Devrimci Gençlik Köprüsü

Bugün oldukça güzel bir hafta sonunun (Cuma ile başlayan güzellikler) oldukça güzel bir Cumartesi günü. Düşünün aylardır umutsuzluğa kapıldığınız, insanlara güveninizi yitirebildiğiniz gelgitli dönemler yaşıyorsunuz. Sürekli olarak kendinizi depresyonda olduğunuz şeklinde kandırıyorsunuz ve artık üretiminiz durmuş durumda. Üretmeye başlamanız gerektiğini biliyorsunuz ve üretmeye çabalıyorsunuz. Bir kaç alanda "mücadele" etmeye devam ediyorsunuz sürekli üreterek ve artık bir şeylerin o kadar kötü olmadığını gördüğünüz zaman tekrar umutlanıyorsunuz. İzlediğiniz her filmde, tiyatroda, belgeselde, okuduğunuz her kitapta, etkileştiğiniz her insanda bir çaba görmek, etrafınızda bir çaba görmek, umut görmek sizi daha da çoşkulandırıyor. Ne olursa olsun, ama ne olursa olsun Ataol Behramoğlu'nun şu dizeleri dökülüyor bir yerlerden dilinize gelerek;

Kucaklıyor beni Metin Altıok
"Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"

Bu dizeler Sivas 93 oyununda söyleniyor. Bu oyuna dün akşam gittim. Ve unutulmaması gerekenleri tekrar tekrar hatırlattığı için, değerli insanların yüzlerini bize tekrar tekrar gösterdiği için bu oyun izleyen çoğu kişi gibi beni de etkiledi. Umut var, unutmadığımız sürece, hatırladıkça ve doğrularımız için yaşadıkça umut var diyor insan. Evet bu yangın yerinde yaşamak zor, ama yaşamak görevdir bu yangın yerinde insan kalarak. Eğer bu oyun sizin şehrinize uğrarsa ne olursa olsun gidin izleyin, unutmak üzere olduklarınızı, hiç öğrenmediklerinizi size tekrar anlatacaktır.

Cumartesi günü dedim, Cuma gününü anlattım :) Konu oraya yöneldi.

Cumartesinin güzel olması izlediğim bir belgesel ve o belgeselin yaratıcılarının katıldığı bir panel sayesinde oldu. Yine bir insan duyarlılığı, umudu görüp ben hiç bir şeyi yanlış yapmıyorum diyebildim. Yalnız değilim en azından diyebildim (yalnız olmadığımı biliyorum, arkadaşlarım alınmasınlar :D )

Bu belgesel bir 68 belgeseli. 1968 Yılında o kuşaktaki mühendislik öğrencileri Boğaziçine, İstanbul'a yapılacak köprüye karşı çıkıyorlar. Bu karşı çıkışlarında, tek köprünün yetmeyeceği bu köprünün yeni köprülere yol açacağı ve tamamen kapitalist petrol tekellerinin işine yarayacağı söylemi egemen. Ve temel savundukları düşünce Türkiye'nin doğusunda da batısında da eşit yatırım yapılması gerektiği. Bu yüzden bir göreve kalkışıyorlar, Hakkari Zap suyu üzerine, tamamen sembolik olarak seçilen bu yere "Devrimci Gençlik Köprüsünü" inşa ediyorlar. Bu süreci ve köprünün yaşamını anlatan bu belgeseli de mutlaka izlemelisiniz.

Panelden edindiğim en önemli gözlemim, 1968 yılında oldukça az olanaklara rağmen köprü yapmak, gidip depremde yıkılan evleri onarmak gibi öğrencilerin günümüzde çekindiği işlerde bizzat çalışarak, halkla bütünleşen bir gençlik var. Belki günümüzde de gençliğin bu etkileşime girmesi gerekiyor. Bir de o dönemin eğitim sistemindeki Köy enstitülerini, doğrudan işin içinde meslek öğrenen mühendisleri unutmamak gerekiyor. Mühendislik imza atarak yapılan bir iş değildir, doğrudan yaşamın içerisinde halkla birlikte yaşanarak yapılan bir iştir, eğitimi de böyle olmalıdır.


Biterken Kardeş Türküler'den Asfur çalıyordu.

2 yorum:

yavasyavas dedi ki...

sivas 93 beni de çok etkiledi. izlerken içimde savaş başlamıştı. bir yanım bir şey yapmalı diye bağırıyor, bir yanım da olanlara göz yaşı döküyordu. geçtiğimiz 2 temmuz mitinginden sonra duygu ve düşüncelerimi aşağıdaki bağlantıda olan yazımda belirttim:
http://yavasyavas.blogspot.com/2007/07/yaamak-grevdir-yangn-yerinde.html

köprü meselesi bence çok güzel bir gösterge. depresyondan kurtulmanın anahtarını veriyor. muhalefetin bir bacağı eleştirmekse, diğer bacağı alternatifi o koşullarda hayata geçirebilmektir. işte alternatifi yaratma çabası olmayan eleştiri depresyona yol açıyor, en azından bende. şöyle bir düşünce jimnastiği çok şeyi açıklıyor "düşünelim ki şu an eğitim sen'de olan bütün öğretmenler sistemi eleştiriye ayırdıkları zaman kadar zamanı kendi öğrencilerini güzel bir geleceğe ve yaşama kavuşturmak için harcıyorlar. nasıl bir türkiye'de yaşıyor olurduk."

biliyorum alternatifi yaratmak ve yaşatmak bu koşullar altında çok ama çok zor. göklere çıkardığımız yaratıcılık, kendini zorlama, üretimden gelen mutluluk böyle anlarda yetişmez mi yardıma?

T. E. Kalaycı dedi ki...

Merhaba,

Güzel yorumunuz ve bağlantı için teşekkür ederim.

Eleştirdiğimiz kadar üretmeye, alternatifini yaratıp geliştirmeye devam etmemiz gerekiyor, size bu konuda katılıyorum :)