermaye bu değer aktarım sürecinde en fazla değeri aktarabilmek ve rekabetteki gücünü koruyabilmek için başkaları tarafından kendi teknolojilerinin kullanılmasını veya daha iyilerinin üretilmesini denetim altında tutmak istiyor. Bunu da fikri mülkiyet haklarıyla yapmaya çalışıyor.
Medya ve üniversitelerdeki çoğu kişi, “yeni ekonomi” veya yeni “bilgi çağı” (1) adı verilen günümüzde bilgi ve enformasyonun metalaşmasının oldukça önem kazandığını söylemektedir (May, 2007). Bu nedenden dolayı metalaşan bilgi üzerindeki denetim, kontrol ve ticaret düzenlemeleri de kapitalizm açısından oldukça önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, günümüzde fikri mülkiyetin ekonomi politiğinin örneğin 30 yıl öncesine göre daha fazla gündem kazanması da sürpriz değildir, fikri mülkiyet günümüzde sadece hukukçuların veya özel politika analistlerinin ilgilendiği teknik bir konu olmaktan çıkmıştır (May, 2007).
Bu bağlamda bu yazıdaki meramımız ilaç sektöründeki, bilişim sektöründeki farklı örneklerle kapitalizmin fikri mülkiyet kavramını ve dolayısıyla fikri mülkiyet haklarıyla amaçladığı tekelleşme, tekeli koruma ve daha fazla kâr güdüsünü anlatıp tanıtlamak ve fikri mülkiyetin olumsuz sonuçlarını irdelemektir (2).

Tanımlar

Fikri mülkiyet konusunu incelemeden, eleştirmeden önce bilinen halleriyle bir tanımlarına bakalım. Fikri mülkiyet hakları, fikirler (ifade edilen veya pratik bir uygulamaya gömülen) için haklardır (Kinsella, 2001). Fikri mülkiyet, telif hakları (fikir ve sanat eserlerinin hakları, fikirlerin ifade edildiği durumdaki haklar) ve sınai mülkiyet hakları (uygulamaya gömülen fikirlerin hakları) olarak iki ana kategoriden oluşur. Bu kategoriler içerisinde fikri mülkiyetin bileşenleri olarak telif hakkı, patentler, mesleki sırlar, ticari markalar, vb. bileşenler vardır (Moore, 2011). Genel olarak bu kategorilerin tanımlarına bakalım şimdi.
Telif hakkı, herhangi bir bilgi veya düşünce ürününün kullanılması ve yayılması ile ilgili hakların, yasalarla belirli kişilere verilmesidir (Vikipedi, 2012). Kısaca, orijinal bir yapıtın kopyalanmasına veya kullanılmasına izin vermeme hakkıdır (Kinsella, 2001). Telif hakları özellikle kültür ve sanat alanında karşımıza çıkan, bazı etkilerini de mühendislik alanındaki soyut üretimlerde gördüğümüz fikirlerin ifade edilmesinin haklarıdır.
Sınai mülkiyet kavramıyla amaçlanan ise sanayi ve tarımdaki buluşları, yenilikleri, yeni tasarımları ve özgün çalışmaları ilk uygulayıcıları adına veya ticaret alanında üretilen ve satılan malların üzerlerindeki üreticisinin veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin sahipleri adına kayıt altına almak ve böylece ilk uygulayıcıların ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip olmalarını sağlayan gayri maddi bir hakkı tanımaktır (UPB, 2009). Sınai mülkiyet hakları patentler, yararlı modeller, markalar, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler ve tümleşik devrelerin yer betimini kapsamaktadır (UPB, 2009). Sınai mülkiyet haklarının telif haklarından en önemli farkı TPE (Türk Patent Enstitüsü) gibi bir kurumda tescil ettirilmelerinin gerekliliğidir (Suluk, 2013).
Tanımdan da görülebileceği gibi, sınai mülkiyet, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerini de güvence altına alarak bu bileşenler yardımıyla hem rekabette öne geçici, hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamış oluyor. Örneğin patentler açık bir şekilde bir fikri kullanmaya yönelik olarak hükümet tarafından oluşturulmuş bir tekeldir (Stallman, 2009) ve diğer firmaların veya bireylerin teknolojiyi geliştirmesini veya daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaştırmasını engelleyebilirler (Cusumano, 2013). Patent, sahip olan şirketin tekel gücünü korumaya yönelik olarak ne yapabileceğinizi, ne yapamayacağınızı size dayatan bir araçtır. Bu aracın en kötü etkilerini örneğin ilaç sektöründe, insanların canına kasteden bir şekilde görebiliyoruz. Fikri mülkiyetin eleştirisine girişmeden ve çarpıcı örneklerini anlatmadan önce tarihçesine ve ilgili kuruluşlara bir göz atmak yararlı olacaktır.

Tarihçe ve Kuruluşlar (3)

Teknolojinin gelişmesi ve uluslararası fikri mülkiyet ticaretindeki büyüme, uluslararası fikri mülkiyet yasalarını özellikle erken kapitalistleşmiş ülkelerdeki sermaye ve fikri mülkiyet savunucuları açısından önemli bir konu haline getirmiştir. Bu konuyu savunmak ve çözmek için farklı anlaşmaları oluşturma ve bu anlaşmaları diğer ülkelere BM (Birleşmiş Milletler) veya DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) aracılığıyla dayatma yolunu seçmişlerdir, özellikle de büyük sermaye gruplarının çıkarlarını korumak için. Bu bir çok anlaşmadan özellikle Bern Konvansiyonu, TRIPS (Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlişkili Yanları) en çok dikkati toplayanlar olmuştur (Tian, 2009). Bern konvansiyonu 1886 yılında kurulan ve TRIPS öncesi en güçlü telif hakkı antlaşmasıydı.
Bern Konvansiyonunun ortaya çıkmasının en önemli nedenleri olarak endüstri devrimi (fikri ürünlerin üretkenliğindeki gelişme) ve uluslararası telif hakkı ticaretinin büyümesi gösterilmektedir (Tian, 2009). Bern konvansiyonu üye ülkelerin yasalarının uymak zorunda oldukları basit bir telif hakkı çerçevesi sağlayan bir anlaşmadır. Mart 2012 tarihi itibariyle Bern konvansiyonuna taraf olan 165 ülke vardır (Wikipedia, 2013). 1960’lı yıllardaki soğuk savaş sonrası dönemin ve krizin etkisiyle Bern Konvansiyonu WIPO’yu (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) kısmen oluşturan bir duruma dönmüştür. Bu anlaşma tarafından kapsanmayan bilgi teknolojileri ve İnternetin sorunlarını aşmak için 1996 yılında WIPO telif hakkı anlaşması (WCT - WIPO Copyright Treaty) benimsenmiştir (Wikipedia, 2013).
WIPO, BM kapsamında “yaratıcılık” ve “yenilikçiliği” (innovasyon) desteklemek amacıyla oluşturulduğu iddia edilen ancak gerçekte tekelleşmeyi ve sermaye sınıfının çıkarlarını savunan bir kuruluştur. Yapmaya çalıştığı, yine bütün fikri mülkiyet kavramının bileşenleriyle yapılmaya çalışılandır: fikri ve sınai “yaratıcılık”-“yenilikçilik” üzerinde tekel oluşturmak, bu bağlamda tekelleri, dolayısıyla sermayenin çıkarlarını korumaktır. Bu amacı görevleri incelediğimizde de rahatlıkla görebiliyoruz. WIPO’nun fikri mülkiyet açısından temel olarak üç görevi vardır (May, 2007):
  1. Uluslararası anlaşmaların kayıtçısı ve denetleyicisi görevi vardır. Bunlardan en önemlisi Patent İşbirliği Anlaşmasıdır. En çok gelir bu anlaşma ile elde edildiği için, bu anlaşma WIPO’nun devlet desteğine gerek duymamasını sağlar.
  2. “Gelişmekte olan” (bunu sömürge veya geç kapitalistleşmiş diye okuyun) dünyada fikri mülkiyet mevzuatının uygulanması ve genişletilmesini destekler ve teşvik eder.
  3. TRIPS’le tanımlanmış olan minimum standartların dışında kalan veya bu standartları geliştirmeye yönelik olarak dünyadaki fikri mülkiyetin “küresel yönetişimini” genişletmeye yönelik tartışmaların ve politika geliştirmenin anahtarı olan bir forumdur.
Yukarıdaki görevler gösteriyor ki, sermayenin tüm dünyadaki bilginin metalaşması, bu bağlamda fikri mülkiyeti düzenleme çabası WIPO ile sağlanmaktadır.
Yıllar içinde gerçekleşen tarihsel süreci irdelediğimizde göze çarpanın sınıf mücadelesinin telif hakları mücadelesini de etkilediği olmaktadır. Özellikle erken kapitalistleşmiş ülkelerle diğer ülkeler arasındaki çekişmeler de bu anlaşmaları ve içeriklerini belirleyici etki göstermektedir. 1970’li yıllardan itibaren Bern konvansiyonu sermaye için telif hakları açısından gereksinimleri karşılayacak özelliğini yitirdikçe, telif hakkı ihlalleriyle mücadele ve uluslararası telif hakkı ticareti için sermaye yeni yollar aramıştır (Tian, 2009). Her ne kadar tarih içinde oldukça çok sayıda örgüt kurulmuş, anlaşma yapılmış olsa bile sermaye zaman içerisinde yeni bir anlaşma ihtiyacı duymuş ve bu ihtiyacını 1994 yılında GATT’ın (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması) Uruguay turunda TRIPS ile gidermiştir (Wikipedia, 2013b). Bu anlaşmanın imzalanmasında gelişmiş kapitalist ülkelerin (ABD, AB, Japonya,vb.) yoğun lobi faaliyetlerinin oldukça etkili olmuştur (Wikipedia, 2013b).
Bu ihtiyacın temel nedeni, TRIPS Anlaşmasından önce yapılan anlaşmaların imzalanmasının isteğe bağlı olması ve kurulan örgütlerin kararlarının tavsiye niteliğinde olması veya yaptırım güçlerinin olmaması nedeniyle ülkelerin gerekli iç hukuk düzenlemelerini yapmamaları olarak açıklanabilir (Yılmaz, 2004). DTÖ’nün günümüzdeki sermayeyi temsili ve sermaye düzenlemeleri açısından önemi, DTÖ’nün önemli anlaşmalarından biri olan TRIPS anlaşmasını da oldukça önemli kılmaktadır. TRIPS Anlaşmasının, tekelleşme ve fikri mülkiyet hakkının “uluslararası güvence” altına alınması açısından önemi sermaye açısından oldukça fazladır (Yılmaz, 2004). TRIPS anlaşmasıyla birlikte amaçlanan aşağıdaki konuların kapsanmasıdır (WTO, 2013):
  1. Ticaret sistemi ve uluslararası fikri mülkiyet anlaşmalarının temel ilkelerinin nasıl uygulanacağı
  2. Fikri mülkiyet haklarına yeterli korumanın nasıl sağlanacağı
  3. Ülkelerin kendi yerellerinde bu hakları nasıl icra edebilecekleri (dayatabilecekleri)
  4. DTÖ üyeleri arasındaki fikri mülkiyet ihtilaflarının nasıl çözüleceği
  5. Yeni sistemin uygulanması sürecinde özel geçiş anlaşmaları
TRIPS anlaşmasının göze çarpan önemli gereksinimleri ise şu şekildedir (WTO, 2013) (Wikipedia, 2013b):
  1. Telif hakkı süresinin 50 yıla uzatılması
  2. Telif hakkının otomatik olarak verilmesi (Bern konvansiyonundaki kayıtlama zorunluluğu yerine)
  3. Bilgisayar programlarının edebi çalışmalar olarak değerlendirilmesi ve aynı yasal korumayı edinmesi
  4. Yerel telif hakkı istisnalarının “Bern üç basamak testiyle” (4) sınırlandırılması
  5. Patentlerin 20 yıl, endüstriyel tasarımların 10 yıllık koruma altında olması
  6. Gelişmiş ülkelerin hükümetlerini şirketlerin teknolojiyi gelişmemiş ülkelere transferinde teşvikler vermesi (bunu emperyalist ülke şirketlerinin sömürge ülkelerde yeni teknolojik yatırımlar yapabilmesini hükümetlerin desteklemesi gerektiği şeklinde okuyabiliriz)
  7. Telif hakkı yasalarının sadece var olmasının yeterli olmadığı, bu yasaların mutlaka icra edilmesi
Yukarıdaki maddelerden de görüleceği üzere TRIPS anlaşması GATT ve GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) kapsamında sermayenin daha da genişlemesi, dünyanın üzerine daha rahat yayılabilmesi, kendi çıkarlarının uluslararası anlaşmalar doğrultusunda korunabilmesi ve bir çok yeni alanın sermayenin girişimine açılabilmesinin en önemli anahtar anlaşmalarından biridir. TRIPS gibi anlaşmalar uluslararası tekelci sermayenin geç kapitalist ülke pazarlarında olası rekabet tehditlerini bertaraf etmesine de yaramaktadır (Alçın, 2010). Bu anlaşmalar ayrıca Sinan Alçın’ın belirttiği gibi “ulusal yatırımların” uluslararası tekelci sermayeye karşı devletler tarafından korunmasını da engellemekte, ulusal kaynak ve pazarların sermayeye daha kolay açılmasına olanak sağlamaktadır (Alçın, 2010).

