Fethiye Kayaköy gezisi

Kamp alanımız olan Katrancı Koyu na gider gitmez çadırımızı kurduk ve eşyalarımızı yerleştirdik. Yüzmeden öncelikli olan görmek istediğimiz yerlerdi. Gelirken otobüste belirlediğimiz, görülmesi gereken yerlerden, yarım günümüz kaldığı için en yakın olan yeri seçtik : Kayaköy.

Nasıl gideriz diye düşünürken, çantalarımızı alıp kamp alanı sorumlusundan minibüs çağırmasını rica ettik. Minibüs şoförü bizi gerekli yere bırakacaktı. Önce otogara uğrayıp dönüş biletlerimiz aldık; 44-45 son biletler :). Şanslıydık.

Aç olduğumuzu düşündük ama Kayaköy daha önemliydi,orda yeriz dedik sonra yiyecek birşey bulamama riski olsa da. Otogarın hemen çıkışında, sağdaki minibüs durağında beklemeye başladık. Hangisine bineceğimizi bilemedik ama. Yine minibüs beklemeye gelen biri geldi. Hemen atladık soralım diye, eleman bozuk Türkçeyle "Ben de Londra dan geldim, pek iyi bilmiyorum buraları dedim". Bula bula yabancıyı bulduk bizde soracak, ama ne bilelim, tipi de göstermiyor ki; Türk kası göbek desen var, esmer ten, siyah saçlar. Türk kanı var yani. Neyse sonra sanırım buna bineceksiniz dedi, ve o da bizimle Hisarönü minibüsüne bindi.

Normalde bu minibüsler Kayaköy'e uğramıyormuş, bir-iki km uzağından geçiyormuş. Yürümek gerekecekti yani. Neyse dedik. Yolda Jandarmalar durdurdu ve Kayaköy üzerinden gideceksiniz dedi. Allahhh. Her şey bizim için kurulmuş gibi işliyordu. Her şey bu kadar yolunda olmasına rağmen dallama şoför bizi indirmeyi unuttu, yine yürüdük ikiyüz metre kadar. Birde gülüyor ne kadar şanslıymışsınız diye. Evet sen de olmasan gerçekten şanslı olacaktık :).

Tepedeki evlere doğru yürümeye başladık. Kayaköy ün girişini ararken evler çoktan başlamıştı. Yıkıntı halindeki evlerden birinde bir sincap dolaşıyordu. Evler başladığında nasıl olsa vaktimiz var ve açız deyip az ileride gördüğümüz "İsmail'in Yeri" nde oturup, daha doğrusu şark köşesinde uzanıp, mükemmel gözleme ve ayranın tadını çıkardık.

Ve Kayaköy e giriyoruz. Burası, tepelere kurulmuş, sokakları taşlarla örülmüş, tamamen taşlarla bütünleşik evlerden oluşmuş ve 1922 li yıllarda, Türk - Rum değişimi sırasında boşalmış bir köy. Birkaç tepe üzerine kurulmuş, büyük ve bir zamanlar ihtişamlı olduğu kesin. Kiliselerinden en yakın olanına da mutlaka uğrayın.
Dönüş için yine minibüs bekledik ama bizimle aynı zamanda köyü gezen bir çift bizi beklerken gördü ve merkeze kadar bıraktılar. Yolda birkaç dakika durup Fethiye ye tepeden baktık, manzara görülmeye değerdi. Arkadaki, duran bir minibüs ve içerisindeki adam ilginçti. Adam önce pencereden sarkıp yanda duran köpeği yanına çağırmaya başladı. Köpek sallamayınca aşağıya indi ve gel kızım deyip dizlerine çağırdı yine. Köpek için bayağı endişelendik, ama neyseki gitmedi adamın yanına :)

Ve sonunda Fethiye merkezindeydik. Biraz rıhtımda dolaşıp bir çay içtik. Kalkıp marketten alışverişimizi yaptık ve Merkez Caminin yanından Katrancı minibüsüne binebileceğimizi öğrendik. Öğrendiğimiz adam da bir tuhaftı. Emekli postane amiriymiş, akrabamız gibi davrandı. Önce yaşlı bir teyzeyi niye yürümüyorsun 500 mt lik yolu deyip fırçaladı ve doğru minibüse bindirdi, sonra bize nasıl gideceğimizi belli bir süre yanımızda yürüyüp, geçmişini anlattıktan sonra anlattı.

Döndüğümüzde neye uğradığımızı şaşırdık. Azıcık bile ışık yoktu kamp alanında. Çadırın yerini bile zor bulduk.Neyseki çantamızda el feneri vardı. El feneriyle topladığımız çalı çırpıyla küçük bir ateş yaktık ve aldığımız sucukları pişirdik, yada pişirdiğimize inandırdık kendimizi:). Sonradan öğrendik ki az insan olduğu için ışıklandırmaları açmıyorlarmış. Gece kumsal da bitti ve gidip uyuduk.

Not: Ertesi gün ilk iş çalıları toparladık. Akşam ateşi için çalılar hazırdı.

Sevgili Piliç

Sevgili Piliç;

slm :)
Senin de bildiğin gibi su aralar sadece spor yapıyorum, tırmanıyorum. İnsan arada başka bir şey yapınca yeniden doğuyor. Bu küçük tatil acayip iyi geldi. Çok eğlendik ve çok dolu geçti. Gerçek bir zihinsel dinlenme aynı zamanda… Ne yiyeceğini düşünmüyorsun, eşyalarının kirlendiğini de. Hem arada koşuyorsun hem yüzüyorsun. Bu arada tırmanıyorsun da. Eve geldiğinde süper yemekler... Altında motor, istediğin yere gidiyorsun sürekli bir deniz manzarası ve mevsim itibariyle ufuk hep puslu. Ee tabii anne şefkati, aile saadeti vs :)


Tırmanışta; hiç bilmediğin bir rotayı, kimseden hakkında bilgi almadığın, fotoğraflarına bakmadığın. Çıkarken kimseyi izlemediğin bir rotayı hiç düşmeden ve ipten destek almadan çıkmayı başarmaya "onsight çıkmak" denir. Ben hayatı “onsight” yasıyorum. Günlerce tırmanıyorum İzmir’de - bu arada evim, çevrem, dostlarım ve işimin Bursa’da olduğunu da hesaba katmalısın- sadece tırmanış, aklımda yasamla ilgili gelecekle ilgili ne kuşkular var nede plan - bu arada da; okulunu ve y.lisansını bitirmiş, ailesinin ve toplumun, askerlik ve iş gibi sosyal baskılarını direk yasayan biri olduğumu hesaba katmalısın :))- ve sadece kuzen Merih’i de alarak bir tatile çıkmak istiyorsun, aynı zamanda aileni mutlu edeceksin.

Otostopa başlıyorsun İzmir’in neredeyse şehir sayılabilecek bir yerinden (şehirlerarası otostop şehir dışına çıkıp yapılır) 2 3 araçla ve epey yürüyüşle anca şehir dışına çıkıyoruz. Sonra Kuşadası’na giden 2 Hollanda’lı eleman alıyor. Kuşadası’na varmadan çok daha önce ayrılmamız gerekiyor bodrum yolu için. Babamın ve ninemin mezarını görmek için yolu uzatarak adamlarla Kuşadası’na gidiyoruz. Tutarlar, yolumuzdan oluruz diye; adada amcamın işyerinin önünden saklanarak geçiyorum, halamlara ve kuzenlerime yakalanmamaya dua ederek. Kabir ziyaretleri. Otostopa devam. Hee!.. Bu arada kafalarımız iyi. Hollanda’lı elemanlarla takıldık yolda. Düşünsene fatihayı gülerek, yarı okuyoruz -hatırlamak güç tabiiJ- yolda 8 çizerek yürüyoruz. Artık yola düşme vakti. Kuşadası çıkışına kadar yürüyoruz, terminalin karşısından bir yerden başlıyoruz otostopa. Zaten son iki haftadır beynimiz uyuşmuş gibiydik Merih’le. Sürekli gülüyoruz eften püften esprilere ve düşünüşümüz hep aynı, esprilerimizi tamamlıyoruz. Aynı kişinin suretleri gibi olduk. Ve yolda açlık, susuzluk dinlemeden tam anlamıyla tiye alarak kaldırıyoruz kollarımızı, biraz da yolun kısalığından cesaret alarak. Sürekli şarkıları değiştirerek soyluyoruz. Çoğu zaman yerlerde buluyoruz kendimizi, otostopta olduğumuzu unutmuş bir şekildeJ Toparlanıp otostop çekmeye devam ediyoruz. Düşünsene zaten bu şekildeyken bir de beyinlerimizi iyice uyuşturduk :) eğlence iki kat. Ama alan insan sayısı oldukça azalıyor tabii…
Sonra eve varabiliyoruz aksama doğru. Güzel yemekler, tatlılar, sevgi, saadet... Bu kısmı bir daha yazmayacağım sen açık gördüğün her araya ekleyebilirsin :)


