Ulusal Yazılım Mühendisliği Sempozyumu

Üç gündür yoğun bir şekilde Ulusal Yazılım Mühendisliği Sempozyumunda vakit geçiriyordum. Özetle üç gündür Ankara'daydım. Kabul edilmiş bir bildirim (bildiri metni, sunum) vardı. Bu bildiri vesilesiyle ulusal bir sempozyumu uzun süreli izleme olanağına sahip oldum. Sempozyumdaki konular her ne kadar benim asıl çalıştığım alandan uzak olsa da farklı çalışmaları görmem açısından faydalı oldu. Türkiye'deki yazılım mühendisliği çalışmalarını (hem akademik hem de endüstrideki çalışmaları) gözlemleme şansına ulaştım. 

Sempozyumla ilgili diğer önemli bir konu ise sempozyumun sonunda tartışmaya açılan ve 4 profesör ve Meltem'in konuşmacı olarak katıldığı "Bilgi ve Bilişim Politikaları" konulu panel bilgilenme açısından yararlandığım önemli bir paneldi. Umarım kısa sürede panelin sonuç bildirgesi çıkarılır.

Bağlantılar : http://www.uyms.org.tr/

480+ adet açık kaynak uygulama

480'den fazla açık kaynak uygulamasını barındıran bir liste derlenmiş. Listede çok çeşitli uygulamalara bağlantılar bulabilirsiniz. Mesela UML ile ilgili dört adet uygulamayı (ArgoUML, Gaphor, Dia, Violet) listede görebilirsiniz.

Devlet Tiyatroları

2007'de sadece 1 defa gidebildik tiyatroya. Oda sezonun son oyunu "7. köpek"ti. Çok güzel bir oyundu. Şimdi yeniden başlıyor devlet tiyatroları.

1 Ekimde sahneler açılıyor. Ankara'da ilk oyun 2 Ekimde, İzmirde ise 16 Ekimde. Biletler bir-iki hafta öncesinden tükeniyor. Gitmek isterseniz, online bilet sistemine üye olup buradan bilet alabilirsiniz.

İzmirdeki oyunlar:
SİMAVNALI ŞEYH BEDRETTİN
BAHAR NOKTASI
DÜĞÜN ŞARKISI

Ankaradaki oyunlar:
KISASA KISAS
AŞK-I MEMNU
TEK KİŞİLİK ŞEHİR
BİR MAHALLE Kİ
KAYIPLAR

Altyazı avcısı

Altyazı arama işlemini kolaylaştıran bir yazılım varmış, denemek isteyenler için: Altyazı Avcısı 1.24

Musopen

Ücretsiz, kamu malı klasik müzikleri yayınlayan musopen sitesini duymamış olanlar için duyuruyorum. Müzikleri mp3 olarak indirebiliyorsunuz. Ve ben başaramasam da sanırım müziklerin notalarını indirebiliyorsunuz. Ayrıca siteye dilerseniz müzik ekleyebiliyorsunuz. Elbette müziklerin kamu malı klasik müzikler olması gerekiyor.

300 yazı

Bir buçuk yıl boyunca elimizden geldiğince paylaşmaya çalıştık, yazdık bildiğimizi ve öğrendiğimizi. Bu yazı ile 300. yazımızı yazmış oluyoruz. Bu günlüğe katkıda bulunan insanlar olarak, yazdıklarımızın birilerine faydası olmuş olduğunu umuyoruz; olamadıysa bile kendi aramızda paylaşıyoruz ve çok keyif alıyoruz :)

Bildiğini, öğrendiğini, gördüğünü, dinlediğini ve gezdiğini paylaşmak isteyenleri aramızda görmek isteriz.

Araştır, öğren, "Kod"la, paylaş, tartış ve geliştir kendi "Us"unu. Varol böylece....