Sermayenin bir Aracı Olarak Fikri Mülkiyet

Fikri mülkiyet dediğimiz kavram, en baştan sistemin can damarlarından birini içinde barındırıyor: Kapitalizmin özel mülkiyet gerçeğini. Fikri mülkiyetin en can alıcı zararlarını da özellikle sömürge veya geç kapitalistleşmiş ülkelerdeki ilaç kullanımında görüyoruz. Kâr getirmediği, o bölgelerdeki insanların üretilen ilaçları alacak bir gelirleri olmadığı için üretilmeyen ilaçlar olduğu gibi (5), kapitalist sistemin ilaç tekelleri insanlık için oldukça önemli olan ilaçları fikri mülkiyet korumasına alarak, kendileri dışında ve belki de daha ucuza üretilmesini engelliyorlar. Yüksek fiyatlarından dolayı insanlar tarafından edinilip kullanılamayan ilaçların yerine daha ucuz eş değerlerin üretilmesi fikri mülkiyet haklarıyla engellenmiş oluyor. Bunun somut bir örneği AIDS ilacı üretiminde ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllarda Gana ve Brezilya’nın Hindistan’lı üreticilerden daha ucuz eş değer AIDS ilacı edinmek istemesinde ortaya çıkan yasal süreçler ve bu süreçleri gerçekleştiren büyük ilaç tekellerinin bakış açısı aslında fikri mülkiyetin bireylerden çok tekellere yaradığı savını güçlendirmektedir (May, 2006) (Boldrin, 2010) (6). Ve hatta ilaç örneğinde olduğu gibi fikri mülkiyet konusu bireyler için bir ölüm-kalım meselesidir (May, 2006). Bu can alıcı önemine rağmen günümüzde incelediğimiz zaman sağlıkla ilgili, ilaçla ilgili araştırmaların sadece tekeller için değil bu araştırmaları yürüten üniversiteler için de kârlı bir sektör haline gelmiş olduğunu görüyoruz (Parry, 2012).
Bir başka örnek James P. Evans tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarında gözüküyor (Evans, 2010). Araştırma gen patentlerinin bir çok zarar doğurduğunu gösteriyor. Özellikle patentlenmiş testlerin sadece belirli laboratuvarlarda yapılabileceği gerçeği farklı şekillerde o testleri yaptırmak isteyen hastaların testlere erişimini engelliyor, patentler hastaların önüne geçmiş, hastanın tanısını, tedavisini engelleyici bir rol üstlenmiş oluyor. Böylece o laboratuvar sağlık gibi kritik bir konuda testleri yaptırabildiğiniz tek yer olma şeklinde bir tekel haline gelmiş oluyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Zaten günümüzdeki fikri mülkiyetin kapsamına sadece ilaçlar veya onların üretim bilgisi değil, radyo dalgalarından tarımdaki tohumlara kadar ve hatta canlıların yapı taşlarına (DNA, Genom, vb.) kadar her şey alınıyor (Brooks, 2005). “Gıda krizleri”nde melez tohum teknolojisinin önem kazanması ve tekelci sermayenin TRIPS hükümlerinden kendi tohumlarını korumak için oldukça fazla yararlanması fikri mülkiyetin sermayenin aracı olduğunu gösteren bir başka örnektir (Alçın, 2010). Genetiği değiştirilmiş ürünlerin tohumlarını üreten firmaların bunları patentlemesi ve çiftçilere bu ürünlerin tohumlarını satarken yeni üretimler için tohum saklamama şartı getirmesi de patentlerin yaşamlarımız açısından tekelleşmenin çarpıcı bir örneğidir (Paul, 2013). Bütün bu örnekler fikri mülkiyet aracılığıyla her alanda özellikle emperyalist ülkelerin şirketlerinin bir tekelinin yaşamımız pahasına yaratıldığını gösteriyor.
Fikri mülkiyetin ortaya konulmasında en önemli amaçlardan biri de bilgiyi kıtlık etkisine sokup, sahibi için kârlı hale getirmektir (May, 2007). Bilgi paylaşılması durumunda herhangi bir rekabet veya maddi şeylerde olduğu gibi bir yok olma, bitme gibi bir tehlikeye sahip değildir. Bilgi, fikri ürünler kopyalandığında kıtlaşmaz ve tekrar kopyalanması genellikle bir maliyete neden olmaz ve kopyaları eş zamanlı olarak kullanılabilir, bu açıdan maddi ürünlerden oldukça farklıdır (Klyner, 2010). Paylaşılan bilgi, paylaşan kişide de aynı şekilde korunmaktadır. Özellikle dijital eserlerde karşılaşılan durum budur. Örneğin yazılan bir makaleyi yazdığım bilgisayarı elimden alırsanız o makaleyi üretecek araçtan yoksun kalmış olurum, ancak o makaleyi sizinle paylaşmam benim o makaleyi yitirmeme neden olmaz, aksine paylaşımım sayesinde siz okuyacak bir makale kazanmış olursunuz (WP, 2011). Ancak bu şekilde paylaşım ilk sahibi için bir değer üretmediği için sahibine kâr sağlamaz, ve bilginin rahatça paylaşılabilir olması kapitalistlerin bilgiyi metalaştırırken en çok çekindikleri şey olan bilginin özgürleştirilmesi sonucunu doğurabilir. Bunu engellemek ve kâr elde edebilmek için bilgiyi sahibi - bu sahip genellikle o bilgiyi üreten değildir, bir tekeldir - için koruma altına almaları gerekmektedir, bu da fikri mülkiyetle gerçekleştirilir. Ayrıca bir taraftan bilgi paylaşımını maddi şeylerin çalınmasıyla özdeşleştirerek hırsızlık, korsanlık gibi isimlerle adlandırarak bir itibar kaybına da uğratmaya çalışmaktadırlar.
Fikri mülkiyetin üreten kişilerden çok büyük yayıncılara yarar sağladığına dair çok çarpıcı bir başka örnek bilimsel yayımcılık alanında görülmektedir. Yazdığınız akademik makalenizi farklı kaygılarla tanınırlılığı yüksek bilimsel bir dergide herhangi bir ücret almadan yayımlatabildiğiniz anda telif hakkınızı o dergiye, dolayısıyla o derginin yayıncısına devrediyorsunuz. O yayıncı da bu dergilere erişim hakkını sizin çalıştığınız kurum da dahil olmak üzere üniversitelere, kütüphanelere, vb. kurumlara oldukça yüksek meblağlar karşılığında satabiliyor. Bunun en önemli nedeni bu alandaki kâr amacı güden bilimsel yayın sektörüdür (Parry, 2012). Dağıtım masrafının oldukça azaldığı günümüzde bu erişim hakkının yüksek meblağlar karşılığında satılması başlı başına bir çelişki olarak göze çarpıyor (Parry, 2012). Bilimsel alandaki örnekler yine telif haklarıyla tekel yaratılmasının, tekellerinin korunmasının ve kapitalist sistemdeki kâr güdüsünü gösteren örneklerdir. Bütün bunlar bilginin kontrolünün, bilgi akışının egemenlerin sistemi yeniden üretmesi ve gücü ellerinde korumalarını sağlayan kapitalist sistemin temel mantığının buradaki tezahürüdür (Parry, 2012). David Parry ilgili yazısında (Parry, 2012) bu ve daha fazla nedenden dolayı bilimsel yayımcılık sektöründeki modelin durdurulması için ekonomik ve ahlaki boyutları ayrıntısıyla ele alarak değişikliğin zorunlu olduğunu belirtiyor.
Fikri mülkiyet alanında oldukça tepki toplayan ve sermayenin yine kendini korumaya yönelik önemli bir saldırısı da WIPO aracılığıyla İnternet üzerindeki denetimi ve tekelleşmeyi arttırma çabasının bir ürünü olan İnternet anlaşmalarıdır. İnternetin ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin sermayenin uykusunu kaçırmasının oldukça önemli bir gerekçesi var: bilgiye ücretsiz ve özgürce erişim kabusu (Moglen, 2003). Bu nedenle Microsoft ve Disney, DTÖ, Birleşik Devletler Kongresi ve Avrupa Komisyonu gibi sermayenin bütün güçleri bu kâbusu defetmek için acımasız bir ittifak içindeler (Moglen, 2003). İnternet anlaşmalarıyla özellikle gerçekleştirilmeye çalışılan özellikle ürünleri üretenlerin haklarını onlardan alarak o ürünlerin yayınlandığı siteleri telif hakkının gücüne kavuşturmak, böylece bu kabusu defetmek (Lee, 2006). İnternet’e telif hakkı saldırısının bir örneği de Türkiye’de yaşanıyor. Telif hakları yasa tasarısına göre İnternet siteleri ve televizyoncular gazetelerin özel haberleriyle köşe yazılarını izinsiz kullanamayacak (Sol, 2013). Özünde bu saldırılar bir bakıma tekelleşmeyi teşvik eden, destekleyen kapitalist bir hamledir. İnsanların, bütün insanlığın birikimi olan bilgiyi paylaşma gereksinimine karşı sermayenin o bilgi üzerindeki mülkiyetçiliğini koruyan saldırılardır. Yine de “tüm yollarla, bizler, insan aklını özgürleştirecek olan devrime kendimizi adadık. Böylece, fikirlere uygulanan özel mülkiyet sistemini al aşağı ederek gerçekten adil bir topluma hayat veriyoruz. Bu toplumda, birinin özgür gelişimi, hepimizin özgür gelişimi için bir şarttır” (Moglen, 2003) şeklinde karşı duran özgürlük savunucuları bu saldırılara, yasalara ve anlaşmalara karşı durmaya çalışıyorlar.