Ertesi gün motosiklete atlıyoruz küçük bir motor koca iki adam ve iki sırt çantasını yüklüyoruz motora. Tırmanmaya gidiyoruz. 25 km uzakta bir kaya. Tabii inişlerde motorun yükü çok olduğu için 80 90 km\sa hız görüyoruz ibrede, durmak kolay olmuyor her seferinde. Henüz acemi sayılacağımız için alamadığımız birkaç viraj geçiyoruz inerken ama Allahtan karsıdan araç gelmiyor :) yasıyoruz yine :) sonra güzel tırmanış. Dönüş yolunda büyük yokuşlardan ilkinde, teker patlıyor. -–Haydaaa! N’pçaz yürüsek mi motoru iterek, çok ağır. Olmaz. --Teker patlakken sürelim, olmaz çok zarar görür. --En iyisi otostop kuzum, motorla zor olacak ama alan olur elbet. Elimizi kaldırdığımız ilk minibüs, duruyor. Adamlar iniyor yardım ediyorlar ve motoru arkaya atıyoruz. Yokuş iniş ve virajlarla dolu bir yol. Üstüne çıkıyorum motorun ve sıkıca tutunuyorum, bir yandan da Merih tutuyor aleti. Savrula savrula ilerliyoruz, kollarım ağrıyor, motoru düşürmüyecem diye yapışmışım korkuluklara. Sonra adamlar, sağolsunlar lastikçinin önüne kadar götürüyorlar bizi. Eve dönüyoruz lastiği yaptırıp.

Ertesi gün, yine tırmanış.
3. gün dinlenmeliyiz zira yarın bir daha tırmanacağız. Yüzmeye karar veriyoruz, aktif dinlenme hesabıı. Önce havuza giriyoruz, ruhsuz geliyor. Deniz suyunu özlemişiz. Denize gidiyoruz. Bizim sahil çok sakin ve nedense su soğuk geliyor, cesaret eden çıkmıyor. Sonra Gündoğan’a gidiyoruz, atlama yapabileceğimiz bir iskele var diye. Bu defa motorda 3 kişiyiz, abi de ekleniyor. Ama bu şekilde çok fazla gidemeyiz, çooook tehlikeli. Birimiz otostopla geliyor. Yüzüyoruz, eğleniyoruz. Şezlonglara para vermek istemediğimiz için iskeleye bırakıyoruz eşyalarımızı. "acaba görenler maganda sanmışlar mıdır bizi?" diye düşünüyoruz. çünkü bu mevsimde henüz tatilci çok az, onlarda kahvelerde oturuyor, yüzen çok az. Başlıyoruz maganda taklidi yapmaya, saçma sapan eğleniyoruz. Kimse adam gibi atlamıyor suya, kimsenin kulaçları düzgün değil, kavga ediyoruz suyla… Eğleniyoruz böyle küçük şeylerle :) sanırım henüz otun etkisi sürüyor :)


Sonra dönüş yolu. Gerçek bir işkence. Başlangıç iyiydi. Sürekli bir araç alıyor, kısa mesafede olsa. Ve çok hızlı ilerliyoruz ilk 2 saatlik yolda. Hatta yolun en basında bizi almayan 5 6 araçla sürekli karşılaşıyoruz. Önce suratımıza bakmamışlardı, 2. 3. karşılaşmadan sora el sallayıp gülümsüyorlar. İzmir’e sadece 1 saat kaldı ama lanet otoban girişindeyiz. Ve 3 saat tek bir araç bile durmadı. En azından "nereye çocuklar?" diyen biri bile olamadı. Çıldırmak üzereyiz. Güneş mahvetti bizi, suyumuz da bitti… Aydın-İzmir otobanında İzmir’e doğru gitmeliyiz. Ama önümüzde duran ilk araca atlıyoruz, her ne kadar İzmir’in aksi yönünde Aydın’a gidiyor olsa da :) Düşünsene durumumuzu, ters yöne gitmeye razı oluyoruz, o lanet noktadan kurtulabilmek için. 3 saat güneş yemişiz, suyumuz tükenmiş ve hava gerçekten çok sıcak. Bindiğimiz tır, saray gibi geliyor. Adam “neden bindiniz?” diyor, “Abi burdan daha iyi bir nokta buluruz” diyoruz. Adamla 30 dak gittikten sonra daha iyi olduğunu düşündüğümüz bir noktada elimizi kaldırır kaldırmaz bir araç alıyor ve f.Altay caddesine kadar geliyoruz. Bir ara asla İzmir’e varamayacağımızı sanmıştık. Sonunda İzmir’deyiz. İnanamıyoruz tabiii. Aptal gibiyiz sadece birbirimize bakıyoruz ve hafif tebessüm suratımızda. Güneş sevincimizi bile kurutmuş :)

İşte “onsıght yasamak” bu, anlıyor musun? Sadece hangi rotayı çıkmak istediğine karar veriyorsun ve adım atıyorsun gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Bazen zorlanıyorsun, bekliyorsun, ama düşmemelisin; yoksa "onsıght" olmaz. İşte böyleee. Aslında bu 1 haftayı defterime de yazmak istiyordum ama defterim Bursa’da. Ayrıntıları unutmadan sana yazmak güzel oldu.
Hoşça kal Piliç…


Yazan : C. Utku Yakar

Fibonacci sayıları ve Pivolka

Bugün ilk iş Fibonacci sayıları hakkında biraz daha araştırma yapayım dedim. Nerden geldi aklıma Fibonacci sayıları durup dururken; uzun bir aradan sonra Da Vinci Şifresi filmine gittim ve şifrelemelerden birinde Fibonacci sayıları da kullanılıyordu.

Bu sayıları ilk sınıftan itibaren gösterirler gerçi Bilgisayar Müh. bölümlerinde. Programlar yazılır bu sayılar üstüne ama nerden gelir, ne işe yarar pek de araştırdığım söylenemez daha önce. Hemen google dan bir arama yaptım ilk karşıma çıkan site Vikipedi . Az biraz okuyunca hayatın birçok yerinde karşılaşılan sayılar olduğunu anlıyorsunuz.

Tam kapatıyordum ki sayfayı, kaynakçaya gözüm takıldı ve şu sayfaya yönlendim. Elyadal ve Pivolka diye ilk defa duyduğum iki kelime ile karşılaştım. Sitenin kapsamı ve ele aldığı konular da çok yönlü, başarılı bir içerik. Yaratıcı düşünme ve davranış araştırmaları laboratuvarı olarak tanımlamışlar kendilerini. Araştırma grubunun başlangıçta seçtiği çalışma konuları PI sayısı, VOLvox kolonisi ve KAradelikler olmuş. PiVOLKA ismi bu grupların ilk hecelerinden oluşuyormuş.

Fibonaccinin bir faydası da sizi yararlı sitelere yönlendirmek olabiliyor demek ki ;)

Ahhhh! Disk Bölümünü (Partition) Kaybettim!!!!