Kod ve Us

Uçurtmayı vurmasınlar




Uçurtmayı vurmasınlar filmini küçükken (ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum) izlemiştim. Aklımda fazla bir sahnesi kalmamış. Düşününce gelen tek sahne Barış'ın ve İnci'nin havaya bakması geliyor aklıma, belki de bu afişte olan bir sahnedir bilmiyorum, ama işte film hakkında bu kadar az şey hatırlarken bu film sürekli olarak -adının güzelliğinden olsa gerek- hep aklımda olan bir filmdi. Az önce Cine 5 kanalında filme rastgeldim. Bir süre izledim, ama başından izlemem gerektiğine karar verip bıraktım izlemeyi ve hemen gelip bu yazıyı yazmaya başladım. Bu film gerçekten güzel bir film. Barış'ın gözünden hapishaneyi görüyoruz, siyasi mahkumları, çabalarını ve diğer mahkumların bu siyasi mahkumlara (düşünce suçlularına) bakışını görüyoruz. Ya aslında izlemek gerekiyor. Anlatamıyorum izlerken yaşattığı duyguları )-:

Bağlantılar:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ucurtmayi+vurmasinlar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Uçurtmayı_Vurmasınlar

Fiber kablolar

Dün vinç ile yapılan bir kazı sırasında 400 mt lik single mode fiber kablomuzu kopardılar. Uzun mesafe olduğu için single mod kullanılmıştı burada ve bu da maliyeti daha yüksek olan bir kablo. Neden böyle olduğuna baktım, merak ederseniz aşağıda anlatılmış:

---
Fiber’in iç yapısı :

Optik Fiber en az iki bölgeden oluşur. Günümüzde kullanılan fiber’ler en az üç bölgeden oluşmaktadır. Bunlar Core (Çekirdek), Clad (Kabuk) ve Coating (Kaplama)
1-Core (Çekirdek) : Core merkez bölgedir ve ışıgın yolculuk ettiği bölge burasıdır. Su borusunun içindeki hareket eden suya benzetebiliriz.
2-Clad (Kabuk): Clad ise ışığın yalnız hareket etmesini ve dış ortama sızmamasını sağlar. Kısacası yolculuk eden ışığı çevresel etkenlerden korur veya yalıtımını sağlar. İkinci görevi ise fiber’ın boyutunu arttırır ve böylelikle fiber’ın dayanıklılığını ve kullanım kolaylığını arttırır.
3-Coating( Kaplama) : Coating veya bir diğer adıyla buffer coating en dış yüzeydir ve Kimyasal ve mekanik zararlardan koruyan en dış tabakadır.

Optik Fiber’ın tipleri Avantaj ve Dezavantajları:

İki tip Optik Fiber vardır. Single Mode Fiber ve Multi Mode Fiber.

a-Single Mode Fiber : Yolculuk eden ışığın tümü tek bir yol üzerinde hareket eder. En yüksek kapasitedeki bilgi multimode fiberden daha iyi iletirler. Çünkü sinyalin yayılması ve clad’a çarparak ilerlemesi yoktur.
b-Multi Mode Fiber : Yolculuk eden ışık çoklu yol üzerinden hareket eder. Data alma ve gönderme single mode fiber’a göre daha yavaş ve kısa mesafelidir.
------------
Kaynak: http://www.bilgiportal.com/v1/idx/35/1725/Network/makale/Fiber-Optik-Nedir-Hakknda-Ksa-Bir-Bilgi.html

Helldorado - A Drinking Song

Keyifli bir şarkı dinlemek ister misiniz?

Helldorado - A Drinking Song


Yeni dinledim, diğer şarkılarına da bakmak lazım...

MEB

Türkiye'de üniversitelerin Özgür/Açık Kaynak yazılım kullanması gerektiği hakkında bir yazı planı yaparken (gerçi yazının sadece başlığını hazırlamıştım) fazlamesai.net'te okuduğum son haber olayı çok güzel özetledi. Çoğu bağımsızlaşmaya çalışan ülkenin özgür/açık kaynak yazılıma yöneldiği günümüzde Türkiye'nin tersine gitmesi hoş değil.