Fikri Mülkiyete ilişkin Eleştiriler

Fikri mülkiyetin bu şekilde yaygınlaşması beraberinde yukarıdaki gibi tepkileri de doğuruyor. Öncelikle bilginin ve fikirlerin özel mülkiyetine toptan karşı çıkmanın gerekliliğini vurgulayarak belirtmemiz gerekir ki fikri mülkiyet, özel mülkiyet savunusuyla düşünüldüğünde bile bazı önemli sıkıntılar içermektedir. Bu konuya eleştirel yaklaşan oldukça farklı sayıda görüşten özellikle göze çarpanlar şunlardır (Wikipedia, 2013c):
  1. Fikri mülkiyet altına alınmak istenen şeyler herkesin kolay erişebilmesi gereken ve tek bir kişinin sahiplenebileceği şeyler değildir.
  2. Fikri mülkiyet (özellikle patentler) hükümet korumalı tekel yaratmaktadır.
  3. Fikri mülkiyet kavram olarak karışıklık yaratmaktadır, bu da bundan çıkar sağlamak isteyenlere yaramaktadır.
  4. Fikri mülkiyet kurumları “gelişmiş” ülkeleri korumakta, “gelişmekte olan” ülkeleri hesaba katmamaktadır.
Bu görüşlerin en önemli eksiklikleri eleştiriyi sermayenin çıkarları, birikimi açısından yapmamaları, sistem içi eleştiriler olmalarıdır. Sistem sermayenin çıkarları açısından yararlı gördüğü durumda bu eleştirilerdeki sorunları düzeltme eğilimi bile gösterebilir, böyle bir durumda eleştiriler temelsiz kalmış olacaktır. Bu eleştirilerden bir kısmını ele almaya çalışalım.
Richard Stallman (7) gibi bazı eleştirmenler fikri mülkiyet kavramıyla telif hakları, patentler ve ticari markalar için fiziksel nesnelerin mülkiyet haklarıyla benzerlik kurulduğunu söyleyerek bunun başta bir ön yargı içerdiğini söylüyorlar (Stallman, 2010). Her ne kadar bu doğru bir eleştiri olsa da, bu ön yargının varlığının sermaye için önemli olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle, fikri mülkiyetin özel mülkiyetten farklı olmadığı, maddi mülkiyete benzediği, kafa karışıklığı yarattığı gibi eleştiriler, bu özelliklerin sermayenin ihtiyaç duyduğu ve desteklediği özellikler olduğunu gözden kaçırmaktadır. Lawrence Lessig (8) gibi eleştirmenler de kapitalizmin içsel doğasını hesaba katmadan üreticilerin haklarıyla kullanıcıların haklarının dengelenmesi (Boldrin, 2010) gibi orta yol bir çözüm önermektedir. Bu çözümün en önemli sıkıntısı söylediğimiz gibi sistem içi bir çözüm olması ve kapitalizmin sermaye birikimi, içsel dürtülerini gözden kaçırmasıdır. Ne de olsa her “girişimci” kapitalizmin doğasından gelen daha fazla kâr dürtüsüne sahiptir, tekel olsun olmasın her “girişimci” kârını yükseltmek için, kârlarını korumak için hukuki veya teknik olarak mümkün olan her şeyi yapmaya istekli ve muktedirdir (Boldrin, 2010).
Fikri mülkiyet açısından eleştiri noktası olan ve ele almamız gereken bir başka özellik maddi ürünlerin-eserlerin özel mülkiyete süresiz olarak alınabilmesinin kolaylığının fikirler için o kadar kolay olmadığı gerçeğidir. Soyut, maddi olmayan bir konudan söz edildiği için bu fikrin sadece o fikri öne sürene mi ait olduğu, o fikri oluşturan kişinin o fikri oluşturmak için başka kimlerden ve hangi bilimsel-teknolojik fikirlerden yararlandığı, o fikirlerin de fikri mülkiyet hakları gibi kafada bir çok soru işareti doğurmaktadır. Bu soru işaretleri özellikle patent söz konusu olduğunda artmaktadır. Özellikle binlerce yıla yayılan bir bilgi üretiminin ortaya çıkardığı bilgiye çok ufak bir eklemeyle daha da geliştirdiğini, yeni bir şey bulduğunu iddia ederek, bütün haklarını üstlenmeye çalışmak önceki bütün bilgi üretimini yok sayan bir yaklaşımdır. Her bir eser, bilgi üretimi önceki algıların uzantısıdır, tarih boyunca yapılmış üretimlerin, birikimin üstüne eklenmiş tuğlalardır (Klyner, 2010).
Kimileri tarafından telif haklarının “eseri üreten kişiyi koruma” gibi amaca sahip olduğu iddia edilse de, günümüzde telif hakları büyük tekellerin elinde daha fazla kâr amaçlı bir silahtır. Eser üreticileri içinse bir araçtan ziyade bir amaç haline gelerek, eserin sadece para amaçlı yapıldığı bir insanlık dışı durum ortaya çıkmıştır. İddia edildiğinin aksine de fikri mülkiyet özgün eser üretimini teşvik eden bir yapısı yoktur, bunu ilk fikri mülkiyet yasasının 1623 yılında çıktığıyla doğrulamamız mümkündür (Deoxy, 2010). Telif haklarının ortaya çıkışı tamamen belirli yayıncılara belli yayınların basım tekeli verilmesine dayanmaktadır (Klyner, 2010). Bu bir bakıma basım sürecini kontrol altında tutmanın, dolayısıyla bir sansürün oluşturulması çabasıdır. İlk telif haklarının sansür amaçlı ortaya çıktığı çoğu araştırmacı tarafından vurgulanmaktadır (Boldrin, 2010). Bu yasa çalışmaları sürecinde aktif olarak katkı sağlayanlar veya zorlayanlar yazarlardan ziyade yayıncılar olmuştur (Klyner, 2010). Çünkü kendi tekellerini korumak için bu yasalara ihtiyaç duymuşlardır. Günümüzde eser üreticileri o eserlerini rahatlıkla basacak, yayımlayacak bir olanağa sahip olmadıkları için haklarını devretmektedir. Kuramsal olarak fikri mülkiyetin üreticileri savunduğu iddiası, bu olanaklarının olmadığı durumda haklarını devretme zorunluluğundan dolayı pratikte karşılığını bulamamaktadır. Hatta bu süreci aslında emek gücünün sömürülmesiyle benzerlik kurarak, fikri ürünün üreticisinin zorunlu olarak olanakları sunan kapitalistle anlaşması, haklarını devretmesini yani kendisini sömürtmesi olarak da görebiliriz. Herhangi bir mülkiyet sisteminde müzisyenler kendi emeklerinin ürünü olan eserlerinin sahipliğini, aynı bir tekstil ter atölyesinde (sweatshop, çalışma şartları oldukça kötü işyerleri) çalışan işçilerin ürettiklerinin sahipliğini koruyamaması gibi koruyamayacaktır (Klyner, 2010). Ya sözleşme ile ya da genel bir yasa ile bunlar çalıştıkları şirketin malı olmaktadır (Kaya, 2004). Yayım, dağıtım, tanıtım ve medya üretiminin özel mülkiyeti, sanatçıların ve diğer tüm yaratıcı işçilerin kendi geçimlerinden daha fazla kazanmamasını garantilemektedir (Klyner, 2010). Bu sistemde yaratıcı da olsa üreticiler işçidir, emek güçlerini - yaratıcı emek güçlerini - satmak zorundadır.
Bir başka önemli eleştiri noktası patentleme, patent süresi ve patent alınan şeylerle ilgilidir. Herhangi bir kişinin rahatlıkla düşünebileceği basit bir işlem (örneğin farenin sol tuşuna tıklayarak alışveriş, Amazon’un Barnes & Noble firmasına dava açtığı patent konusu (Boldrin, 2010)) büyük tekeller açısından bir patent nedeni olabilmekte ve patent savaşlarına yol açabilmektedir. Bu örnek bile patentlerin, dolayısıyla fikri mülkiyetin aslında sürekli tekrarladığımız gibi tekellerin çıkarını korumaya yönelik sermaye sisteminin bir çözümü olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak patentler için dayatılan 20 yıllık süre bilişim teknolojisi düşünüldüğünde oldukça uzun bir süre olmaktadır, bu nedenle de patentler eleştirilmektedir (Stallman, 2009). Örneğin, Cusumano, Apple-Samsung sürecine ilişkin olarak, Apple gibi “yenilikçi” firmaların ödüllendirilmesi gerektiğini ancak bu firmaların patentlerinin ve davalarının diğer firmaların zarif, kullanımı kolay ürün üretmelerini engellememesi gerektiğini de söylemektedir (Cusumano, 2013).
Halihazırda patentler ayrıca kendi ekonomisini yaratmaktadır. Patentler hem hükümet için hem de patent başvurusunu gerçekleştiren için yüksek bir maliyete mal olmaktadır (Stallman, 2002). Bu işlerle uğraşan özel patent firmaları, hukuk büroları ortaya çıkmıştır. Üstüne üstlük sadece patentleri satın alıp, satmakla uğraşan firmalar olduğu gibi, bazı firmalar herhangi bir ürün geliştirme yapmadan ellerindeki kritik patentleri ihlal edenlere karşı davalarla gelir elde etme yolunu da izliyorlar. Patentler hem satılabilen bir meta hem de tekellerin elinde rakipleriyle değiş-tokuş edebildikleri bir nesnedir. Kapitalizm bu işten de kâr etmenin yollarını yaratmıştır.

