Kum kullanılarak çizilen resimlerden bahsedecektim bugün (http://www.sandfantasy.com/). Sonra, belki, kumdan kale yapımına değinir; bir zamanlar Kumdan Kaleler adında güzel müzik yapan bir grup olduğunu söylerdim. Sonra da kumla yapılan sanat eserlerine örnek olarak; istiridyelerin, kumların üzerini salgıyla sararak ürettikleri inciyi anlatırdım.
Ama kumdan değil, havadan "su"dan bahsedeceğim bugün. Tam da Dünya Su Forumu'nun İstanbul'da yapılacağı şu günlerde elimizi göğsümüzün soluna koyup düşünmemiz gerek çünkü. Tam da yerel yönetim seçimleri öncesi, bir an oturup düşünmemiz gerek çünkü. Yaşamımızı birebir ilgilendiren bir konu bu çünkü. Yaşamımızı birebir ilgilendiren dedim, yanlış dedim: yaşamın kendisi bu: Su yaşamdır çünkü...
Daha dün, çocukluğumuzda , her çeşmeden kana kana su içtiğimizi hatırlıyorum. "Terli terli su içmememiz" tembihlense de oynadıktan sonra gidip musluktan doya doya su içmeyi hiçbir şeye değişmezdik. Terli terli içince daha tatlı oluyordu sanki..İçmekle kalmaz "su"lu şakalar yapardık. O zamanlar suyun şişelere sığdırılamayacak kadar değerli olduğunu bilmiyorduk.
Oysa birileri suya değer biçmekle uğraşıyordu; insanların hiçbir şekilde vaz geçemeyeceği suya değer biçerek, ondan para kazanılabileceğini düşünüyordu.
Alınıp satılabilecek, parası olanın yararlanabileceği bir "şey" durumuna getirmek için çok bilinen bir yöntem vardır: insanların o "şey"i algılayışını değiştirmek. Örneğin eğitim herkes için bir hak iken, toplumsal olarak ve devlet için insanları eğitmek ihtiyaç iken; önce eğitimin toplumsal bir olgu değil bireysel bir yararlanma olduğu anlatıldı insanlara. O yüzden harç verilmeliydi, parası olan okumalıydı.
Su için de geçerli bu. Hep temel insan hakkı olarak görülen suyun algılanışını değiştirmek için ilk olarak 1992 yılında Dublin'de "Su ve Çevre" konulu bir uluslararası konferansta, su, "ekonomik bir mal" olarak kabul edildi. Aynı yıl Birleşmiş Milletler'in Rio'da yaptığı Yeryüzü Zirvesinin "Çevre ve Kalkınma" konulu konferansında da su, "eko-sistemin bir parçası, doğal bir kaynak ve sosyal ve ekonomik bir mal" olarak tanımlandı. Buralardan çıkan düşünceyi benimseyen 300'e yakın kuruluş şimdi Dünya Su Konseyi diye anılıyor. Bu konsey içinde Dünya Bankası'nın yanısıra kalkınma bankaları, uluslararası şirketler ve kurumlar bulunuyor. İşte, Dünya Su Forumu'nu üç yılda bir bu konsey düzenliyor. Peki neden bu seferki Türkiye'de? Konsey neden İstanbul'u seçti?
Bundan sonrası beni ve bu blogu aşıyor. Ama merak edenlere iki site önerebilirim:
http://suplatformu.net
http://www.supolitik.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder