İnternet

Son zamanlarda takip ettiğim siteler ve bloglarda İnternet'in sürüm 4 (IPv4) adres uzayının gittikçe küçüldüğüne dair ve bu bağlamda İnternet'in geleceğini değerlendiren yazılar yer alıyor. Kalan IPv4 adresleri %10'un altına inmiş durumda.

Konuyla ilgili yazılar:
IPv4 Free Pool Drops Below %10
Why IPv6 essential for your freedom
Internet addresses expected to run out next year
At Current Rates, Only a Few More Years' Worth of IPv4 Addresses

Uygulama Sunucusu ve Web Sunucusu

Sürekli karşılaştığım sorulardan biri uygulama sunucusunun ne olduğu sorusudur. Uygulama sunucusu google'daki ingilizce tanımlara bakarsak basitçe n katmanlı mimaride iş mantığı ve iş süreçlerini gerçekleştirmek üzere API sunan sunucudur. Özetle sunucu taraflı iş mantığını çalıştırmak için ana motordur. Örneğin Java uygulama sunucuları size Java web uygulamalarını ve hizmetlerini sunmanız için gereklidir. Web sunucusu ile arasındaki farka gelirsek, bir yazıdan yararlanarak (çevirerek) açıklamaya çalışacağım.

Soru. Bir uygulama sunucusu ile web sunucusu arasındaki fark nedir?

Yanıt. Bütüne bakacak olursak, web sunucusu bir tarayıcıda görüntülenecek sayfaları sunar, bir uygulama sunucusu ise bir istemci uygulamasının çağırabileceği metotları sunar. Daha ayrıntılı söyleyecek olursak:

Web sunucusu

Uygulama sunucu özellikle HTTP isteklerini kotarır, uygulama sunucusu ise farklı tipteki protokollerle uygulamalara iş mantığını sunar. Web sunucusu HTTP protokolünü kullanır. Web sunucusunun çalışma mantığını anlamak kolaydır. Web suncusuna bir istek geldiğinde, sunucu bu isteği basitçe bu isteği en iyi karşılayabilecek programa aktarır. Web sunucusu, sunucu taraflı programın işlediği ve ürettilen yanıtı geri döndüren bir ortamdan fazla işlevselliği sağlamaz. Sunucu taraflı program genellikle görev (transaction) işleme, veritabanı bağlantısı ve mesajlaşma gibi işlevleri kendisi sağlar.

Uygulama sunucusu

Uygulama sunucusu ise, tanımımıza göre, iş mantığını istemci uygulamalara farklı protokollerle sunan, protokollerde HTTP de muhtemelen vardır. Çoğu durumda sunucu iş mantığını bir bileşen APIsi ile sunmaktadır, örneğin EJB (Enterprise (Kurumsal) Java Bean) bileşen modeli J2EE (Java 2 Platform, Kurumsal Sürüm) uygulama sunucularında bulunur. Ayrıca uygulama sunucusu kendi kaynaklarını yönetir. Bu tip görevler arasında güvenlik, görev (transaction) işleme, kaynak havuzları, ve mesajlaşma yer alır.

Web sunucusunun işlevini özetle aktarma olarak görebiliyoruz. Gerçi yararlandığım kaynakta web sunucularında XML web servislerinin kullanılmasıyla beraber, uygulama sunucularıyla farklarının azaldığı söyleniyor. XML'i web sunucusuna göndererek, verinin işlenmesi ve buna göre yanıtlaması nedeniyle en az uygulama sunucular kadar işlem yapmasına neden oluyor. Zaten çoğu uygulama sunucusu web sunucusu görevini de yapmaktadır. Aslında web sunucusuna başka bir işleme aktarım yapan, HTTP protokolünü destekleyen basit bir uygulama sunucusu olarak da bakabiliriz.

Bağlantılar:

http://www.javaworld.com/javaqa/2002-08/01-qa-0823-appvswebserver.html

http://www.velocityreviews.com/forums/t149260-webserver-vs-application-server.html

http://faq.javaranch.com/java/WebVsApplicationServer

http://www.diffen.com/difference/Application_Server_vs_Web_Server

Anket

İşletme bölümünde yaptığım yüksek lisansımın sonuna yaklaştım. Ancak doldurmaktan hiç hoşlanmadığım anketlerden birini insanlara doldurtmak zorundayım :(

Tez konum "Web eksenli stratejik pazarlama planlaması". Anket te amacımız ise web sitelerinden beklenen özellikleri ortaya çıkarmak. 34 soruluk olan ve 4 dk süren bu anketi doldurup katkıda bulunursanız, söz veriyorum bundan sonra anket seçmeyip gelen anketlerin çok uzun olmayanlarının tümünü dolduracağım :).

Anket çalışmasının sonuçlarını kodveus ta paylaşacağım. Teşekkürler.

Aşağıdaki bağlantıdan anket sayfasına ulaşabilirsiniz:

http://qtrial.qualtrics.com/SE?SID=SV_4HEYYKZDgydJpI0&SVID=Prod

Indeks kullanılmayan tablolar için iki SQL cümlesi

Indeks kullanmadığımız tablolarda bazen tüm kolonları aynı olan ya da benzer verilere sahip kayıtlar oluşur.

Bunlardan fazla olan kayıtları silmek için ROWID den yararlanabiliriz.

/*Birden çok kaydın fazla olanlarını silip tek kayda indirmek*/
DELETE from Tablo1 t where rowid NOT IN (select min(rowid) from Tablo1 b where t.ogrenci_no = b.ogrenci_no and t.kayit_durum = b.kayit_durum group by b.ogrenci_no, b.kayit_durum);



Tablolarda Indeksleme yapmadığımız alanlar için insert cümlesine kontroller ekleyebiliriz, böylece çift kayıt atılmasını önlemiş oluruz:

/*Insert cümlesinde kayıt durumu kontrolü*/
INSERT INTO tbl_ogrenci t (tbl_ogrenci_no, tbl_ogrenci_ad, tbl_kayit_durum) select 87, 'Eray', 'A' from dual where not exists (SELECT * FROM tbl_ogrenci o WHERE o.tbl_ogrenci_no = t.tbl_ogrenci_no AND o.tbl_kayit_durum = 'A');

Sanal Yaşam Farkındalığı

"İnsanoğlu; kapandığı bilgisayarlardan, karşısına yerleştiği televizyonlardan, çift katlı camlardan, pencerelerin önündeki beton ve demirden, doğayı göremiyor..." diye bitiriyor Bekir Coşkun yazısını. Basit ve öz bir cümle ile. Ne kadar doğru ama herkes alışmış hatta farklı şekilde yaşayan insanlar yadırganmaya bile başlanmış. Çoğu insanın önüne bilgisayarı, televizyonu versen bir de ekmek ile aşını, kapansa odaya başka birşey istemeyecek belki de...Çalışan insanların çoğu bu şekilde yaşıyor zaten. Ama birçok insan bunu özel hayatında da uygulamaktan vazgeçmiyor. Bazen bir arkadaş ziyaretinde açılmış bilgisayarlar, tv'ler onlar birincil konu olmuş; "yok internette şunlar var, vay internete bağlanamıyorum bir baksana yok TV'de şu programı izleyelim" ağızlardan dökülenler...Belki hayat şartları bizi bilgisayarın, TV'nin dört duvarın içine hapsediyor ancak kendi özel hayatımızda da toplanılan arkadaş ortamlarında da, sosyal ortamlarda da buna direnecek, özümüzü yani doğadan gelen bir canlı olduğumuzu unutmayacak en ufak bir çaba harcıyor muyuz?? Dedim ya bu durumla mücadele eden insanları bile yadırgar olmuşuz...Mevsim kış olmuş mevsim bahar olmuş mevsim yaz olmuş bakıp ama göremedikten sonra ne yaşadıysan yaşıdın sanırsın sadece demiş bir başka yazar...Bu yazının amacı da; uykulu yüzlere bir avuç su serpmek olsun...

İzmir'in Taşları

Birden bire gözlerimde şimşekler çakmaya başladı. Ayağımı bir taşa çarpmıştım ve ağza alınmayacak küfürler ediyordum. Madem bu küfürler ağza alınmayacaktı, o zaman zaten küfür denen birşey olmazdı. Demekki küfür ağza alınabilecek ve dönem dönem edilebilecek birşey. Bu gibi durumlarda acıyı baya hafifletiyor. Evet, baya küfür ettim o taşa. Sonra düşündüm, iyi ki çarpmışım.

Ayağımın taşa çarpması ile birlikte dünyanın yok olma süreci içerisindeki olaylar zincirine bir olay daha eklemiş oldum. Belki ayağımı oraya çarpmam, bir başkasının çarpmasını engellemişti... Belki o çarpma sonucunda adam bir yere yetişemeyecek, yetiştiği yerde hayatını değiştiren insanla karşılaşamayacak, onla evlenemeyecek ve çocuk sahibi olamayacaktı. Doğan çocuk belkide evrim zincirinin ortaya çıkaracağı en kapasiteli bireylerden biri olacak, müthiş zekası ile bilgisayarla çözmesi yüzlerce sene alacak problemleri daha kısa sürede çözebilecek yöntemler geliştirecekti... Bu sayede ışık hızına ulaşıp galaksiler arası yolculuk yapacaktık... Belki tüketim ekonomisi daha da vahşileşecek, herkes galaksiler arası yolculuk yapmak isteyecek, yeni bir pazar oluşacak ve bu pazar birilerini zengin edecekti. Benim yüzümden olmadı...

Hangi olasılık ziniciri ayağımın o taşa çarpmasına neden olmuştu. Ben neden bu kadar talihsizdim. Neden benim ayağım değilde başkasının ayağı o taşa çarpmamıştı? Ayağım neden orda duran daha küçük boyutlu başka bir taşa değilde o hayvan gibi taşa çarpmıştı? Neden bu olay t zamanında olmuştu... Başka kimlerin bu olayda parmakları vardı? Hangi adam bindiğim otobüs şöförünü yormuş ve bu sayede gaz pedalına F kuvvetini uygulatmıştı? Neden bu kuvvet F+1 değildi? Otobüsten inerken neden önümdeki bayanı beklemiştim? Bu bekleme ayağımı taşa çarpma anımı neden etkilemişti ?

Evet sanki olaylarda benim hiç kabahatim yoktu. Kendimi salmışım onun bunun etkisiyle yaşıyordum... Dikkatsizsem, kafamı kaldırmıyorsam yürürken, önümdeki taşı göremiyorsam bu olasılık zincirlerinin bir sonucu mu? Bu kadar mı iradesiz ve güçsüzüm? Ya ben insanım, yeri ve göğü delerim! Eğer bu ekonomik sistem beni bu kadar yoruyorsa, kendi insalığımın farkına varamıyorsam, bir taşı göremiyor ondaki güzelliği farkedemiyorsam, doğadan uzaklaştıysam kabahati yol verdiğim bayanda neden arayayım? Yürümeyi bilmiyorsam taşın günahı ne? Eğer olasılık zincirleri benim ayağımı taşa çarptırıyorsa, ben de o olasılık zincirlerini delip ayağımı kaldırıyor ve o taşa çarpmıyorum arkadaş!

Köleleştirilme sürecimize bilimi de alet ederek düşünmememiz gerektiği ve hayatın olasılıklar zincirinden ibaret olduğu bize aşılanıyor. Bizim hayatı değiştiremeyeceğimiz söyleniyor, vasıfsız bir varlık olduğumuza inandırılıyoruz. Buna en iyi cevabı bir halk türküsü ile veriyoruz.

"Bunca temenni dilekler
Vız gelir çarkıfelekler
Bana eğilsin melekler
Mademki ben bir insanım"