Hafta sonu

Cumartesi günü Libertarias'ı izledim. İspanya iç savaşına aşırı derecede ilgi duyduğum ve üniversiteye yeni başladığım dönemlerde film festivaline İzmir'e geldiğinde gitmeyi başaramadığım (Land and Freedom (Ülke ve Özgürlük)'ı böyle bir festivalde izlemiştim (-: ) ama giden arkadaşımın tavsiyesi aklımdan hiç çıkmayan bir film olduğu için sonunda izlediğime sevindim. İspanya iç savaşı hakkında yapılmış ve konusu kadın hakları olan önemli filmlerden bence. Sonu elbette İspanya iç savaşı gibi bitiyor. Pazar günü Çağatayca günlüğünde adını gördüğüm London to Brighton filmini izledim. Konu oldukça sinir bozucu. Sonu beklediğim gibi bitmedi. Ama film etkileyiciydi. Fazla söze gerek yok. Daha önce Lilja 4 ever ile aynı etkiyi yarattı bende. 

Küçükkuyu ve Assos

Aman gitmeyin. Herkes giderse böyle güzel kalmayacaktır çünkü Küçükkuyu. Hemen yanıbaşındaki Altınoluk'un binalarla dolmuş tepelerini, deniz kıyısını görünce umutsuzduk Küçükkuyu'da böyledir heralde dedik ama yanıldık. Sevindik yanıldığımıza; az yerleşimi, kendi halinde insanları ile sakin, kafanızı dinlemeniz için çok iyi bir yer.

Kaldığımız yer, Gürel Motel; çok güzel bir bahçesi var. Sabah erken saatte sessiz ve tertemiz bir havası oluyor. İşleteni ve çalışanların ilgisi ile burda kalmaktan çok keyif aldık.

Küçükkuyu'nun merkezinde birkaç büyük market var. Ancak otele yakınlardaki alışveriş yapılabilecek tek yer; plastik toplar ve değişik şekerlerde satan eski bakkalardan biriydi. Ama ne isterseniz var bu bakkalda. Biraz ilerde manav ve kasap da bulabilirsiniz. Buradan aldıklarımızı, otelin mangallarında güzelce pişirip yedik.

Bir diğer yemek keyfi de limanda bulabileceğiniz balık lokantaları olacak. Ayvalık Alibey Adası limanına çok benziyor burası. Balık ile birlikte ve salatanıza mutlaka zeytinyağı isteyin, beğeneceksiniz. Liman civarındaki birkaç zeytinyağı dükkanından eviniz için alışveriş yapabilirsiniz.

Otel civarında gezerken, arada motoru ile börek satan adamı yakalarsanız, kır pidesi almayı unutmayın.

Asoss'a gitmeyi düşünürseniz ve aracınız yoksa, tecrübemiz, küçükkuyunun içine kadar (25 dk) yürümeniz ve saat başı kalkan minibüslerin kalktığı yerden binmeniz. Yol üstünde bekleyerek olmuyor, kaçırıyorsunuz :(

Asoss yolu biraz dönemeçli, mide bulantınız varsa bilginiz olsun. sandalet ile gitmeyin, yürümek zorlaşıyor.

Alternatif yaşam
günlüğünde pek çok defa konusu geçen imeceevi de küçükkuyu'ya 20 km mesafede. Vakit bulamadığımız için bu defa ziyaret edemedik ama Murat ziyaret etmiş ve izlenimlerini yazmıştı.

Kuzey ege akdenizden biraz farklı, ama yinede güzel.

Kendinize özgü GNU/Linux CD'si

Kendi seçimlerinizle canlı (live) bir GNU/Linux sistemi oluşturabilmeniz için bir servis sunulmuş. Oluşturulan iso'yu bir cd'ye yakarak, özel GNU/Linux canlı olarak kullanabiliyorsunuz.