Geçmiş olsun!!! Hele bir de kaybettiğiniz disk bölümü size ait değilse? Vay halinize.... Üstüne üstlük kaybettiğiniz veriler bir kaç yıllık emeğin, çabanın eseriyse. Ne yapacaksınız?
En iyisi ben size başıma geleni anlatayım. Kendimi yoketmeme gerek var mı yok mu siz karar verin :)

Evet sabah oturdum bilgisayarın başına, format gerekiyor ya hazırladım kurulum cd'lerini koydum yanıma fanta dolu bardağı, hemen windows xp cd ile başlattım. Evet ilk başlarda sorun yok, geldik disk seçim bölümüne hemen windows kurulu bölümü seçtim sil dedim. Evet sildi. Ama o da ne depo olarak kullanılan bölüm de silindi. Amaney, hemen kurtarmak lazım. Bilgisayarı düğmeden yeniden başlat.
Evet, affınıza sığınarak burada usturuplu bir küfürü windowsa sallıyorum. (En usturuplusundan) salak windows bölümü siler silmez yazmış bu bilgiyi MBR diye tabir ettiğimiz disk bilgi alanına. Ulan şerefsiz önce bir sor değil mi emin misiniz diye, bu kadar hassas bir işte, ya da linuxte (evet ben bu olaydan sonra temelli linuxseverim) write (yaz) diye bir seçenek oluyor. Sen yaz demedikçe yazmıyor.
Bilgisayar başlar ve muhteşem hata: INCORRECT SYSTEM DISK (Ya da buna benzer :) )
Yarım saat boyunca bilgisayarın ve verilerin sahibi kardeşime ne diyeceğimi, nasıl açıklayacağımı düşündüm. Ama soğukkanlılığımı korudum ve kurtarmak için bir şeyler yapmaya karar verdim.
Önemli Bu şekilde bölüm sildikten sonra kesinlikle format atmayın, hiç birşey yapmayın. Ama hiç birşey!!! Format atarsanız sanmıyorum ki benim kurtardığım gibi (evet kurtardım :D ) kurtaramazsınız.
Hemen elimde bolca bulunan Ubuntu Live cd'lerin biri ile bilgisayarı tekrar başlattım. Kurtarma için internet şart. Hemen arayışlara başladım ve istediğim kurtarıcımı buldum : TestDisk
Şu GNU olmasaydı ne halde olurduk hiç düşünemiyorum. Bilgisayarla uğraşmak bir kaç zenginin elinde kalan bir lüks olurdu herhalde. :)
İndirdim TestDisk'i ve çalıştırdım. Evet o da ne aramayı yaptı ve kaybettiğimi düşündüğüm bölümleri buldu, ve hemen düzgün olduğuna inandığım MBR kaydını write (yaz - evet TestDisk bile kullanıcının inisiyatifine bırakmış yazmayı) dedim ve sonuç ortada, bölümler kurtuldu (ama sanırım birkaç mp3 dosyası bozulmuş ama tüm verileri kaybetmekten iyidir :) ) ve şu an bu postayı o kurtulmuş bölümlerin birindeki windows üzerinden atıyorum.
Özetle siz siz olun windows kurarken bölüm silmeyin, bölüm ayarlamanızı önceden yapın ve ayarı yapılmış bölümler üzerine kurulum yapın. Hatta hiç windows kurmayın. Direkt GNU/Linux takılın.

Mutlu Son:Windowsun chkdsk programı bir işe yaradı ve bozuk olan bazı mp3 dosyalarını düzeltti :)

Bilişim alanında Suçlarla İlgili Kanun Maddeleri

BİLİŞİM ALANINDA SUÇLAR

Madde 243: Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.

Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi halinde,verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir.

Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Madde 244:Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılır.

Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

Madde 245: Başkasına ait bir banka veya kredi kartını,her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır.

Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


Öğrenme Yönetim Sistemleri (Learning Management Systems - LMS)

Öğrenme yönetim sistemleri , öğrenim etkinliğinin değerlendirmesi, dağıtımı, yönetimi ve izlenmesi sağlar. Standartlaşmış öğrenme yönetim sistemleri ve içerikleri, Web-tabanlı öğrenme teknolojilerinin gelişmesiyle daha da yaygınlaştı. IEEE ve ISO’nun en son LOM (Learning Object Metadata) onayı, üst bilgi standartlaştırılmasında önemli bir yoltaşı oldu.

LMS Bileşenleri

· LMS Sunucu

API uyarlayıcı ile iletişimden sorumlu olan LMS bileşenidir. Genellikle bir web uygulaması şeklindedir ve veritabanıbağlantılarının yönetimi, kullanıcı oturumlarının yönetimi gibi sorumlulukları vardır.

· API Uyarlayıcı

API uyarlayıcının görevi, istemci tarafındaki içerik nesnelerinin sunucu tarafındaki öğrenme yönetim sistemi sunucusu ile bağlantısı kurmaktır. SCORM çalışma zamanı ortam tanımlarında açıklanan gerekli API fonksiyonlarını gerçekleştirir. Öğrenme sürecini başlatan öğrenci, LMS’ye bağlandığında, API uyarlayıcı internet tarayıcısına gönderilir.

· SCO

Bir SCO, SCORM içerik belirtimlerinde tanımlandığı şekliyle, başlatılabilir ve LMS sunucu ile iletişim kurabilmek için SCORM çalışma zamanı ortamını kullanan özel bir içerik elemanını da içeren ve bir veya birden çok öğrenme içeriği elemanından (asset) oluşan öğrenme elemanları topluluğudur.

Öğrenme içeriği elemanı (asset), SCORMdaki tanımına göre, medya, metin, grafik, ses, web sayfaları veya bie web istemcisine aktarılabilecek veri parçasının elektronik olarak gösterimidir.

· Veritabanı

SCORM modelinde ayrı bir tanımı olmasa da, veritabanları, özellikle büyük bir kullanıcı kitlesine hizmet eden gelişmiş LMSlerde, LMS ve istemci tarayıcı arasında aktarılan veri elemanlarının kalıcılığı ve bütünlüğü açısından anahtar bir rol oynar.


LMS sistemlerininde gözönünde bulundurulması gereken ve bu sistemlerin içermesi beklenen özellikler şöyle özetlenebilir:

  • Öğrenme içeriğinin, “öğrenme nesneleri” olarak nasıl düzenlendiği ve yapının nasıl oluşturulduğu;
  • Tekrar kullanılabilirlik seviyeleri;
  • Veritabanı desteği;
  • Birden çok çıktı türünde (e-learning, CD-ROM, çıktı tabanlı bilgi, EPSS biçimi, PALM Pilot, yardım dosyaları gibi) içerik oluşturabilmek;
  • Hızlı içerik yaratabilme,ekleyebilme ve yetkilendirme araçları;
  • İçerik oluşturmada kullanılan diğer araçlara (Dreamweaver, Flash, Word, PowerPoint gibi) destek;
  • Uyarlanabilir öğrenme desteği ve dinamik içerik oluşturabilme (örneğin bir ögrencinin başarı oranına göre ön sınavlar oluşturup önerebilmesi);
  • İçerik geliştirme ve eklemenin yönetilebilmesi için araçlar içerme;
  • Arşivleme ve dosya yönetimi gibi içerik yönetim yetenekleri;
  • Gelişmiş arama ve üstbilgi saklama yeteneği;
  • Diğer sistemlerle birlikte çalışabilirlik için XML kullanımı;
  • Endüstri standartlarına (AICC ve SCORM gibi) uygunluk;
  • Diğer LMS’ler ile birlikte çalışabilirlik;
  • Dağıtım ortamının esnekliği ve performansı;
  • Sistem gereksinimleri.

SCORM Nedir?

SCORM (Sharable Courseware Object Reference Model)

Web tabanlı öğrenme sistemlerinin öğrenim içeriğini alma, paylaşma, tekrar kullanma, arama ve dağıtma gibi olayları standartlaşmış bir yolla gerçekleştirebilmesini sağlayan teknik standartlar kümesidir.

Model, öğrenim içeriğini yayar, öğrenim sürecinin izini tutar, öğrenme nesnelerinin hangi sıra ile dağıtılacağına karar verir ve öğrenim deneyimi bazında öğrenci durumunu raporlar. Ayrıca her türdeki öğrenim içeriğinin sistemler arasında standartlara uygun olarak nasıl iletilebileceğini tanımlar. SCORM, XML üzerine kuruludur. [39] Öğrenme içeriğinin paketlenmesi ve dağıtılmasının, belirli tanımlar ile çerçevesini çizen güçlü bir modeldir. Bir başka deyişle içeriğin pakentlenmesi ve dağıtımını açıklayan belgeler topluluğudur.

Buna ek olarak, içeriklerin bir parçasının yada belli bir kısmının da herhangi bir değişiklik yapılmadan paylaşılması ve tekrar kullanılması mümkündür.

SCORM, Amerikan ordusu tarafından, dünyanın farklı yerlerindeki farklı platformlara sahip ordu personelini yetiştirme amacıyla ortaya atılmış bir fikrin sonucudur. Okullar ve Üniversitelerde kullanılmaya başlanması ise henüz yenidir.

SCORM’un en önemli getirisi paylaşılabilir öğrenme içeriğini desteklemesidir, bu şekilde aynı öğrenme içeriğinin farklı öğrenme yönetim sistemleri üzerinde, herhangi bir düzenleme gerekmeden kullanılması mümkün olmaktadır. Bunun sağlanması, standart Çalışma - zamanı Ortam Modeli ve kursların paketlenmesindeki kuralların iyi belirlenmiş olmasıyla mümkün olmaktadır.

Fethiyede Çadır Kampı...

19 Mayıs tatilini uzun zamandır yapmayı istediğim çadır kampı ile geçirdim.

Kamp yapacağımız yeri belirlerken tarihi ve turistik yerlere yakın, ne çok yakın, ne çok uzak bir yer olsun istedik ve Fethiyeyi seçtik. Kamp alanı için internetten bir araştırma yaptık ve uygun olan birkaç yerden, daha az kalabalık olacağını düşündüğümüz, sıcak su, elektrik ve kantin gibi seçenekleri de sunan Katrancı koyunu seçtik. Buranın fotoğrafları da çok iyi görünüyordu. Gitmeden 1 hafta önce telefonla kamp alanından sorumlu Mehmet Bey'i aradık ve gidip kalabileceğimizi öğrendik. Hemen otobüs biletlerini aldık ve götüreceğimiz malzemeleri hazırlamaya başladık:

-çadır
- dağcı çantası (80 lt), sırt çantası (25 lt), bel çantası
- -8 dereceye kadar koruyabilen bir uyku tulumu
- mat
- 1 lt lik bir termos
- boğazlı dağ ayakkabısı, spor yürüyüş ayakkabısı, terlik
- şort mayo, havlu
- kağıt ve ıslak mendil, tuvalet kağıdı, diş macunu, diş fırçası
- el feneri, şarj edilebilir piller
- radyo, mızıka
- çakmak, çakı, bıçak
- doğrama bıçağı, plastik bardak, çatal, tabak
- günlük kıyafetler (geceleri serin oluyor)
- sinek kovucu losyon
- detaylı fethiye haritası (tarihi yerleri de gösteriyor)



Birkaç ipucu
-------------
- yanınıza kuru yiyecek alın, hem kampta hem gezerken çok acıkabiliyorsunuz
- gezerken yedek giyecek ve çorap bulundurun
- Fethiyede Merkez Cami nin yanından civardaki tüm turistik ve tarihi yerlere minibüs bulabilirsiniz
- Kamp alanına dönmeden Merkez Cami nin yanındaki duraklara 300 mt uzaklıktaki Gima dan alışveriş yapmayı unutmayın.
- Kamp alanında ışıklandırma sorunu vardı, hatta sorun değil, ışıklandırma yoktu, zifiri karanlıkta çadırı bile bulmakta zorlandık. Bu nedenle yanınıza birkaç el feneri ve yetecek kadar pil alın(yada elektrikli aydınlatma taşıyın ama ben kullanmadım).
- Kamp alanında ateş yakabiliyorsunuz, etraftan çalı, çıra falan toplayabilir (ki biz oyle yaptık, başka bir keyifli) yada kantinden kömür, hatta mangal alabilirsiniz. Yalnız çalı, çıra toplama işini akşama bırakmayıp önceden hazırlarsanız az pişmiş yemeklerle idare etmek zorunda kalmazsınız.
- Fethiye merkeze gitmek için kamp sorumlusundan minibüs çağırmasını rica edebilirsiniz, bir telefon çağrısı ile anlaşıyor onlar kendi aralarında.

Fiyatlar uygun, hatta "her şey 5 YTL" gibi bir kabullenme oluştu bende, herşey 5 YTL ve katlari; minibüsler, yiyecek menüleri hatta bir galon boya bile 5 YTL.

Ubuntu'da swap olarak nasıl bir dosyayı ayarladım?

Ubuntuyu evdeki bilgisayarıma kurunca atlamak kaldığım ve eksik kalanlardan biri swap alanı ayırmak olmuştu. Ve bunun eksikliğini beta sürüm ubuntu dapper kullanırken hibernate yapamamakla yaşadım. Hibernate işlemi swap olmadığı için çalışmadığına dair bir hata veriyordu. Ben de hemen Ubuntu Wiki'de swap araştırması yaptım. Ve sonunda aradığım swap sıkça sorulan sorulara ulaştım. Burada swap hakkında ayrıntılı bilgi mevcut. Beni ilgilendiren kısmı daha fazla nasıl swap ekleneceği bölümüydü.

Aşağıdaki aşamaları uyguladıktan sonra (sanırım) benim de artık bir swap alanım oldu. Hibernate sorunu çözülecek mi bilmiyorum ama swapi olmayanlar veya arttırmak isteyenler için yaptığım aşamaları yazayım:
  1. İlk önce swap olarak kullanacağımız dosyayı istediğimiz boyutta (tercih edilen ram*2 oluyor genellikle) yaratmak
    sudo dd if=/dev/zero of=/mnt/1024Mb.swap bs=1M count=1024
    (/mnt/1024Mb.swap dosyasını 1Mb olan 1024 bloktan oluşturuyoruz. /dev/zero dosyasından okuyup /mnt/1024Mb.swap dosyasına yazıyoruz. Benim hafızam 512Mb olduğu için 1024Mb'lık swap ayarlıyorum)
  2. Daha sonra bu dosyası swap tipinde formatlıyoruz
    sudo mkswap /mnt/1024Mb.swap
    (mkswap Linux swap alanı ayarlamaya yaramaktadır)
  3. Bu alanı swap alanı olarak ayarlayalım.
    sudo swapon /mnt/1024Mb.swap
    (swapon komutu cihaz veya dosyaları swap alanı olarak ayarlamaya yarar. swapoff ile bu kullanımı kapatabilirsiniz)
  4. Ve bu işlemi otomatikleştirmek için fstab dosyasına yazalım
    sudo gedit /etc/fstab ile dosyayı değiştirmek için açalım, ve dosyaya aşağıdaki satırı ekleyelim
    /mnt/1024Mb.swap none swap sw 0 0
  5. İşlem tamamlandı. Denemek kaldı. Hibernate çalışırsa başarılı oldum demektir :)
Siz dosya konumunu, adını, boyutunu istediğiniz şekilde değiştirebilirsiniz. Tamamen sizin zevkinize kalmış :)

Blogger ve Kategoriler

GÜNCELLEME: Aşağıdaki yazıya Blogger güncellemesinden sonra ihtiyaç kalmamıştır. Yeni blogger'da etiket özelliği vardır.

Blogger'da henüz kategori desteği yok. Bu durumda ne yapılıyor diye biraz araştırınca kişilerin bu kategori sorununu http://del.icio.us ile çözdüklerini gördüm. Bulduğum site İngilizce, o zaman ben de yaptıklarımı Türkçe anlatayım, yapmak isteyen varsa faydalansın.

1. İlk olarak günlük için bir del.icio.us hesabı aldım.
2. Hesap alımında benden kurmamı istediği firefox eklentisini kurdum. (Mutlaka kurun çok işe yarıyor)
3. Daha sonra hesabı etkinleştirdikten sonra tüm postalara önceden düşünmüş olduğum kategorilere göre del.icio.us düğmelerinden üzerinde TAG (Etiket demek bu) yazana tıklayarak del.icio.us'a etiketli bir şekilde (etiketler Türkçe karakter içermiyor ve kategorileri temsil ediyor) ekledim.
4. Daha sonra günlüğümün "Template"inde sağdaki "side bar"'a kategori linklerini aşağıda gördüğünüz şekilde ekledim:
</MainOrArchivePage>

<h2 class="sidebar-title">Kategoriler</h2>

<ul>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Duyuru">Duyuru</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Genel">Genel</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Gezi">Gezi</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Ilginc">Ilginc</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Kurulum">Kurulum</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Linux">Linux</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Programlama">Programlama</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Teknoloji">Teknoloji</a></li>

<li><a href="http://del.icio.us/kodveus/Yasam">Yaşam</a></li>

<ul>
5. Ve günlüğün kategorileri hazır. İnsanlar için faydalı olmasını umuyorum. :)

RFID-Zapper

Bu aralar Mehmet ile birlikte bol bol RFID konusunda araştırma ve okuma işleri yapıyoruz. Tamamen teknik yoğunlaşmaya dayalı olan bu araştırma sonuçlarında bazen hiç alakasız yerlerde şuradaki gibi ilginç sitelerle de karşılaşıyorum. Bu sitede gerçekten ileride işe yarayabileceğini düşündüğüm RFID etiket (tag) yokedicisinden bahsedilmiş. RFID korkusundan kurtulmak için bir çözüm olabilir.

İşin etik boyutu ve RFID etiketlerinin durdurulması, etik dışı kullanım gibi konular için StopRFID siteside incelenebilir.

Blu-Ray ve HD-DVD Boykotu

İnternette dolaşırken daha önceden yeni teknolojiler olarak duymuş olduğum Blu-Ray ve HD-DVD hakkında şöyle bir boykot sitesiyle karşılaştım. Okuyunca her ne kadar daha çok Amerika ile ilgili olduğunu düşündüğüm saptamalar yapılmış olsa da gittikçe kafamızı karıştırmaya başlayan DRM (Sayısal Haklar Yönetimi :S) gibi bazı kavramlar konusunda çarpıcı uyarılar mevcut.

Java'nın lisansında değişiklikler

Şu blogta belirtildiği üzere Sun sonunda Java'nın GNU/Linux üzerinde yüklenmesine engel olan lisans problemini çözmüş. Böylece artık örneğin Ubuntu'da uğraştığımız Java'yı paket olarak hazırlayıp kurma işleminden kurtuluyoruz. Artık apt-get install sun-java5-jre diyerek rahatlıkla Java'nın son sürümünü kurabileceğiz.

Düzeltme : Fazla Mesai'de de bahsediliyor.

Eskimoların kar için gerçekten 100'den fazla kelimesi mi var?

Do Eskimos really have over a hundred words for snow?

Yahoo'ya sorunda böyle bir soruyla karşılaştım. Eskimolarda karı tarif etmek için 100'den fazla kelime olduğuna dair bir şehir efsanesi varmış. Hatta Phil James adında bir adam karı tarif eden 97 farklı eskimo terimi listelemiş. Bu terimler arasında çok farklı şeylerde var. Fakat Yahoo askta soruları cevaplayan kişiler bir süre sonra bunun şakacı birinin işi olduğunu çözmüşler. Bazı kelimeler doğru olamayacak kadar iyiymiş.

Neyse benim asıl takıldığım nokta http://ask.yahoo.com adresinin verdiği hizmette. Benim bildiğim Google'ın Answers isimli hizmetinde sorduğunuz sorulara sizin belirlediğiniz bir ücret karşılığı cevap bulunuyordu. Ancak gördüğüm kadarıyla Yahoo'nun hizmeti tamamen ücretsiz. Rekabetin gittikçe artması bizim gibi evrenin bilinmeyenlerini araştıran insanlar için gittikçe işe yarayan bir şey olmaya başladı. Bir de Türkiye'de Telekomla rekabet eden birşeyler çıksa da internetimiz imrendiğimiz Batı'nın hız seviyelerine ulaşsa ve milletçe daha fazla chat, daha fazla forum muhabbeti yapabilsek ne iyi olur değil mi?

Tomcat üzerinde servlet geliştirme

Java ile web programlamaya başlarken yapılan ilk işlerden biri Servlet öğrenmeye başlamaktır. Bunun için hemen işe Tomcat kurup basit bir örnekle başlamak gerekiyor. Bu yüzden bir örnekle Tomcat ve Servlet ilişkisini anlatayım dedim. Buradaki çalışma sadece başlamak isteyenler için bir çalışmadır. Daha gelişmiş ve daha iyi Web programları geliştirmek için daha ayrıntılı incelemeler, okumalar ve çalışmalar yapılması gerekiyor. JSP, Struts, Hibernate, Spring, JSF kavramları daha karmaşık ve gelişmiş web programlama için öğrenilmesi gereken kavramlar. Benim bu yazıyı yazmdaki amacım çok basit web programlarını bireysel olarak geliştirecek olanlara başlamak için bir şeyler göstermek. Daha fazlası için maalesef iyi bir ingilizce ve bol bol kaynak gerekmektedir. Kısa bir sürede uzman olmak kolay değildir.

Gelelim ne Servleti yapacağımıza, çok basit bir örnekle başlayalım. HTML sayfasında girilen iki sayıyı toplayıp ekrana yazan bir Servlet örneği yapalım.
HTML geliştirmeyi en azından HTML sayfası yapmayı bildiğinizi varsayıyorum. HTML içerisindeki form nesnelerinin ne anlama geldiğini, POST-GET aktarımlarının ne demek olduğunu da bildiğinizi varsayıyorum. Bilmiyorsanız araştırmanızı tavsiye ederim. Bu konuyla ilgili olarak web betik (script) dillerinde de bunların bilinmesi gerekliliğinden dolayı bu konuyla ilgili (örneğin nasıl bir sayaç yaparım veya nasıl bir ziyaretçi defteri yaparım) gibi konularda işin HTML kısmında bunları açıklayan Türkçe kaynaklar bulabilirsiniz.

Tamam bu kadar açıklama yeter. Gelelim yapmamız gerekenlere.


Bize bir uygulama sunucusu gerekiyor. Uygulama sunucusu ürettiğimiz servletleri koyup çalıştırıp sunmamız için gerekmektedir. Elbette bunların çok daha karmaşık görevleride vardır ama bize gereken yapacağımız servleti çalıştırmak. Bu kadar basit. O zaman hemen kuralım. Ben
Tomcat 5.028 Core çalıştırılabilir Windows dosyasını indirip bilgisayara kurdum. Karşınıza şifre soran bir yer çıkacaktır. Buraya ne yazdığınızı unutmayın. Bu şifre işinize ileride yarayacaktır. Eğer belirtilen portta başka bir uygulama çalıştırmıyorsanız bırakın olduğu gibi kalsın. Değiştirdiğiniz port sizin servletlere erişeceğiniz porttur.

