"Have it your way"

Bilmeyenler için Burger King'in sloganı bu. Daha önce bir şeyler karalamak istiyordum bu sloganla ilgili. "Özgür" dünyamızda size özgürlüğü sunan bu şirketle ilgili. Gurbet ellerde ürünlerini yemek zorunda kaldığım bu şirketle ilgili. Ancak geciktim yazmakta ve haber düştü ortama: Burger King ve Maret skandalı: Kapitalizm sağlığa zararlıdır
Sloganın hakkını veriyorlar. Kendi yollarını oluşturmuşlar. Yüzleri asık, yorgun, bezmiş çalışanlar, sadece vardiya doldurmaya çalışıyorlar. Arkada, mutfakta performanslarını belirleyen "D+" işareti göze çarpıyor. Herşeyin performansa göre değerlendirildiği günümüzden bir işaret. Yabancılaşma ve makineleşme haddinden çok. Çalışanlar işlerine yabancılaşmış, performanslarını arttırmak için de makineleşmiş. Bir de Avrupa'daki bu çalışanlar için etnik bir tespit yapalım. Bu tip yerlerde, özellikle büyükşehirlerde çalışanlar hep buraların ezilmişlerinden. Siyahlar, Hintliler, Türkler, Araplar,... Gerçi ezilenlerdenseniz her şirkette, her fabrikada, her çalışma ortamında yaşadıklarınız aynı...

9 yorum:

Enes dedi ki...

Daha bugün bu yazının Burger King'le ne alakası var diye tartıştım arkadaşımla. Bir an önce kaçın mı demek istiyorlar?

T. E. Kalaycı dedi ki...

Hangi yazının? Benim yazdığım yazının mı? Benim yazı doğrudan burger kingle alakalı ama diğer tüm kar amacı güden şirketlere (kar amacı gütmeyen şirket yoktur gerçi) de uyarlanabilir. Benim gözlediğim burger kingti. Yoksa mcdonaldsta da durum farklı değildir. Amaç daha fazla kar olduktan sonra ne çalışanların ne de müşterilerin bir önemi kalmaz.

Enes dedi ki...

"Have it your way" yazısından bahsetmiştim. Dün ilk defa dikkatimi çekmişti yazı. Bugün de haberlerde çıktı zaten dava olayları. Satış hakları ellerinden alınabilirmiş.

Lipsum dedi ki...

"...Yüzleri asık, yorgun, bezmiş çalışanlar, sadece vardiya doldurmaya çalışıyorlar"
İşte buna kesinlikle katılıyorum. Ya da ben her seferinde seçimimi en az iki defa tekrarlamak zorunda kalıcak, muhakkak bir şeyleri yine yanlış-eksik verecek kadar aşırı yorgun personellere denk geliyorum.
Yanlış bir seçim sunduklarında uyarırken sessiz olmaya özen gösteriyordum bir aralar. Zira personeller arasında da bir hiyerarşi var sanırım.
Bundan birkaç ay önce yanlış menüyü paketlemişsiniz dediğim personeli başka birisi azarladı. Yanımda personeli azarladığı için onu da başka birisi azarlamıştı.
Şu haberlerde çıkmış şeyler ise tam bir fiyasko olmuş hakikaten. En son ne zaman yedim diye düşünmemek elde değil

T. E. Kalaycı dedi ki...

Bir yanlış anlaşılma olmasın. Yüzlerinin asık, kendilerinin yorgun olması onların suçudura gelmesin söylediklerim. Onları sömüren, saatlerce az biraz maaşa güvencesiz, insanlık dışı koşullarda çalıştıran - tersanelerde, madenlerde, çağrı merkezlerinde daha da kötü durumdalar emekçiler - patronların ve azarlamayı bir hak gören patron "temsilcilerinin" suçu.

Lipsum dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
T. E. Kalaycı dedi ki...

Merhaba,

İlgin ve yorumların için teşekkürler Nermin. Son yazdığın yorumla yazdıklarımı ve anlatmaya çalıştığımı daha da açıklamış oldun.

Sanırım bu sorunların çözümü için oldukça fazla insana ulaşmak, anlatmak, birşeyler yapması gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. Haksızlıklardan bahsetmek, onlara karşı durmak gerekiyor. Bir kişi bir kişi biriktiğimiz zaman bir süre sonra hatırı sayılır bir kalabalık olacağımız kesin :)

Zaman kötü, iş çok, ama yapılabilecek şeyler henüz tükenmedi. Umudu ve sol yanımızdaki cevahiri yitirmediğimiz sürece ben insanlığın geleceğinden ümitliyim :)

iyi çalışmalar.

Özlem Özgöbek dedi ki...

Farkındalık yaratmak kesinlikle çok önemli böyle konularda. Ayrıca "ben tek kişiyim ne yapabilirim ki" düşüncesini de çok yanlış buluyorum. Tek kişinin yapabileceği o kadar çok şey var ki. Bu tür şeyleri tüketmemek ve insanlara bunlardan söz ederek onları da tüketmemeye yöneltmek en büyük adım bence. Bireyselleşmenin bize getirdiği en kötü özellik birlikte hareket etmeyi ve tek kişinin gücünü unutturması oluyor sanırım.

Markası ne olursa olsun genel olarak "fast food"a karşıyım ben. Zorunlu kalmadıkça tüketilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda fast food'a karşı bir hareket olan "slow food" hareketini desteklediğimi söyleyebilirim. (Artı ve eksi yönleri tartışılabilir elbette.) Herkese de tavsiye ederim. Hepimizin klasik bahanesidir: "Evet, evde yemek hazırlamak, keyifle yavaş yavaş yemek iyi güzel ama zaman yok." Peki neden zaman yok? O çok hızlı dönen, dişlerinin arasında kaç milyon kişinin yok olup gittiğini bilmediğimiz çarkın içinde olduğumuz için olabilir mi?

Burger King'in yorgun, makineleşmiş çalışanlarından, az önce yine bu günlükte okuduğum özel mülk yazılım lisanslarına kadar hepsi bir zincir. Neden hayatı daha yavaş, daha sindirerek yaşamayı denemiyoruz?

esra uyan dedi ki...

ingiliz dili ve edebiyatı hazırlık sınıfındanım.gecen gün hoca (have it your way)ın anlamını sordu binlerce yorum geldi diyebilir ama hiçbirinin bu sözle alakasını kuramadık.kültürel farklılıklar dan olsa gerek gerçekten türkceye cevrilemeyecek kadar anlamı zor olabilir.nike,burger king,addidas veya ünlü araba araba markalaarının çogu buna benzer sloganlar kullanıyor.nerdeyse bütün akrabalarım soruyor burada ne demek istemiştir diye o kadar basit cümleler için yarım saaat düsünüyor olmak gercekten acı verici bir durum ve hala burda ne demk istemişler anlamış değilim :)