Kapitalist
sistemin uzmanlıkların çok hızlı bir şekilde değiştiği, uzmanlık
olmaktan çıktığı, teknolojinin hızlı bir şekilde değiştiği ve yaşamdaki
yansımalarının oldukça yoğun hissedildiği bir dönemindeyiz. Bütün bu
değişmelere, teknolojik gelişmelere rağmen kapitalist sistem bütün
güdülerini olduğu gibi koruyor: daha fazla kâr, ne pahasına olursa olsun
sermayenin daha fazla değerlenmesi. Bu yazıda da, sermaye için oldukça
önemli bir yer teşkil eden, kârlılığını arttıran ve sistemin mülkiyetçi
yapısını perçinleyen fikri mülkiyet konusunu irdelemeye çalışacağız.
Şunu unutmamak gerekir ki kapitalizm açgözlü bir sistemdir (Brooks,
2005), içtiğimiz sudan, yediğimiz ekmeğe kadar her şeyi meta haline
getiren bir sistem. Kendi varlığını üretim araçlarının özel mülkiyet
gerçeği üzerine kuran bu sistem fikirlerimizi, dünyada üretilen bütün
fikirleri ve bilimsel üretimleri de meta haline getirerek sermayenin
hizmetinde kâr getirmelerini güvence altına almak istiyor. Bunu da fikri
mülkiyet aracılığıyla yapmaya çalışıyor.
Fikri mülkiyet özellikle şirketlerin tekel gücünü garantiye almak
için kullanılıyor. Hem sermayenin iyice tekelleşmesi sonucunu doğuruyor
hem de üretim bilgisinin tabana yayılmasını (küçük sermayeli şirketlerin
erişimini) engelliyor (Alçın, 2010). Fikri mülkiyet yasaları
aracılığıyla bir başka yapılmaya çalışılan da üretim sürecini denetim
altında tutmak ve düzenlemeye çalışmaktır. Bu hem devletin piyasayı
düzenleme çabası (Boldrin, 2010) hem de sermayenin denetim çabasıdır.
Geliştirilen teknolojinin (makinelerin) değerinin yeni metalara
aktarılması belirli bir zaman gerektiren bir durum olduğu için, sermaye
bu değer aktarım sürecinde en fazla değeri aktarabilmek ve rekabetteki
gücünü koruyabilmek için başkaları tarafından kendi teknolojilerinin
kullanılmasını veya daha iyilerinin üretilmesini denetim altında tutmak
istiyor. Bunu da fikri mülkiyet haklarıyla yapmaya çalışıyor.
Medya ve üniversitelerdeki çoğu kişi, “yeni ekonomi” veya yeni “bilgi
çağı” (1) adı verilen günümüzde bilgi ve enformasyonun metalaşmasının
oldukça önem kazandığını söylemektedir (May, 2007). Bu nedenden dolayı
metalaşan bilgi üzerindeki denetim, kontrol ve ticaret düzenlemeleri de
kapitalizm açısından oldukça önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, günümüzde
fikri mülkiyetin ekonomi politiğinin örneğin 30 yıl öncesine göre daha
fazla gündem kazanması da sürpriz değildir, fikri mülkiyet günümüzde
sadece hukukçuların veya özel politika analistlerinin ilgilendiği teknik
bir konu olmaktan çıkmıştır (May, 2007).
Bu bağlamda bu yazıdaki meramımız ilaç sektöründeki, bilişim
sektöründeki farklı örneklerle kapitalizmin fikri mülkiyet kavramını ve
dolayısıyla fikri mülkiyet haklarıyla amaçladığı tekelleşme, tekeli
koruma ve daha fazla kâr güdüsünü anlatıp tanıtlamak ve fikri mülkiyetin
olumsuz sonuçlarını irdelemektir (2).
Tanımlar
Fikri mülkiyet konusunu incelemeden, eleştirmeden önce bilinen
halleriyle bir tanımlarına bakalım. Fikri mülkiyet hakları, fikirler
(ifade edilen veya pratik bir uygulamaya gömülen) için haklardır
(Kinsella, 2001). Fikri mülkiyet, telif hakları (fikir ve sanat
eserlerinin hakları, fikirlerin ifade edildiği durumdaki haklar) ve
sınai mülkiyet hakları (uygulamaya gömülen fikirlerin hakları) olarak
iki ana kategoriden oluşur. Bu kategoriler içerisinde fikri mülkiyetin
bileşenleri olarak telif hakkı, patentler, mesleki sırlar, ticari
markalar, vb. bileşenler vardır (Moore, 2011). Genel olarak bu
kategorilerin tanımlarına bakalım şimdi.
Telif hakkı, herhangi bir bilgi veya düşünce ürününün kullanılması ve
yayılması ile ilgili hakların, yasalarla belirli kişilere verilmesidir
(Vikipedi, 2012). Kısaca, orijinal bir yapıtın kopyalanmasına veya
kullanılmasına izin vermeme hakkıdır (Kinsella, 2001). Telif hakları
özellikle kültür ve sanat alanında karşımıza çıkan, bazı etkilerini de
mühendislik alanındaki soyut üretimlerde gördüğümüz fikirlerin ifade
edilmesinin haklarıdır.
Sınai mülkiyet kavramıyla amaçlanan ise sanayi ve tarımdaki
buluşları, yenilikleri, yeni tasarımları ve özgün çalışmaları ilk
uygulayıcıları adına veya ticaret alanında üretilen ve satılan malların
üzerlerindeki üreticisinin veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak
işaretlerin sahipleri adına kayıt altına almak ve böylece ilk
uygulayıcıların ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip
olmalarını sağlayan gayri maddi bir hakkı tanımaktır (UPB, 2009). Sınai
mülkiyet hakları patentler, yararlı modeller, markalar, endüstriyel
tasarımlar, coğrafi işaretler ve tümleşik devrelerin yer betimini
kapsamaktadır (UPB, 2009). Sınai mülkiyet haklarının telif haklarından
en önemli farkı TPE (Türk Patent Enstitüsü) gibi bir kurumda tescil
ettirilmelerinin gerekliliğidir (Suluk, 2013).
Tanımdan da görülebileceği gibi, sınai mülkiyet, şirketlerin meta
olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik
sağlayan bileşenlerini de güvence altına alarak bu bileşenler yardımıyla
hem rekabette öne geçici, hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla
sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir
önlem sağlamış oluyor. Örneğin patentler açık bir şekilde bir fikri
kullanmaya yönelik olarak hükümet tarafından oluşturulmuş bir tekeldir
(Stallman, 2009) ve diğer firmaların veya bireylerin teknolojiyi
geliştirmesini veya daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaştırmasını
engelleyebilirler (Cusumano, 2013). Patent, sahip olan şirketin tekel
gücünü korumaya yönelik olarak ne yapabileceğinizi, ne yapamayacağınızı
size dayatan bir araçtır. Bu aracın en kötü etkilerini örneğin ilaç
sektöründe, insanların canına kasteden bir şekilde görebiliyoruz. Fikri
mülkiyetin eleştirisine girişmeden ve çarpıcı örneklerini anlatmadan
önce tarihçesine ve ilgili kuruluşlara bir göz atmak yararlı olacaktır.
Tarihçe ve Kuruluşlar (3)
Teknolojinin gelişmesi ve uluslararası fikri mülkiyet ticaretindeki
büyüme, uluslararası fikri mülkiyet yasalarını özellikle erken
kapitalistleşmiş ülkelerdeki sermaye ve fikri mülkiyet savunucuları
açısından önemli bir konu haline getirmiştir. Bu konuyu savunmak ve
çözmek için farklı anlaşmaları oluşturma ve bu anlaşmaları diğer
ülkelere BM (Birleşmiş Milletler) veya DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü)
aracılığıyla dayatma yolunu seçmişlerdir, özellikle de büyük sermaye
gruplarının çıkarlarını korumak için. Bu bir çok anlaşmadan özellikle
Bern Konvansiyonu, TRIPS (Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlişkili
Yanları) en çok dikkati toplayanlar olmuştur (Tian, 2009). Bern
konvansiyonu 1886 yılında kurulan ve TRIPS öncesi en güçlü telif hakkı
antlaşmasıydı.
Bern Konvansiyonunun ortaya çıkmasının en önemli nedenleri olarak
endüstri devrimi (fikri ürünlerin üretkenliğindeki gelişme) ve
uluslararası telif hakkı ticaretinin büyümesi gösterilmektedir (Tian,
2009). Bern konvansiyonu üye ülkelerin yasalarının uymak zorunda
oldukları basit bir telif hakkı çerçevesi sağlayan bir anlaşmadır. Mart
2012 tarihi itibariyle Bern konvansiyonuna taraf olan 165 ülke vardır
(Wikipedia, 2013). 1960’lı yıllardaki soğuk savaş sonrası dönemin ve
krizin etkisiyle Bern Konvansiyonu WIPO’yu (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü)
kısmen oluşturan bir duruma dönmüştür. Bu anlaşma tarafından
kapsanmayan bilgi teknolojileri ve İnternetin sorunlarını aşmak için
1996 yılında WIPO telif hakkı anlaşması (WCT - WIPO Copyright Treaty)
benimsenmiştir (Wikipedia, 2013).
WIPO, BM kapsamında “yaratıcılık” ve “yenilikçiliği” (
innovasyon)
desteklemek amacıyla oluşturulduğu iddia edilen ancak gerçekte
tekelleşmeyi ve sermaye sınıfının çıkarlarını savunan bir kuruluştur.
Yapmaya çalıştığı, yine bütün fikri mülkiyet kavramının bileşenleriyle
yapılmaya çalışılandır: fikri ve sınai “yaratıcılık”-“yenilikçilik”
üzerinde tekel oluşturmak, bu bağlamda tekelleri, dolayısıyla sermayenin
çıkarlarını korumaktır. Bu amacı görevleri incelediğimizde de
rahatlıkla görebiliyoruz. WIPO’nun fikri mülkiyet açısından temel olarak
üç görevi vardır (May, 2007):
-
Uluslararası anlaşmaların kayıtçısı ve denetleyicisi görevi vardır.
Bunlardan en önemlisi Patent İşbirliği Anlaşmasıdır. En çok gelir bu
anlaşma ile elde edildiği için, bu anlaşma WIPO’nun devlet desteğine
gerek duymamasını sağlar.
-
“Gelişmekte olan” (bunu sömürge veya geç kapitalistleşmiş diye
okuyun) dünyada fikri mülkiyet mevzuatının uygulanması ve
genişletilmesini destekler ve teşvik eder.
-
TRIPS’le tanımlanmış olan minimum standartların dışında kalan veya bu
standartları geliştirmeye yönelik olarak dünyadaki fikri mülkiyetin
“küresel yönetişimini” genişletmeye yönelik tartışmaların ve politika
geliştirmenin anahtarı olan bir forumdur.
Yukarıdaki görevler gösteriyor ki, sermayenin tüm dünyadaki
bilginin metalaşması, bu bağlamda fikri mülkiyeti düzenleme çabası WIPO
ile sağlanmaktadır.
Yıllar içinde gerçekleşen tarihsel süreci irdelediğimizde göze
çarpanın sınıf mücadelesinin telif hakları mücadelesini de etkilediği
olmaktadır. Özellikle erken kapitalistleşmiş ülkelerle diğer ülkeler
arasındaki çekişmeler de bu anlaşmaları ve içeriklerini belirleyici etki
göstermektedir. 1970’li yıllardan itibaren Bern konvansiyonu sermaye
için telif hakları açısından gereksinimleri karşılayacak özelliğini
yitirdikçe, telif hakkı ihlalleriyle mücadele ve uluslararası telif
hakkı ticareti için sermaye yeni yollar aramıştır (Tian, 2009). Her ne
kadar tarih içinde oldukça çok sayıda örgüt kurulmuş, anlaşma yapılmış
olsa bile sermaye zaman içerisinde yeni bir anlaşma ihtiyacı duymuş ve
bu ihtiyacını 1994 yılında GATT’ın (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret
Anlaşması) Uruguay turunda TRIPS ile gidermiştir (Wikipedia, 2013b). Bu
anlaşmanın imzalanmasında gelişmiş kapitalist ülkelerin (ABD, AB,
Japonya,vb.) yoğun lobi faaliyetlerinin oldukça etkili olmuştur
(Wikipedia, 2013b).
Bu ihtiyacın temel nedeni, TRIPS Anlaşmasından önce yapılan
anlaşmaların imzalanmasının isteğe bağlı olması ve kurulan örgütlerin
kararlarının tavsiye niteliğinde olması veya yaptırım güçlerinin
olmaması nedeniyle ülkelerin gerekli iç hukuk düzenlemelerini
yapmamaları olarak açıklanabilir (Yılmaz, 2004). DTÖ’nün günümüzdeki
sermayeyi temsili ve sermaye düzenlemeleri açısından önemi, DTÖ’nün
önemli anlaşmalarından biri olan TRIPS anlaşmasını da oldukça önemli
kılmaktadır. TRIPS Anlaşmasının, tekelleşme ve fikri mülkiyet hakkının
“uluslararası güvence” altına alınması açısından önemi sermaye açısından
oldukça fazladır (Yılmaz, 2004). TRIPS anlaşmasıyla birlikte amaçlanan
aşağıdaki konuların kapsanmasıdır (WTO, 2013):
-
Ticaret sistemi ve uluslararası fikri mülkiyet anlaşmalarının temel ilkelerinin nasıl uygulanacağı
-
Fikri mülkiyet haklarına yeterli korumanın nasıl sağlanacağı
-
Ülkelerin kendi yerellerinde bu hakları nasıl icra edebilecekleri (dayatabilecekleri)
-
DTÖ üyeleri arasındaki fikri mülkiyet ihtilaflarının nasıl çözüleceği
-
Yeni sistemin uygulanması sürecinde özel geçiş anlaşmaları
TRIPS anlaşmasının göze çarpan önemli gereksinimleri ise şu şekildedir (WTO, 2013) (Wikipedia, 2013b):
-
Telif hakkı süresinin 50 yıla uzatılması
-
Telif hakkının otomatik olarak verilmesi (Bern konvansiyonundaki kayıtlama zorunluluğu yerine)
-
Bilgisayar programlarının edebi çalışmalar olarak değerlendirilmesi ve aynı yasal korumayı edinmesi
-
Yerel telif hakkı istisnalarının “Bern üç basamak testiyle” (4) sınırlandırılması
-
Patentlerin 20 yıl, endüstriyel tasarımların 10 yıllık koruma altında olması
-
Gelişmiş ülkelerin hükümetlerini şirketlerin teknolojiyi gelişmemiş
ülkelere transferinde teşvikler vermesi (bunu emperyalist ülke
şirketlerinin sömürge ülkelerde yeni teknolojik yatırımlar yapabilmesini
hükümetlerin desteklemesi gerektiği şeklinde okuyabiliriz)
-
Telif hakkı yasalarının sadece var olmasının yeterli olmadığı, bu yasaların mutlaka icra edilmesi
Yukarıdaki maddelerden de görüleceği üzere TRIPS anlaşması GATT
ve GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) kapsamında sermayenin daha da
genişlemesi, dünyanın üzerine daha rahat yayılabilmesi, kendi
çıkarlarının uluslararası anlaşmalar doğrultusunda korunabilmesi ve bir
çok yeni alanın sermayenin girişimine açılabilmesinin en önemli anahtar
anlaşmalarından biridir. TRIPS gibi anlaşmalar uluslararası tekelci
sermayenin geç kapitalist ülke pazarlarında olası rekabet tehditlerini
bertaraf etmesine de yaramaktadır (Alçın, 2010). Bu anlaşmalar ayrıca
Sinan Alçın’ın belirttiği gibi “ulusal yatırımların” uluslararası
tekelci sermayeye karşı devletler tarafından korunmasını da
engellemekte, ulusal kaynak ve pazarların sermayeye daha kolay
açılmasına olanak sağlamaktadır (Alçın, 2010).
Sermayenin bir Aracı Olarak Fikri Mülkiyet
Fikri mülkiyet dediğimiz kavram, en baştan sistemin can damarlarından
birini içinde barındırıyor: Kapitalizmin özel mülkiyet gerçeğini. Fikri
mülkiyetin en can alıcı zararlarını da özellikle sömürge veya geç
kapitalistleşmiş ülkelerdeki ilaç kullanımında görüyoruz. Kâr
getirmediği, o bölgelerdeki insanların üretilen ilaçları alacak bir
gelirleri olmadığı için üretilmeyen ilaçlar olduğu gibi (5), kapitalist
sistemin ilaç tekelleri insanlık için oldukça önemli olan ilaçları fikri
mülkiyet korumasına alarak, kendileri dışında ve belki de daha ucuza
üretilmesini engelliyorlar. Yüksek fiyatlarından dolayı insanlar
tarafından edinilip kullanılamayan ilaçların yerine daha ucuz eş
değerlerin üretilmesi fikri mülkiyet haklarıyla engellenmiş oluyor.