Hemen HTML dosyamızı yaratalım ve erişebileceğimiz bir yere koyalım.
İlk önce C:\Program Files\Apache Software Foundation\Tomcat 5.0\webapps dizinine bir deneme dizini yaratıyoruz. Altınada WEB-INF dizini yaratıyoruz. Daha sonra deneme dizini altında aşağıda gösterdiğim index.html dosyasını yaratıyoruz. HTML Dosyası:
<form action="Topla" method="post">
Birinci Sayi:<input name="sayi1" type="text"><br>
İkinci Sayi:<input name="sayi2" type="text"><br>
<input type="submit">
</form>

Daha sonra bu dosyanın çalışıp çalışmadığını kontrol edelim: tarayıcımızı açıp adres çubuğuna http://localhost:8080/deneme girelim ve deneyelim. Buradaki 8080 yerine eğer değiştirdiyseniz portu girin. Eğer herhangi bir şey açılmazsa Tomcat kapalı olabilir. O yüzden Tomcat servisini başlatalım. Taskbar'da Tomcat'in ikonu var ona sağ tıklayarak Start Service ile başlatabilirsiniz. Öyle bir şey bulamazsanız Başlat->Programlar->Apache Tomcat 5.0->Configure Tomcat diyebilirsiniz. Açılan pencereden Tomcat'in çalışma şeklini belirleyebilir (Ben manual tercih ediyorum, kullanmıyorken boşuna çalışmasın) başlatıp kapatabilirsiniz.
Eğer herşey doğru çalısırsa şu aşağıdaki resmi görmeniz gerekiyor:
Bunun anlamı Tomcat'i doğru kurduk ve çalıştırabildik. Tomcat'i kurduk ve çalıştırdık şimdi ne yapacağız? Elbette bizim sorgulama düğmesine tıklandığı zaman cevap verecek olan Servletimizi yazacağız.

Servletimiz ne yapacak?
HTML Sayfasından gelen iki sayıyı okuyacak ve bu sayıları toplayıp ekrana yazacak.

Çalışacak olan Servlet şu şekildedir:
import java.io.*;
import javax.servlet.*;
import javax.servlet.http.*;

// Servletlerin hepsi HttpServlet nesnesinden turemelidir
// javax.servlet.* paketi C:\Program Files\Apache
// Software Foundation\Tomcat //5.0\common\lib dizini
// altinda servlet-api.jar kutuphanesidir.
// Bunu projelerin classpathine eklemek gerekli.

public class Topla extends HttpServlet {
// Form methodumuz post oldugu icin doPost metodunda karsiliyoruz
public void doPost(HttpServletRequest request, HttpServletResponse response)
throws ServletException, IOException {

try{
// request nesnesini formlardan gelen verileri okumak icin
// kullanabiliriz
// 1. Sayiyi okuyoruz formda verdigimiz name degerini aynen kullaniyoruz
int sayi1 = Integer.parseInt(request.getParameter("sayi1"));
// 1. Sayiyi okuyoruz formda verdigimiz name degerini aynen kullaniyoruz
int sayi2 = Integer.parseInt(request.getParameter("sayi2"));

int toplam = sayi1 + sayi2;

// response nesnesini cikti tipini vb. seyleri belirlemek icin
// kullaniriz
// Ciktimiz html tipinde olacak
response.setContentType("text/html");

// Ekrana yazmak icin out nesnesini kullaniyoruz
PrintWriter out = response.getWriter();
// Ekrana sonucu yazalim
out.println(sayi1 + "+" + sayi2 + "=" + toplam);
// yazma islemini bitirelim
out.flush();
out.close();
}catch(Exception e){
e.printStackTrace(response.getWriter());
}
}
}

Bu sınıfı doğru bir şekilde derledikten sonra oluşan Topla.class dosyasını daha önce oluşturmuş olduğumuz C:\Program Files\Apache Software Foundation\Tomcat 5.0\webapps\deneme\WEB-INF dizini altında oluşturduğumuz classes dizini altına kopyalıyoruz. Şimdi adres satırına http://localhost:8080/deneme/ girip HTML sayfasını açalım, sayıları girip sorgumuzu gönderelim. Sonuçta aşağıdaki sayfa gözükebilir:

Bunun anlamı Tomcat'in Servletimizi tanımamasıdır. Tanıtmak için WEB-INF dizinimizin altına web.xml dosyası oluşturup eklememiz gerekiyor. web.xml dosyası bizim Web uygulamamızın tanımlayıcısıdır. Onun içeriği aşağıdaki şekilde olmalıdır:
<?xml version="1.0" encoding="ISO-8859-1"?>
<!DOCTYPE web-app PUBLIC "-//Sun Microsystems, Inc.//DTD Web Application 2.3//EN" "http://java.sun.com/dtd/web-app_2_3.dtd">
<web-app>
<servlet>
<servlet-name>Topla</servlet-name>
<display-name>Topla</display-name>
<servlet-class>Topla</servlet-class>
</servlet>
<servlet-mapping>
<servlet-name>Topla</servlet-name>
<url-pattern>/Topla</url-pattern>
</servlet-mapping>
</web-app>

Bu dosyayı da yarattıktan sonra Tomcat Manager'dan (Kullanıcı adı ve şifreyi biliyorsunuz :) ) web uygulamamızı yeniden yükleyip Tomcat'in Servletimizi tanımasını sağlıyoruz. Aşağıdaki resimde başarılı giriş yaptığım Tomcat Manager var.

Herşey doğru çalıştıktan sonra Sorgulama yaptığımızda sayılar toplanıp ekrana basılacaktır. Aşağıda doğru çalışan uygulamanın resmi var:

Eğer yukarıdaki gibi bir doğru sonuç üreten uygulamanız olduysa tebrikler, ilk servletinizi başarıyla tamamladınız demektir. Darısı daha karmaşık işler yapabildiğiniz servletler yazmanıza.

Kaynaklar:Tomcat 5.0 Kullanıcı Belgesi
http://www.onjava.com/pub/a/onjava/2001/04/19/tomcat.html?page=1

Yeni Nesil RFID (Gen 2)

Tedarik zincirinde nesnelerin konumunun belirlenmesi ve takibi için RFID nin kullanım oranı artması bu teknolojinin çalışma yapısı ve kullandığı kaynaklar üzerinde odaklanılmasına neden olmuştur.

Bu doğrultuda atılan adımlardan sonuncusu, okuyucu ve etiketler arasındaki iletişimin nasıl sağlanacağını tanımlayan UHF protokolü için geliştirilen bir standart oldu. Bu ikinci nesil hava arayüzü protokolü genellikle “Gen 2” olarak bilinir ve elektronik ürün kodu (Electronic Product Code (EPC)) teknolojisinin yürütücülüğü ile bilinen standartlar organizasyonu EPCglobal firması ile anlaşmalı 60 firma tarafından geliştirilmiştir.

İkinci nesli (Gen2) önemli yapan birkaç unsur vardır. Birincisi, ortaya çıkarılabilecek RFID altyapı elemanlarının, dünya çapında birlikte kullanılabilirliğini de sağlayarak, temellerini oluşturur. Ayrıca şu an kullanılan “Class 0” ve “Class 1” okuyucu ve etiketlerle karşılaştırıldığında daha hızlı okuyabilme özelliği ve kısıtlara karşı daha az duyarlılık gibi işlevsel ilerlemeleri beraberinde getirir. Güvenlik kavramı da daha gelişmiş şifreleme teknolojileri, şifre koruma ve yetkilendirme ile yapılmaktadır.

RFID’nin Geleceği

Birçok alanda kullanılabilen RFID “tag”ları ve okuyucuların, mobil öğrenmenin temel taşlarından olan taşınabilir bilgisayarlar ve cep bilgisayarları ile birleştirilmesiyle, öğrenme sürecine çevresel farkındalık, uyarlanabilirlik ve tepki verebilme yeteneğinin de kazandırılabilmesi mümkün olacak ve öğrencilerin konum bilgilerine göre ayrı ayrı öğrenme içeriklerine ulaşabilmesi sağlanabilecektir.