Bir Silah olarak Patentler

Patentler açısından günümüzde karşımıza sıkça çıkan bir durum, büyük tekellerin tekel güçlerini ve pazardaki paylarını korumak için patentleri bir silah olarak kullanmalarıdır. Bu silah şeklinde kullanım fikri mülkiyetin araçlarından biri olan patentin sermaye açısından işlevini, sermayenin çıkarlarını korumayı doğrulayan bir durumdur.
Patent savaşları adı verilen bu süreçler, söz konusu davalı ve davacı firmalar oldukça büyük olduğunda özellikle gün yüzüne çıkmakta, medyada yer bulmaktadır. Patent savaşları yeni bir konu da değil, patentler söz konusu olduğundan beri savaşları da sürmektedir. İlk patent savaşının 1850’li yıllarda dikiş makinesi üzerine olduğu söyleniyor (Mossoff, 2013). Şu andaki savaşlardaki sorun, o zaman da sorundu (Mossoff, 2013): Tek ürün için üst üste binen bir çok patent, sansasyonel davalar, pahalı ticari anlaşmazlıklar, bir çok yerde davalar, patent lisansına sahip varlıkların üreticilere karşı elde ettiği dayatmalar ve lisans anlaşmaları, satılan ve ticareti yapılan patentler. Değişmeyen tek şey kapitalizmin ruhundaki rekabet ve değerlenme arzusu ve bu arzunun üretim alanına yansımalarıdır.
Son zamanlarda dikkat çekici bazı davalar ise şu şekildedir: Kodak firmasının HTC ve Apple firmalarını sayısal görüntü patentleri yüzünden dava etmesi (Stempel, 2012), Motorola firmasının Apple firmasını dava etmesi (Leitzing, 2012), Intel firmasının çok yüksek bir ücrete RealNetworks firmasının patentlerini almak zorunda kalması (BBC, 2012), Apple firmasıyla Samsung firması arasındaki rekabetin farklı patent davaları (Sabah, 2012; Milliyet, 2012) şeklinde ortaya çıkması. Nokia firmasının Apple firması ile Samsung’a karşı birlikte hareket etmesi (NTVMSNBC, 2013)(9).
Patentlerin silah olarak kullanımına bir başka çarpıcı örnek de büyük firmaların patent tehdidini kendisinden ayrılan çalışanları işe almak isteyen diğer firmalara karşı kullanması şeklinde karşımıza çıkıyor. Palm üst yöneticisi Edward Colligan tarafından 7 Ağustos 2012 tarihinde yapılan açıklamada (USDC, 2012) belirtilen Apple firmasının Palm firmasını Apple çalışanlarını işe alması durumunda patent davası açmakla tehdit etmesi bunun son çarpıcı örneği (Blagdon, 2013).
Bir başka çarpıcı örnek Microsoft’un Novell şirketinin patentlerini satın almasıyla (Latif, 2010) ve iş birliğine gitmesiyle (Lohr, 2006) göze çarpıyor. Önemli bir yazılım tekeli olan Microsoft için özgür yazılım olan GNU/Linux ciddi bir rakiptir. Bu patentler ve iş birliği aracılığıyla yaptığı, kendisi için tehdit teşkil eden diğer açık kaynak geliştiricileri, özellikle rakip saydığı firmalara dava açmasıdır (Schestowitz, 2011). Şirket ve patent alımlarıyla Microsoft bu rekabete karşı elini güçlendirmek istemiştir, özellikle açık kaynak yazılım geliştirenlerin üzerinde bir patent terörü yaratarak patentlerin yücelttiği söylenen “yenilikçiliğe” darbe vurmaya çalışmıştır. Hatta Microsoft Windows yerine GNU/Linux kullanırsak bizi patent ihlali nedeniyle dava edeceğini bile ima etmiştir (Boldrin, 2010). Bunlar Microsoft’un patentler açısından tek örneği de değil (Groklaw, 2009). SCO tartışmaları da açık kaynak Linux geliştiricilerine karşı bir başka patentler aracılığıyla saldırı örneğidir (Wikipedia, 2012). SCO’nun Microsoft tarafından desteklendiği de iddialar arasındadır (10). Son olarak Microsoft’un BlueJ ismindeki eğitim amaçlı kullanılan yazılıma karşı giriştiği temel bir bileşeni patentleme girişimi de - her ne kadar Microsoft bu patentleme işlemini durdurmuş olsa da - burada anılması gereken önemli bir örnek olarak göze çarpıyor (Kölling, 2007).
Başka bir alandaki çarpıcı örneklerden biri büyük tohum üreticisi firmaların çiftçilere yönelik açtığı patent davalarıdır (Paul, 2013). Bu şekilde canlı organizmaların, tohumların, insan yaşamı açısından önemi oldukça fazla olan şeylerin patentlenebilmesinin yarattığı bu olumsuzluk kapitalizmin patentleri daha fazla kâr için bir silah olarak kullandığının önemli bir örneğidir.
Patentlerin büyük tekeller için diğer firmalara karşı rahatlıkla her amaçla kullanabildikleri bir silahtan başka bir şey olmadığı bu örneklerle iyice pekişiyor. Ayrıca Braguinsky, Gabdrakhmanov ve Ohyama tarafından yazılan bir makalede patentler ve dinamikleri yaşlanan endüstrilerin rant arayışına işaret edilerek açıklanmaktadır (Boldrin, 2010; Braguinsky, 2010).
Bu örneklerin çok basit bir açıklaması var. Tekeller pazar payını kaybetmek istemiyor. Bunun patentler için iddia edildiği gibi ne yenilikçilikle, ne teknolojik gelişmeyle, ne de o ürünlerini geliştiren emekçilerin tanınması, kendilerini geçindirebilmesiyle bir ilgisi yok. Örneğin bilgisayar programcıları patentlerin yenilikçiliği engellediğini söylemektedirler (WAM, 2012; Timm, 2013). Boldrin ve Levine’in kitabında sürekli örneklediği ve kanıtladığı üzere fikri tekel yokluğunda çok sayıda yenilikçilik gerçekleşmiş, gerçekleşmeye devam ediyor ve devam edecektir (Boldrin, 2010). Aynı kitapta özellikle vurguladıkları gibi, yaratıcıların fikri mülkiyet haklarının, “fikri mülkiyet” yokluğunda da çok iyi korunabildiği ve fikri mülkiyetin ne yenilikçilik ne de yaratıcılığı arttırdığıdır. Kendi cümleleriyle “patent ve telif hakları gereksiz bir beladır” ve fikri mülkiyet bir kanserdir, ondan kurtulmak istediğinizde tamamen kurtulmanız gerekir, kötü niyetli bir şekilde yayılmaktadır (Boldrin, 2010). Bunun çok çarpıcı bir örneği ilaç sektöründe görülebilmektedir. İddia edildiğinin aksine ilaç endüstrisinin gelişmesi için patentlere ihtiyaç yoktur. Modern ilaç endüstrisi patentlerin az sayıda ve daha zayıf olduğu ülkelerde daha hızlı gelişmiştir, bu ülkelerde patent yasalarının oluşturulması ilaç endüstrilerini gerileme dönemine sokmaktadır (Boldrin, 2010). Zaten günümüzde TRIPS anlaşmasıyla ülkelerin patent yasalarını geçirmeme gibi bir seçeneği de bırakılmamıştır.
Bu işin bir de ekonomik güç boyutu da var. Kapitalist sistem içerisinde kendi ürünleri için patent başvurusunu yapacak bir gelire sahip olmayan kişilerin (ürün patentleme, fikri mülkiyet haklarının tanınması için gerekli yasal prosedürler bir kişinin değil ancak firmaların üstesinden gelebileceği miktarlarda para gerektiriyor) fikirlerini patentleten fikri yatırımcılar da bu patent sisteminin aslında neye hizmet ettiğinin bir başka örneği: daha fazla kâr... Bu patent savaşlarının ve patent gerçeğinin tek bir sonucu var, büyük tekel firmalar bu savaşlardan ve patent saldırısından sağ salim kurtulacaktır, olan küçük firmalara ve fikri yatırımcılara muhtaç bırakılan tekil fikir üreticilerine olacaktır. Daha fazla tekelleşme, sermayenin daha da güçlenip bir elde daha fazla birikmesi bu sistemin tek sonucudur (11).

Sonuç

Yukarıda anlattığımız durum ve örnekler fikri mülkiyetin insanların ve insanlığın yararına değil de sermayenin yararına bir araç olduğu fikrini güçlendirmektedir. Fikri mülkiyet, sermayenin daha fazla kâr etmesine, daha da fazla değerlenmesine yarayan bir araçtır. Bu işlevini özellikle tekel gücü kazandırarak gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, kâr getirdiği ölçüde yaratıcılığı ve yenilikçiliği destekler, sermayenin değerlenmesine katkı sağlamayan hiç bir şeyi desteklemez. İnsanlık veya eser üreticileri için değil sermayenin birikimi için vardır.
Bu nedenle, fikri mülkiyet yasalarını veya yasalarda iyileştirmeler yapmayı savunmak yeterli bir çözüm ve hatta hiç bir şekilde bir çözüm değildir. Bu bağlamda fikri mülkiyeti ve araçlarını savunanlara karşı savunulması gereken tek alternatif, hiç bir fikri ürünün özel mülkiyet haline getirilemeyeceğini savunmaktır (Martin, 1996). Fikri mülkiyet olmadan “yaratıcılık”, “yenilikçilik” olmayacağını iddia edenlere karşı da fikri mülkiyet olmadan da yaratıcılığın var olduğunu vurgulamak ve hatta günümüzde özgür yazılım gibi fikri mülkiyet korumasına değil de paylaşıma dayanan başarılı örnekleri vermek yerinde olacaktır. Şunu da özellikle vurgulamak gerekir, üretimin sadece kâr amacıyla değil, insanların mutluluğu ve ihtiyaçları için yapıldığı bir sistemde ne fikri mülkiyete ne de onun yarattığı araçlara ihtiyaç olacaktır.

T. E. Kalaycı, N. Duran

Not: Bu yazı ilk olarak Emek Atölyesi'nde yayınlanmıştır.