Bunun somut bir örneği AIDS ilacı üretiminde ortaya çıkmıştır. 1990’lı
yıllarda Gana ve Brezilya’nın Hindistan’lı üreticilerden daha ucuz eş
değer AIDS ilacı edinmek istemesinde ortaya çıkan yasal süreçler ve bu
süreçleri gerçekleştiren büyük ilaç tekellerinin bakış açısı aslında
fikri mülkiyetin bireylerden çok tekellere yaradığı savını
güçlendirmektedir (May, 2006) (Boldrin, 2010) (6). Ve hatta ilaç
örneğinde olduğu gibi fikri mülkiyet konusu bireyler için bir ölüm-kalım
meselesidir (May, 2006). Bu can alıcı önemine rağmen günümüzde
incelediğimiz zaman sağlıkla ilgili, ilaçla ilgili araştırmaların sadece
tekeller için değil bu araştırmaları yürüten üniversiteler için de
kârlı bir sektör haline gelmiş olduğunu görüyoruz (Parry, 2012).
Bir başka örnek James P. Evans tarafından yapılan bir araştırmanın
sonuçlarında gözüküyor (Evans, 2010). Araştırma gen patentlerinin bir
çok zarar doğurduğunu gösteriyor. Özellikle patentlenmiş testlerin
sadece belirli laboratuvarlarda yapılabileceği gerçeği farklı şekillerde
o testleri yaptırmak isteyen hastaların testlere erişimini engelliyor,
patentler hastaların önüne geçmiş, hastanın tanısını, tedavisini
engelleyici bir rol üstlenmiş oluyor. Böylece o laboratuvar sağlık gibi
kritik bir konuda testleri yaptırabildiğiniz tek yer olma şeklinde bir
tekel haline gelmiş oluyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Zaten günümüzdeki fikri mülkiyetin
kapsamına sadece ilaçlar veya onların üretim bilgisi değil, radyo
dalgalarından tarımdaki tohumlara kadar ve hatta canlıların yapı
taşlarına (DNA, Genom, vb.) kadar her şey alınıyor (Brooks, 2005). “Gıda
krizleri”nde melez tohum teknolojisinin önem kazanması ve tekelci
sermayenin TRIPS hükümlerinden kendi tohumlarını korumak için oldukça
fazla yararlanması fikri mülkiyetin sermayenin aracı olduğunu gösteren
bir başka örnektir (Alçın, 2010). Genetiği değiştirilmiş ürünlerin
tohumlarını üreten firmaların bunları patentlemesi ve çiftçilere bu
ürünlerin tohumlarını satarken yeni üretimler için tohum saklamama şartı
getirmesi de patentlerin yaşamlarımız açısından tekelleşmenin çarpıcı
bir örneğidir (Paul, 2013). Bütün bu örnekler fikri mülkiyet
aracılığıyla her alanda özellikle emperyalist ülkelerin şirketlerinin
bir tekelinin yaşamımız pahasına yaratıldığını gösteriyor.
Fikri mülkiyetin ortaya konulmasında en önemli amaçlardan biri de
bilgiyi kıtlık etkisine sokup, sahibi için kârlı hale getirmektir (May,
2007). Bilgi paylaşılması durumunda herhangi bir rekabet veya maddi
şeylerde olduğu gibi bir yok olma, bitme gibi bir tehlikeye sahip
değildir. Bilgi, fikri ürünler kopyalandığında kıtlaşmaz ve tekrar
kopyalanması genellikle bir maliyete neden olmaz ve kopyaları eş zamanlı
olarak kullanılabilir, bu açıdan maddi ürünlerden oldukça farklıdır
(Klyner, 2010). Paylaşılan bilgi, paylaşan kişide de aynı şekilde
korunmaktadır. Özellikle dijital eserlerde karşılaşılan durum budur.
Örneğin yazılan bir makaleyi yazdığım bilgisayarı elimden alırsanız o
makaleyi üretecek araçtan yoksun kalmış olurum, ancak o makaleyi sizinle
paylaşmam benim o makaleyi yitirmeme neden olmaz, aksine paylaşımım
sayesinde siz okuyacak bir makale kazanmış olursunuz (WP, 2011). Ancak
bu şekilde paylaşım ilk sahibi için bir değer üretmediği için sahibine
kâr sağlamaz, ve bilginin rahatça paylaşılabilir olması kapitalistlerin
bilgiyi metalaştırırken en çok çekindikleri şey olan bilginin
özgürleştirilmesi sonucunu doğurabilir. Bunu engellemek ve kâr elde
edebilmek için bilgiyi sahibi - bu sahip genellikle o bilgiyi üreten
değildir, bir tekeldir - için koruma altına almaları gerekmektedir, bu
da fikri mülkiyetle gerçekleştirilir. Ayrıca bir taraftan bilgi
paylaşımını maddi şeylerin çalınmasıyla özdeşleştirerek hırsızlık,
korsanlık gibi isimlerle adlandırarak bir itibar kaybına da uğratmaya
çalışmaktadırlar.
Fikri mülkiyetin üreten kişilerden çok büyük yayıncılara yarar
sağladığına dair çok çarpıcı bir başka örnek bilimsel yayımcılık
alanında görülmektedir. Yazdığınız akademik makalenizi farklı kaygılarla
tanınırlılığı yüksek bilimsel bir dergide herhangi bir ücret almadan
yayımlatabildiğiniz anda telif hakkınızı o dergiye, dolayısıyla o
derginin yayıncısına devrediyorsunuz. O yayıncı da bu dergilere erişim
hakkını sizin çalıştığınız kurum da dahil olmak üzere üniversitelere,
kütüphanelere, vb. kurumlara oldukça yüksek meblağlar karşılığında
satabiliyor. Bunun en önemli nedeni bu alandaki kâr amacı güden bilimsel
yayın sektörüdür (Parry, 2012). Dağıtım masrafının oldukça azaldığı
günümüzde bu erişim hakkının yüksek meblağlar karşılığında satılması
başlı başına bir çelişki olarak göze çarpıyor (Parry, 2012). Bilimsel
alandaki örnekler yine telif haklarıyla tekel yaratılmasının,
tekellerinin korunmasının ve kapitalist sistemdeki kâr güdüsünü gösteren
örneklerdir. Bütün bunlar bilginin kontrolünün, bilgi akışının
egemenlerin sistemi yeniden üretmesi ve gücü ellerinde korumalarını
sağlayan kapitalist sistemin temel mantığının buradaki tezahürüdür
(Parry, 2012). David Parry ilgili yazısında (Parry, 2012) bu ve daha
fazla nedenden dolayı bilimsel yayımcılık sektöründeki modelin
durdurulması için ekonomik ve ahlaki boyutları ayrıntısıyla ele alarak
değişikliğin zorunlu olduğunu belirtiyor.
Fikri mülkiyet alanında oldukça tepki toplayan ve sermayenin yine
kendini korumaya yönelik önemli bir saldırısı da WIPO aracılığıyla
İnternet üzerindeki denetimi ve tekelleşmeyi arttırma çabasının bir
ürünü olan İnternet anlaşmalarıdır. İnternetin ve bilgisayar
teknolojilerindeki gelişmelerin sermayenin uykusunu kaçırmasının oldukça
önemli bir gerekçesi var: bilgiye ücretsiz ve özgürce erişim kabusu
(Moglen, 2003). Bu nedenle Microsoft ve Disney, DTÖ, Birleşik Devletler
Kongresi ve Avrupa Komisyonu gibi sermayenin bütün güçleri bu kâbusu
defetmek için acımasız bir ittifak içindeler (Moglen, 2003). İnternet
anlaşmalarıyla özellikle gerçekleştirilmeye çalışılan özellikle ürünleri
üretenlerin haklarını onlardan alarak o ürünlerin yayınlandığı siteleri
telif hakkının gücüne kavuşturmak, böylece bu kabusu defetmek (Lee,
2006). İnternet’e telif hakkı saldırısının bir örneği de Türkiye’de
yaşanıyor. Telif hakları yasa tasarısına göre İnternet siteleri ve
televizyoncular gazetelerin özel haberleriyle köşe yazılarını izinsiz
kullanamayacak (Sol, 2013). Özünde bu saldırılar bir bakıma tekelleşmeyi
teşvik eden, destekleyen kapitalist bir hamledir. İnsanların, bütün
insanlığın birikimi olan bilgiyi paylaşma gereksinimine karşı sermayenin
o bilgi üzerindeki mülkiyetçiliğini koruyan saldırılardır. Yine de “tüm
yollarla, bizler, insan aklını özgürleştirecek olan devrime kendimizi
adadık. Böylece, fikirlere uygulanan özel mülkiyet sistemini al aşağı
ederek gerçekten adil bir topluma hayat veriyoruz. Bu toplumda, birinin
özgür gelişimi, hepimizin özgür gelişimi için bir şarttır” (Moglen,
2003) şeklinde karşı duran özgürlük savunucuları bu saldırılara,
yasalara ve anlaşmalara karşı durmaya çalışıyorlar.