Radio Frequency Identification (RFID) halen gelişmekte olan bir teknoloji olduğundan kullanım modelleri ve bütünleşik mimarisi sürekli değişmektedir. RFID hzlı bir şekilde geleceğe hazırlanmakta; teknolojik gelişmeler, endüstriyel standartlardaki gelişmeler ve bu alana yapılan yatırımlar da RFID yi parlak bir geleceğin beklediğini işaret etmektedir.

Birbiriyle uyumsuz RFID standartları bu teknolojinin daha yavaş büyümesine sebep olmaktadır. Çoğu öncü RFID üreticisi kendi sistemini farklı frekans ve protokollerle üretmektedir. Yinede hem ABD’de hem de Avrupa’da bazı kurumlar RFID kullanımı için standartlar geliştirmeye çalışmaktadır.

RFID kullanımında küresellik gözönünde bulundurulmalı, RFID veri yapısı standarlara uygun olmalıdır. Standartların kullanımı okuyucu ve etiketlerin fiyatlarını düşüreceği gibi yeni buluşlarında artmasını sağlayacaktır. Bugün RFID kullanılan en yaygın standart “electronic product code (EPC)” olarak bilinen elektronik ürün kodudur.

Bugün RFID çalışmaları yönünü, radyo vericilerinin daha iyi yayın yapmasını sağlayabilcek olan Nano teknoloji kullanmaya doğrultmuştur.

RFID teknolojisi, hücresel telefonlardan sonra en hızlı gelişecek kablosuz teknoloji olarak görülmektedir ve 2009 yılına kadar %120 lik bir artış beklenmektedir. RFID kullanımının yaygınlaşması için anahtar gereklilik 0.3-0.5 Dolar civarında olan tag fiyatlarının düşmesidir.Nano teknolojinin bu seviyeyi 0.05 Dolara kadar düşürmesi ve RFID’nin yaygın kullanımını sağlaması beklenmektedir.

RFID tagların bir çoğu bakır veya alüminyum antenler kullanmaktadır. Nano teknoloji üreticileri ise bu antenleri nano boyutlarda parçalardan oluşan mürekkep baskı kullanarak yapmayı başarmak için uğraşmaktadırlar. Kağıt üzerine antanler basmak dah hızlı ve ucuz üretim sağlayacaktır.

RFID taglarn maliyetinin yarısını üzerlerindeki çipler oluşturmaktadır, bu nedenle araştırmalar bu çip kullanım yönteminin nano boyutlarda çözülmesi üzerine çalışmaktadırlar.

RFID mikro çiplerin kapasite attırımı konusunda ise Micromem firması “magnetic RAM” veya MRAM üzerinde çalışmaktadır. MRAM, RFID teknolojisine büyük yenilikler ve fırsatlar getirecektir. Elektrik enerjisini saklamak mantığına dayalı varolan bilgisayar belleklerinin aksine, MRAM, nano boyutlardaki manyetik bit dizileri ile bilgiyi saklar. MRAM üzerine yazma işlemi, her bir bit’in manyetik kutuplarını değiştirerek yapılır ve bu değer elektrik gereksinimi duymadan saklanabilir.

Bunun yanında, “flash memory” olarak tabir edilen hafıza cihazlarının aksine MRAM ler radyasyona karşı da dirençlidirler. Bu özelliği ile MRAMlerin, havayolları ve askeri alanlar gibi yerlerde bulunabilen X- ışını uygulamalarında kullanılabilirlikleri daha yüksektir.

Gelecekteki nanoteknoloji uygulamaları, mürekkep tabanlı RFID devrelerini mümkün kılarak silikon çip gereksinimini ortadan kaldırabilecektir. Bunun en iyi örneği tamamen mürekkepten geliştirilen bir prototip olan “Organic ID” dir ve maliyeti 0.01 doların altındadır. Organic ID’nin 5-10 yıl arasında yaygınlaşması beklenmektedir.

RFID, insanların, taşıdıklarının veya satın aldıklarının uzaktan ve habersiz izlenebilmelerini sağlayabildiği için özel yaşamı tehdit unsuru olarak görülebilmektedir ve kullanım karşıtları da bulunmaktadır. Ancak geliştiriciler ikinci nesil RFID’nin bu konuları da dikkate alarak gerçekleştirildiğini söylemektedirler; yeni nesil RFID etiketleri istenildiğinde okunamaz veya bir daha kullanılamaz hale getirilebilmektedirler.

RFID teknolojisi, konum bilgisinin kullanılması yoluyla öğrenme içeriğinin tek birey için uyarlanarak öğrenmenin daha etkin yapılabilmesini sağlayacak, dolayısıyla öğrenme sürecinin verimliliğini arttıracaktır.


Kaynaklar:

http://www-128.ibm.com/developerworks/wireless/library/wi-rfid/ http://tech.monstersandcritics.com/news/article_1006608.php/Nano_World_Nano_will_boost_RFID_tags



Mobil Cihazlar için Programlama Yöntemleri

MOBiL CiHAZLAR iÇiN PROGRAMLAMA YÖNTEMLERi
Mobil cihazlardaki kısıtlılıklar, uygulama geliştirme yöntemlerinizi değiştirmenizi gerektirir. Burada kullanılabilecek genel programlama yaklaşımları vardır.

Uygun Programlama Dili
Burada yapacağınız seçim hedefinize yönelik olarak Java, C/C++ gibi dillerden biri olabilir. İşlemci hızı ve bellek kapasitesi gibi etkenler bu şeçimde belirleyici olabilir.

İşlem Yükünü Sunucu Tarafına Kaydırın
Zayıf istemci Web uygulaması geliştirme sürecine benzer olarak uygulamanın ana elemanları ve işlem yükü sunucu tarafında olacak şekilde bir tasarım gerçekleştirilmeyi tercih edin.

Uygulamayı Basitleştirin
Mümkün olan tüm yükü sunucu tarafına taşıdıktan sonraki adım uygulamanın basitleştirilmesidir. Bu adım en iyi uygulama tasarımı sırasında yapılır ve geliştirme sırasında zaman açısından büyük kazanç sağlar. En kolay ve açık basitleştirme gereksiz özelliklerin uygulamada bulundurulmamasıdır.

Daha Küçük Uygulamalar Geliştirin
Yapılabilecek bir sonraki adım daha küçük uygulamalar geliştirmektir. Daha küçük bir uygulama, cihaz üzerinde daha az bellek alanı kaplayacaktır, kurulması ve başlatılması da daha az vakit alacaktır. Kablosuz ağlar üzerinden indirilip çalıştırılan uygulamalar için de boyutun küçük olması olumlu olacaktır.

Çalışma Zamanında Daha Az Bellek Kullanın
Küçük cihazların çalışma zamanı bellek kapasiteleri çok kısıtlı olabilir; bazen bu kısıtlar açık da olmayabilir. Örneğin Palm işletim sistemi iki tür bellek tanımlar: dinamik ve depo. Dinamik bellek uygulama uygulamanın çalışma zamanı verisini saklar. Depo bellek ise yazmaya karşı korumalıdır ve kalıcıdır.

Nesnel Olmayan Tipler Kullanın
Kullanılan her nesneye çalışma zamanı belleğinden yeterli alan ayrılır. Bu nedenle tanımlanan her nesne uygulamanın performansını etkileyeceği gibi gereksinim duyduğu bellek alanını da belirleyen bir etken olacaktır. Bu nedenle mümkün olan yerlerden int ve bool gibi nesnel olmayan tipler kullanılması daha iyi olacaktır.

Bellek Temizleyiciye (Garbage Collector) Güvenmeyin
Geliştirme yaparken kullandığınız değişkenleri, işleri bittiğinde boşaltın ve serbest bırakın. Programlama dillerinin getirdiği “garbage collection” özelliği bu işi belli aralıklarla sizin için yapacak olsa da, en iyi sonuç kendi yazdığınız kodun içerisinde kendi değişkenlerinizi kendinizin boşaltması ile alınacaktır.

“Lazy Instantiation” Kullanın
Nesneleri sadece ihtiyacınız olduğu zaman yaratıp işiniz bittiğinde serbest bırakırsanız, bellekten kullanacağınız alan daha verimli kullanılmış olacaktır; bu teknik "lazy instantiation" olarak bilinir. Örneğin:

public class LazyClass {
private Vector v;
public Vector getVector(){
if( v == null ) v = new Vector();
return v;
}
}

Kaynakları Bırakın
Küçük cihazlar veya masaüstü sistemleri için geliştirilen uygulamalarda, kullanılan veritabanı bağlantıları, ağ bağlantıları, dosyalar gibi kaynakların serbest bırakılması verimli kullanımı arttıracaktır.

Nesneleri Tekrar Kullanın
Nesneleri tekrar tekrar yaratmak yerine tekrar kullanmak da bir başka yöntem olabilir. Kullanacağınız nesneleri ilklemek ve sonlandırmak için metodlar yaratın ve bu metodları kullanarak bellek kontrolünü sağlayın.

public class ObjHolder
{
private Object _value;

public ObjHolder( Object value )
{
_value = value;
}
public Object getValue()
{
return _value;
}
}

Bu koda ilkleme ve sonlandırma metodlarını eklersek:

private void initialize( Object value )
{
_value = value;
}
private void deinitialize()
{
_value = null;
}

İlkleme metodunu da sınıfın oluşturucu metodu içerisinde çağırabiliriz:

private ObjHolder( Object value )
{
initialize( value );
}

Gereksiz Hata Yakalama Kontrollerini Kaldırın
Hata (Exception) yakalama kontrolleri bazen gereksiz kullanılır ve bu kontroller koda ve derleyiciye ek iş yükü getirir. Uygulamaların bu tür kontrollerden mümkün olduğunca arındırılması daha iyi olacaktır.

Kodlarken Performans Kriterini Gözönünde Bulundurun
Programınızı geliştirirken performans arttırma düşüncesini her zaman gözönünde bulundurun. Bunun için kodlama pratiklerini anlatan kitaplar okuyabilir, veya derleyicinin sunduğu iyileştirme seçeneklerinden faydalanabilirsiniz.

Yerel Değişkenler Kullanın
Sınıflara ulaşmak, yerel değişkenlere ulaşmaktan genellikle daha zordur. Örneğin aynı sınıfı bir döngü içerisinde kullanmak yerine yerel bir değişken tanımlamak daha uygun olacaktır.

İş Parçacıkları Kullanın
Kullanabileceğiniz yerlerde iş parçacıkları kullanarak getirilerinden yararlanmaya çalışın.

Kaynaklar
-Programming Strategies for Small Devices

Java Logosu

Java değişik bir şey başlatmış. Şu soruları cevaplayıp "Java Get Powered" logosunu kullanmaya hak kazanıyorsunuz. Sorular kolay. Asıl mesele logoyu almak için üye olmanızda ve logoyu koyacağınız web sitesini belirlemede. Hak kazandığım bu logoyu sağ tarafta görebilirsiniz.

Kod Yazı (Summer of code)

Google blogunda dolaşırken (yapacak başka işim yok :) ) karşıma google code site bağı geldi. Ben de bir bakayım nelerle uğraşıyorlar dedim. Biraz incelemeden sonra Summer of Code ile karşılaştım. Öğrenci kelimesi geçince ben de tam zamanlı öğrenciliğime devam ettiğim için ilgimi çekti. Biraz okuyup sıkça sorulan sorulara göz atıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. İnceledikçe güzel bir şey olduğunu algılamaya başladım. Özetle açık kaynak projesi geliştirmek için danışman (mentor) firmalar buluyorlar, daha sonra öğrenci kayıtlarını alıyorlar ve öğrencilerin proje önerilerini bekliyorlar. Beğendikleri (tabi danışmanın da beğenmesi gerekiyor herhalde) projeleri kabul ediyorlar. Öğrenciler projeyi başarıyla tamamlayınca öğrenciye 4500$ para veriyorlar. 500$ da danışman firma kazanıyor. Katılsam mı acaba diye düşünmeye başladım. Ama son tarih 8 Mayıs 2006 hemen karar verip kafamda bir proje oluşturmam gerekebilir. Gerçi eğer projeyi öğrenciyi uygun bulup kendileri atıyorlarsa daha kolay olabilir. Emin değilim ama bu blogu takip edenler varsa onları haberdar edeyim diye hemen bilgilerimi aktardım.

Google Europe Code Jam ve Milliyet Hatası


Bu gazeteler konuyu iyice araştırmadan neden haber yaparlar bilmiyorum. Bazen öyle gereksiz hatalarla karşılaşıyor ki insan.

Bugün milliyet'in internet gazetesinde Google'dan 50 bin YTL ödüllü yarışma başlıklı haberle karşılaştım. Bana da haberi okumadan bir kaç dakika önce Google Code Jam adı verilen (Milliyet ne güzel çevirmiş Şifre Sıkışıklığı :S) yarışma bilgileri gelmişti. Ve milliyetteki haberi görünce hayret dedim, milliyet bunu neden haber yapıyor acaba? Türkiye içerisinde TopCoder yarışmalarına ilgi duyan pek az insan olduğunu düşündüğüm için şaşırdım. Ama haberi okudukça şaşkınlığım daha da arttı. Çeviriyi birebir yapmışsın neyse de iyice incelemeden neden haber yaparsın? Gerçekte bu yarışma "Programlama" yarışmasıdır, ancak dikkat edilirse haberin bir yerinde en zor şifreleri çözmekten bahsediliyor. Ki bu şifre çözme konusu bambaşka bir konudur. Ben geçen seneki google code jam'e katılmış biri olarak yarışmada şifre çözmedim. Algoritmik çözümler üretmeye çalıştım. Neyse dedik, olabilir uzman yardımı almadan reklam mahiyetinde bir haber vermişler. Okumaya devam ettik ve en son da daha fazla bilgi alacağımız ve kaydolacağımız yere yönlendirme var, ancak bağ verilmemiş. Bağı verseler de reklam tam yerine otursa değil mi?

Neyse aklımdakileri yazayım dedim, içimde kalmasın. Hazır bahsetmişken katılacağımı belirteyim (Eğer geçen ki topcoder yarışması gibi unutmazsam :D ). Katılacaklara, topcoder'a üye olmayanlara bilgilenme için Google Code Jam Europe adresini vereyim dedim. Belki faydamız dokunur. Türkiye'den bir programcının Dublin'de yarışması ne kadar gurur verici olur değil mi?

Katılacaklara başarılar diliyorum.

Google Yolları

Google üzerinde The Da Vinci Code Quest on Google oyununda takılırken yepyeni bir (bana göre tabi ki) bir google hizmetiyle karşılaştım. Google SMS . İnanılmaz bir şey gerçekleştirmişler. Gerçi kendileri (google firması) bu hizmeti mobil servis olarak düşünmüşler ancak benim gibi google bağımlısı kişilerinde işine yarıyor. Açıkçası şu oyun yeni google özellikleri öğrenmemde çok işe yaradı, reklam ancak bu kadar iyi olabilir diyorum.

Diğer google haberim şu blog ile ilgili. Google firması haritaları ve yerel bilgileri (uydu falan) güncellemiş. Ayrıca iki yeni yaklaştırma seçeneği eklemiş. İnsan tırsıyor açıkçası, bu kadar yakından insanların en ufak hareketini takip eder bunlar diye, Big Brother sendromu iyice ayyuka çıkacak diye. Neyse ben asıl konuma döneyim, ben acaba oturduğum apartmanı bulabilirmiyim diye bir inceleme yaptım. İzmir'i haritada arattım. Ve evet, İzmir daha yeterince ayrıntılı olarak desteklenmiyormuş. Şimdilik yabancı gözlerden uzak bir şekilde yaşamımıza devam edebiliriz. (İzmir'in bir görüntüsü için) (Bu arada körfez yukarıdan daha güzel gözüküyor sanki :S )