Dipnotlar

  1. Bizce “yeni ekonomi” veya “bilgi çağı” kavramları doğru kavramlar değil, biz günümüze kapitalizm demeyi tercih ediyoruz.
  2. Fikri mülkiyete ilişkin farklı kuramlar bu yazının kapsamı dışındadır, dileyenler başlangıç için şurayı inceleyebilirler: http://www.law.harvard.edu/faculty/tfisher/iptheory.html
    Ayrıntılı bir telif hakları ekonomi politik araştırması için bkz. Ronald V. Bettig, “Copyrighting the Culture: The Political Economy of Intellectual Property”, WestviewPress, 1996.
    Kapitalist sistem içerisindeki telif haklarına alternatif durumlara ilişkin örnekler için “Telif Haklarına Alternatifler” yazımızı okuyabilirsiniz.
  3. Ayrıntılı eleştirel bir tarih okuması için (May, 2006) kaynağı incelenebilir.
  4. Çoğaltma özel durumlarla sınırlı kalacak, eserin normal kullanım ölçülerini aşmayacak, hak sahibinin yasal kârını engellemeyecektir. (Kaynak: http://plan9.dpt.gov.tr/oik04_fikrimulkiyet/041fikrhak1.pdf ) Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Berne_three-step_test
  5. Konuya dair ayrıntılı bir inceleme için bkz. http://www.globalissues.org/article/52/pharmaceutical-corporations-and-medical-research#PrioritiesofthePharmaceuticalIndustry
  6. Ender rastlanan bir olay Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin Novartis’in Patent davasında hasta haklarını koruyan bir kararıdır (Evrensel, 2013).
  7. Özgür Yazılım kavramını ortaya atan, GNU projesini başlatan Özgür Yazılım Vakfı kurucusu aktivist,http://tr.wikipedia.org/wiki/Richard_Stallman
  8. Özgür Kültür, Copyleft konularında çalışmaları olan Hukuk profesörü,http://tr.wikipedia.org/wiki/Lawrence_Lessig
  9. Patent savaşlarına ilişkin daha fazla bilgi için http://www.groklaw.net, teknoloji alanındaki patent savaşlarının bir görseli için http://static3.businessinsider.com/image/4fbcf55069beddd165000008/tech-patent-wars-infographic.png , Farklı sektörlere göre şirketlerin elindeki patent sayılarına dair etkileşimli resimler içinhttp://spectrum.ieee.org/static/interactive-patent-power-2012 adresleri incelenebilir.
  10. Microsoft’un Linux’e karşı tekelini koruma savaşı hakkındahttp://cosmicpenguin.com/linux/MICROSOFTS_WAR_AGAINST_LINUX.html sitesi incelenebilir.
  11. Patentlerin zararlarına ilişkin kapsamlı bir inceleme ve eleştiri için (Boldrin, 2010) kaynağı incelenebilir.

KAYNAKÇA

[Alçın, 2010] Sinan Alçın, “Teknolojik Deterministik Kalkınma Aracı Olarak Teknoekonomi Politikaları”, Tarem Yayınları, 2010.
[BBC, 2012] BBC News, “Intel buys RealNetworks' patents and video coding tech”, 2012,http://www.bbc.co.uk/news/technology-16746971
[Blagdon, 2013] Jeff Blagdon, “The no-hire paper trail Steve Jobs and Eric Schmidt didn't want you to see”, 2013, http://www.theverge.com/2013/1/23/3906310/the-no-hire-paper-trail-steve-jobs-and-eric-schmidt-didnt-want-you-to-see
[Boldrin, 2010] Michele Boldrin, David K. Levine, “Entelektüel Tekele Karşı”, Sel Yayınları, 2010.
[Braguinsky, 2010] Serguey Braguinsky, Salavat Gabdrakhmanov, Atsushi Ohyama, "A Theory of Competitive Industry Dynamics With Innovation and Imitation", 2010, http://www.andrew.cmu.edu/user/sbrag/BGO.pdf
[Brooks, 2005] Mick Brooks, “Intellectual property rights – the modern day enclosure of the commons”, 2005,http://www.marxist.com/intellectual-property-rights221105.htm
[Cusumano, 2013] Michael A. Cusumano, "The Apple-Samsung Lawsuits", Communications of the ACM, 56(1):28-31, 10.1145/2398356.2398366
[Deoxy, 2010] , “Intellectual Property Myths”, 2010, http://deoxy.org/ipmyths.htm
[Evans, 2010] James P. Evans, “Putting Patients before Patents”, Genetics in Medicine (2010) 12, S3–S4; doi:10.1097/GIM.0b013e3181d79ee1
[Evrensel, 2013] Evrensel Gazetesi, “İlaç tekeline patent darbesi”, 2013, http://evrensel.net/news.php?id=53092
[Groklaw, 2009] Groklaw, “Novell-MS Deal”, 2009, http://www.groklaw.net/staticpages/index.php?page=20061218045851480
[Kaya, 2004] Kerem Kaya ve Mike Ingram, "Avrupa yazılım patentleri savaşı", 2004,http://www.wsws.org/tr/2004/jan2004/pat-j10.shtml
[Kinsella, 2001] N. S. Kinsella, “Against Intellectual Property”, J. of Libertarian Studies, 15(2):1-53, 2001.
[Klyner, 2010] Dmytri Klyner, “The Telekommunist Manifesto”, 2010,http://media.telekommunisten.net/manifesto.pdf
[Kölling, 2007] Michael Kölling, "Microsoft patents BlueJ", 2007, http://blogs.kent.ac.uk/mik/2007/01/microsoft-patents-bluej/
[Latif, 2010] Lawrence Latif, “Microsoft led consortium buys Novell assets”, 2010,http://www.theinquirer.net/inquirer/news/1900065/microsoft-led-consortium-buys-novell-assets
[Lee, 2006] Matt Lee, “Help stop the WIPO Broadcast Treaty”, 2006, http://www.fsf.org/news/wipo-broadcast-treaty
[Leitzing, 2012] John Leitzing, “Motorola Sues Apple Over iPhone 4S, iCloud”, 2012,http://online.wsj.com/article/SB10001424052970203806504577183433184318046.html
[Lohr, 2006] Steve Lohr, “Microsoft-Novell Pact Is Already in Dispute”, 2006,http://people.ischool.berkeley.edu/~hal/Courses/StratTech09/Lectures/IP/Articles/Microsoft-Novell-pact.html
[Martin, 1996] Brian Martin, “Against Intellectual Property”, Journal of Intellectual Property Rights, 1(5): 257-270, 1996, http://www.uow.edu.au/~bmartin/pubs/95psa.html
[May, 2006] C. May, S. K. Sell, “Intellectual Property Rights”, Lynne Rienner Publishers, London, 2006
[May, 2007] Christopher May, “The World Intellectual Property Organization - Resurgence and the Development Agenda”, Craig Fowlie, Publisher, Politics & International Studies, 2007.
[Moglen, 2003] Eben Moglen, “The dotCommunist Manifesto - noktaKomünist Manifesto (Bilgiye Ücretsiz Erişimi Savunanların Manifestosu)”, 2003, http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=601
[Mossoff, 2013] Adam Mossoff, “Patented Innovation and Patent Wars: Some Historical Perspectives”, 2013,http://asmarterplanet.com/blog/2013/01/patented-innovation-and-patent-wars-some-historical-perspective.html
[Milliyet, 2012] Milliyet, “Samsung, Apple'dan intikam mı alıyor?”, 2012,http://teknoloji.milliyet.com.tr/samsung-apple-dan-intikam-mi-aliyor-/mobildunya/haberdetay/14.11.2012/1626929/default.htm
[Moore, 2011] Moore, Adam, "Intellectual Property", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2011 Edition), Edward N. Zalta (ed.), http://plato.stanford.edu/archives/sum2011/entries/intellectual-property/
[NTVMSNBC, 2013] NTVMSNBC, “Nokia patent savaşında Apple'ın safına geçti”, 2013,http://www.ntvmsnbc.com/id/25427343
[Parry, 2012] David Parry, “Knowledge Cartels versus Knowledge Rights”, 2012,http://www.enculturation.net/knowledge-cartels
[Paul, 2013] Katherine Paul and Ronnie Cummins, “What it Means that Monsanto Holds the Patents on Life”,2013, http://www.alternet.org/food/what-it-means-monsanto-holds-patents-life?paging=off
[Sabah, 2012] Sabah, “Apple'dan Samsung'a öldürücü darbe”, 2012,http://www.sabah.com.tr/Teknoloji/Haber/2012/09/01/appledan-samsunga-oldurucu-darbe
[Schestowitz, 2011] Roy Schestowitz, “Microsoft’s Attack on Linux in the Courtroom”, 2011,http://techrights.org/2011/12/23/linux-taxing-microsoft-minions/
[Stallman, 2002] Richard M. Stallman, “Software patents — Obstacles to software development”, 2002,http://www.gnu.org/philosophy/software-patents.html
[Stallman, 2009] Richard Stallman, “The Danger of Software Patents”, 2009,http://www.gnu.org/philosophy/danger-of-software-patents.html
[Stallman, 2010] Richard M. Stallman, “Did You Say “Intellectual Property”? It's a Seductive Mirage”, 2010,http://www.gnu.org/philosophy/not-ipr.html
[Sol, 2013] Sol Haber Portalı, “'Özel haber' kaynak gösterilmeden kullanılamayacak”, 2013,http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ozel-haber-kaynak-gosterilmeden-kullanilamayacak-haberi-65917
[Stempel, 2012] Jonathan Stempel, “Kodak sues Apple, HTC over digital image patents”, 2012,http://www.reuters.com/article/2012/01/10/us-kodak-apple-idUSTRE80929C20120110
[Suluk, 2013] Cahit Suluk, “Fikri Mülkiyet Hakları”, 2013, http://www.fikrimulkiyet.com/fikri-mulkiyet-haklari.html
[Tian, 2009] Dr YiJuan Tian, “Re-thinking Intellectual Property - The Political Economy of Copyright Protection in the Digital Era”, Routledge-Cavendish, London & New York, 2009.
[Timm, 2013] Trevor Timm, “A Year After SOPA, A Look At The Next Five Battles For Internet Freedom”, 2013,https://www.eff.org/deeplinks/2013/01/year-after-sopa-look-next-five-battles-internet-freedom
[UPB, 2009] Uluslararası Patent Birliği (UPB), “Fikri ve Sınai Mülkiyet Nedir?”, 2009,http://www.upb.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=69&Itemid=43
[USDC, 2012] United States District Court, “Declaration of Edward T. Colligan”, 2012,https://dl.dropbox.com/u/2566303/5-11-cv-02509-LHK%20docs/293.pdf
[Vikipedi, 2012] Vikipedi, “Telif hakkı”, 2012, http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Telif_hakk%C4%B1&oldid=12480997
[WAM, 2012] What About Marx Blog, “Intellectual property rights and 'patent wars'”, 2012,http://whataboutmarx.blogspot.com/2012/02/intellectual-property-rights-and-patent.html
[Wikipedia, 2012] Wikipedia, “SCO-Linux controversies”, 2012, http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=SCO%E2%80%93Linux_controversies&oldid=519473792
[Wikipedia, 2013] Wikipedia, “Berne Convention for the Protection of Literary and Artistic Works”, 2013,http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Berne_Convention_for_the_Protection_of_Literary_and_Artistic_Works&oldid=539415473
[Wikipedia, 2013b] Wikipedia, “Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights”, 2013,http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Agreement_on_Trade-Related_Aspects_of_Intellectual_Property_Rights&oldid=539451600
[Wikipedia, 2013c] Wikipedia, “Societal views on intellectual property”, 2013,http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Societal_views_on_intellectual_property&oldid=533382396
[WP, 2011] WP New Zealand, “Copyright - A Marxist Perspective”, 2011,http://workersparty.org.nz/2011/06/19/copyright-%E2%80%93-a-marxist-perspective/
[WTO, 2013] WTO, “Understanding the WTO: The Agreements”, 2013,http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/agrm7_e.htm
[Yılmaz, 2004] Selim Yılmaz, “Tekelleşmeyi Patent Altına Alan En Önemli Anlaşma: TRIPS”, Toplumsal Özgürlük, Mayıs 2004, http://www.antimai.org/mkl/sy04trips.htm