Kaynak :Pick and choose packages to create your own custom Linux distribution

Havai Fişek

Eski güzelliğini kaybetti havai fişekler benim için. Küçükken, oldukça küçükken havai fişek izlemek büyük bir eğlenceydi. Ancak televizyonlarda görebildiğim birşeydi. Biraz büyüyünce yılda bir yılbaşı kutlamalarında görmeye başladım. Artık eşşek kadar olunca (iyice büyüyünce) heryerde görmeye başlayınca bir bıkkınlık geldi. Antakya'ya gidiyorum, küçük bir şehirdir güya, her akşam neredeyse bir havai fişekli kutlama, düğün. İzmir'de de farklı değil ki. Her yerde, her düğünde havai fişek. Duyduklarıma göre bu çevreye oldukça zararlıymış, ozon tabakasına zarar veriyormuş. En komiği geçenlerde bir düğünde bu havai fişeklerin ilk patlatılanları yere erken düşünce, düştükleri yerdeki otları tutuşturmuş, itfaiye gelip söndürmüş. Bu kadar zarar verebiliyor. Peki nedir bu güzelim Gandalf oyuncaklarından, çocukların her seferinde durup izlediği havai fişeklerden bu kadar istedikleri? Az olsun ama öz olsun değil mi?

Bunları yazarken çocukluğumda çok seyrek geçen uçakları, helikopterleri izleme alışkanlığım geldi aklıma. Büyük şehire gelene kadar her uçak sesi duyduğumda yukarı bakardım. Büyük şehirde ilk başlarda da, alışana kadar yukarı bakmaya devam ettim. Geçenlerde İzmir'in kurtuluşu kutlamalarında farkettim ki arada sırada uçak sesi duyunca, dayanamayıp yukarıya bakıyorum. Ama diğer farkettiğim önemli bir başka şey ise, büyük şehirde yaşamalarına rağmen çocukların uçak ve helikopterler için yukarıya bakmaları oldu. Aslında alışkanlık değilmiş benim bakmamaya başlamam, büyümekmiş.

RFID Eurasia 2007 İzlenimleri

"The Marmara" otelinin kapısından girdim. Girişte sağdaki
görevliye RFID konferansı için nereye gitmeliyim diye sordum.
Yukarı katta sol taraftaki kayıt masasına yönlendirdi beni. Masaya
ulaşıp zaten kaydımı yaptırdığın için hazırlanmış olan boyun askımı
(isminin ve üniversitenin yazdığı) aldım. Lütfen konferans için T
katına çıkın dediler ve kafam karıştı. Hemen bir merdiven veya
asansör aradım. Asansöre binince L katında olduğunmu gördüm. T
kat düğmesine basıp asansörle çıktım. (Sonradan L'nin Lobi, T'nin teras olduğu
anlaşılıyor :) ) Kata girer girmez karşıdaki kayıt masasından bu sefer
konferans çanta ve eşantiyonlarını alıp, davetli konuşmacıların
konuştuğu salonun kapısı civarında dolaşmaya başladım. İçeri şöyle
bir bakıp acaba etrafta salondan başka oturacak yer var mı diye merak
ettim. E haliyle yok. Bari salona gireyim dedim ama boşlukların
serpiştirilmiş olması nedeniyle cesaret edip birinden yol isteyip
oturamadım :) Sadece bir konuşmacıyı dikkatli dinledim. Kansas
Üniversitesinden gelen akademisyeni (dekan falandı herhalde :S ). RFID
ve akademi hakkında bir şeyler anlattı. Ama nedense bana Kansas
üniversitesini tanıtıyormuş gibi geldi :S

Konuşmalardan sıkıldığım için dışarı çıkıp kahve içmek istedim ama
11:15'teki araya kadar kimseye içecek vermiyorlar. Ara verilince de
demin vermediniz ben de şimdi içmiyorum dedim. Kendi kendime gelin
güvey oldum yani :) Kahveleri içtikten sonra bari hemen içerden
yer bulayım düşüncesiyle içeri girip oturdum. Bu sefer Stanford'tan
Özalp Özer ve Marks&Spencer'dan birini dinledim, aklımda pek bir
şey kalmadı :S . Ne de olsa sen araştırmacı kimliğimle katıldığıma
inanıyorum. Ticari kaygılar ilgilendirmiyor :D

Sabah izlenimlerim bunlar. Açıkçası katılımcılar çoğunlukla
şirketlerden gelenlermiş gibi geldi bana. Kafayı sıfıra vurmuş takım
elbiseliler desem :) anlarsın ;)