Belge Özgürlüğü Günü

2013 yılının Mart ayının son Çarşambası olan bugün belge özgürlüğü günü olarak kutlanıyor. Dünyanın bir çok yerinde kutlanan bu gün, bu yıl Türkiye'de de kutlanıyor. Siz de üç ilde kutlanan bu günün kutlamalarına katılabilir, örneğin LibreOffice'e katkıda bulunarak destek olabilirsiniz. Neden kutlanıyor derseniz, Nermin Canik tarafından hazırlanan aşağıdaki sunumu incelemenizi öneririm: 


Ayrıntılı bilgi için lütfen Belge Özgürlüğü Günü Türkiye sitesini ziyaret edin.

Değer Yasası Dizisi

Kapitalizmin işleyişini ve sermayenin nasıl değerlendiğini anlamak için oldukça yararlı olabilecek bir video dizisine şu adresten hem altyazılı videolar olarak hem de metinler olarak erişilebiliyor.

2013 Yılında Açık Kaynak Teknolojiler

Aralık 2012 tarihli bir işe alma anketine göre önümüzdeki günlerde teknolojik işçilerin daha fazla işe alınması bekleniyor. Özellikle açık kaynak deneyimi olan işçilerin. Çünkü dünya çapındaki teknolojik geliştirmelerin (özellikle küçük aygıtlar, yazılımlar, İnternet vb.) günümüzdeki eğilimi açık kaynak şeklinde. Örneğin indeed.com iş trendlerine baktığımızda ilk onda açık kaynak-standart teknolojilerin ağırlığını görüyoruz (6 tanesi açık kaynak, bazıları kavramsal olduğu için gerçekleştirimleri açık kaynak, PaaS gibi). Bir başka eğilim de mobil aygıtlar için yazılım geliştirme teknolojileri):
  1. HTML5
  2. MongoDB
  3. iOS
  4. Android
  5. Mobile app
  6. Puppet
  7. Hadoop
  8. jQuery
  9. PaaS
  10. Social Media
Bu eğilimlerin önemli bir sonucu kendini özellikle açık kaynak teknolojiler konusunda geliştirmiş (ne de olsa şirketler bu geliştirmeye para harcamak istemiyor, ucuza halletmek istiyor, hazır öğrenmişini bulmak daha ucuz) işçi arayışının yoğun olması. Kriz döneminde şirketler her konuda olduğu gibi kârlarını bu konuda da azaltmak istemedikleri için maliyeti düşük, ucuz projelere-teknolojilere ihtiyaç duyuyorlar. Bu eğilim de doğalında açık kaynak gelişimini tetikliyor. Bu teknolojiler konusunda uzmanların az olması da ücretlerin yükselmesine neden oluyor.