Öğle yemeği çok meşakkatliydi benim için. Açık büfe yemek, değişik
yemekler var ama oturacak yerler gene serpiştirilmiş olduğu için
cesaret edip birine burası boş mu acaba diye sorabilmek için bayağı
dolaştım :) Sonunda oturdum yedim yemeğimi. Elbette üstüne de
hayatımda ilk defa 4 değişik tatlıyı birden yedim
(Profiterol-Baklava-Kazandibi
-Tel Kadayıf). Yemekten sonra hemen
terasın bir üst katındaki sunumu yapacağım salona gittim. Sunum
tavsiyelerinde okuduğum erkenden orada olun sözüne bağlı kaldım ve ilk
giden ben oldum :) Daha sonra katılımcılar gelmeye başladı. Oturum
başkanı Dr. V.D. (kendisine kısaca DVD diyebileceğimizi söyledi)
geldikten sonra bilgileri verip kurulan bilgisayar sistemine sunumu
yükledim. Ve tüm sunum yapacaklar gelince, sadece 3 sunumun
yapılacağını ilk sıranın da bende olduğunu öğrenmiş oldum.

Sunuma başlamak biraz zor oldu, önce kendimden bahsettim ne yaptığımı
ne ile uğraştığımı falan anlattım. Sonra sunuma başladım. Sunum
açıkçası konuya hakimiyetim az olduğu için o kadar iyi değildi, ama
yine de bir şeyler anlatabildim :) Sunum için n çok dikkatimi çeken
insanların saatlere dikkat etmemesiydi. Benim en çok kızdığım
şeylerden biri bu oldu. Sunumda bir kaç slayt kalmışken 5-6 kişi
birden kapıdan girdi. Daha önce de teker teker girenler oluyordu ama
bunlar girince gürültü oldu ben de iyice yerleşene kadar bekledim
bunları :) Ve zaten sunum hemen bitti. Daha önce düşündüğüm gibi can
alıcı soruyu - kimse soru sormadığı için - oturum başkanı Dr. V.D.
sordu. "Makale başlığınızda AI kelimesi geçiyor ama sunumda pek
bahsetmemişsiniz?" Ben de AI bilgimi konuşturdum ve az bir politika
yaparak henüz çalışmaların devam ettiğini, bitirmediğimiz için sunuma
almamaya karar verdiğimizi, ancak ban ve authentication mekanizmaları
için zeki bir sistem (uzman sistem tabanlı) oluşturmayı planladığımızı
söyledim. Ne kadar tatmin edici oldu bilmiyorum.

Benim sunum bitince rahatladım ve oturdum. Benden sonra Koreliler
sunum yaptı. Hayatımda bu kadar kötü bir sunum deneyimim olmamıştı :)
İngilizce konuşuyordu (okuyordu daha doğrusu) ve koreliler gibi
(uzakdoğulu filmlerdeki gibi) vurgular vardı. Çoğu kelimeyi
anlamıyordum :) Her slaytta elindeki notları okudu. Benim elimde not
olmasına rağmen bir kere bile bakmamıştım belki kötü bir alışkanlık
benimki ama notlardan okumak daha kötü bence :) Sunum oldukça teorikti
aslında. Gerçek anlamda akademik bir makale idi.

Ondan sonraki sunum Dr. V.D'nin sunumu. Reliability konusunda sunum
yaptı. Bir kütüphanede kitap takibi için kullandıkları RFID'lerin
gerçekten doğru kitapları bulduğunu kitapların ağırlıklarını sistemde
saklayarak karşılaştırma yoluyla anlıyorlardı. Değişik bir çalışma.

Sunumlar bitince kimseyle tanışmadan (aslında Dr. V.D. ile
konuşacaktım ama İTÜ'lü ve Yurtiçi kargolu iki kişi adamı soru
yağmuruna tutunca beklemekten vazgeçip kaçtım) (sabahta kimseyle
tanışmadım) ayrıldım ortamdan. Bir sonraki oturuma kadar beklemeye ve
kahve içmeye başladım. Bu arada da etrafı gözlemledim. Bu konferansın
en önemli artısı etrafı gözlemlemem oldu :) Beklemeler boyunca sadece
kahveleri dolduran garsonlarla iletişim kurduğumu düşününce insan
şaşırıyor :)

İkinci oturumu seçmemin nedeni uygulamalara yönelik olmasıydı. Değişik
uygulamalar tanıtıldı. Hepsini anlatmayacağım. En önemli gözlemimi
söyleyeceğim. Akademik ortamdan gelenlerle iş ortamında gelen
sunumların farkını çok iyi anlıyorsunuz. Madde madde gözlemlerimi
yazıyorum:

- Akademik sunumlar bilimsel sonuçlar, grafikler almaya çalışmışlar.
- İş ortamından gelen sunumlar gelirsel sonuçlar almaya çalışmışlar.
- İş ortamından gelen sunumları sunanlar presentabl bir yapıda, tam
bir pazarlamacı gibi oldukça başarılı sunum yapıyorlar.
- Akademik sunumu yapanlar ya ezberliyor, ya okuyor ya da eğer uzun
süreli akademisyen ve konuya hakim biri ise başarılı bir sunum
yapıyor.

Açıkçası çok çalışmam gerekiyor, konuya hakim olup, gerekirse
sunumlarda sadece resim kullanarak çok başarılı sunumlar sunmam
gerekiyor. En iyi sunum şekli bu bence :)

Bağlantılar:
http://www.rfideurasia.com/
Makalemiz (Sunumumuz)

Java 1.5 Genel Tipler (generics)

Java 1.5'in getirdiği yeniliklerden biri genel tip (generic) özelliğidir. Bu yapıları C++'taki template'lere benzetebiliriz. Eğer template'ler hakkında bilginiz varsa genel tipleri anlamanız kolaylaşacaktır. (C#'ta da genel tipler desteklenmektedir)

Genel tipler, tiplerin soyutlanması amacıyla kullanılmaktadır. En çok karşılaşılan örnek saklama (container) tipleridir. Bu saklama tiplerine Java'daki Collection hiyerarşisindeki tipleri örnek olarak verebiliriz (Vector, ArrayList, vb.). Aşağıda bu tip bir yapının örnek kullanımını görebilirsiniz:

List intListem = new LinkedList(); //1Bagli liste tanimliyoruz
intListem.add(new Integer(0)); //2 Listeye bir eleman ekliyoruz
Integer x = (Integer) intListem.iterator().next(); //3 Listeden eleman cekiyoruz

Dikkat ederseniz 3. satırda bir "cast" (tip dönüştürme) işlemi yapmak zorunda kaldık. Programcı bir listede sakladığı tipi bilmektedir, ancak List yapısı Object tipinde nesneler döndürdüğü için, tip dönüştürme işlemi yapmak zorunda kalmaktadır. Tip dönüşümleri kodu karıştırdıkları gibi, çalışma zamanı hatasına da neden olabilir.

Peki programcının kodu yazarken listede kullanmak istediği tipi önceden belirleyebildiğini ve listeyi sadece bu tip özgü ayarladığını düşünelim. İşte bu düşünce genel tiplerin arkasında yatan temel fikirdir. Yukarıdaki kod parçasını bu fikre dayanarak genel tiplerle yazılmış hali aşağıdadır:

List<Integer> intListem = new LinkedList<Integer>();// 1' Integer bagli liste
intListem.add(new Integer(0));// 2' Listeye bir eleman ekliyoruz
Integer x = intListem.iterator().next();// 3' Listeden eleman cekiyoruz

Bağlı listemizin tanımını incelediğiniz zaman, bu oluşturduğumuz listenin rastgele bir liste olmadığını, Integer bağlı listesi olduğunu belirttiğimizi görebilirsiniz. Bu şekilde bu listeye sadece Integer nesnelerin eklenmesini zorlamış oluyoruz. Böyle çalışma zamanı hatalarını yoketmiş oluruz. Okunabilirliğin artmış olduğu da unutulmamalıdır.

Kaynak : Generics in the Java Programming Language

Bağlantılar:
http://java.sun.com/j2se/1.5.0/docs/guide/language/generics.html
http://www.ibm.com/developerworks/java/library/j-djc02113.html
http://www.csharpnedir.com/makalegoster.asp?MId=629