Fikri Mülkiyete ilişkin Eleştiriler
Fikri mülkiyetin bu şekilde yaygınlaşması beraberinde yukarıdaki gibi
tepkileri de doğuruyor. Öncelikle bilginin ve fikirlerin özel
mülkiyetine toptan karşı çıkmanın gerekliliğini vurgulayarak belirtmemiz
gerekir ki fikri mülkiyet, özel mülkiyet savunusuyla düşünüldüğünde
bile bazı önemli sıkıntılar içermektedir. Bu konuya eleştirel yaklaşan
oldukça farklı sayıda görüşten özellikle göze çarpanlar şunlardır
(Wikipedia, 2013c):
-
Fikri mülkiyet altına alınmak istenen şeyler herkesin kolay
erişebilmesi gereken ve tek bir kişinin sahiplenebileceği şeyler
değildir.
-
Fikri mülkiyet (özellikle patentler) hükümet korumalı tekel yaratmaktadır.
-
Fikri mülkiyet kavram olarak karışıklık yaratmaktadır, bu da bundan çıkar sağlamak isteyenlere yaramaktadır.
-
Fikri mülkiyet kurumları “gelişmiş” ülkeleri korumakta, “gelişmekte olan” ülkeleri hesaba katmamaktadır.
Bu görüşlerin en önemli eksiklikleri eleştiriyi sermayenin
çıkarları, birikimi açısından yapmamaları, sistem içi eleştiriler
olmalarıdır. Sistem sermayenin çıkarları açısından yararlı gördüğü
durumda bu eleştirilerdeki sorunları düzeltme eğilimi bile gösterebilir,
böyle bir durumda eleştiriler temelsiz kalmış olacaktır. Bu
eleştirilerden bir kısmını ele almaya çalışalım.
Richard Stallman (7) gibi bazı eleştirmenler fikri mülkiyet
kavramıyla telif hakları, patentler ve ticari markalar için fiziksel
nesnelerin mülkiyet haklarıyla benzerlik kurulduğunu söyleyerek bunun
başta bir ön yargı içerdiğini söylüyorlar (Stallman, 2010). Her ne kadar
bu doğru bir eleştiri olsa da, bu ön yargının varlığının sermaye için
önemli olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle, fikri mülkiyetin
özel mülkiyetten farklı olmadığı, maddi mülkiyete benzediği, kafa
karışıklığı yarattığı gibi eleştiriler, bu özelliklerin sermayenin
ihtiyaç duyduğu ve desteklediği özellikler olduğunu gözden
kaçırmaktadır. Lawrence Lessig (8) gibi eleştirmenler de kapitalizmin
içsel doğasını hesaba katmadan üreticilerin haklarıyla kullanıcıların
haklarının dengelenmesi (Boldrin, 2010) gibi orta yol bir çözüm
önermektedir. Bu çözümün en önemli sıkıntısı söylediğimiz gibi sistem
içi bir çözüm olması ve kapitalizmin sermaye birikimi, içsel dürtülerini
gözden kaçırmasıdır. Ne de olsa her “girişimci” kapitalizmin doğasından
gelen daha fazla kâr dürtüsüne sahiptir, tekel olsun olmasın her
“girişimci” kârını yükseltmek için, kârlarını korumak için hukuki veya
teknik olarak mümkün olan her şeyi yapmaya istekli ve muktedirdir
(Boldrin, 2010).
Fikri mülkiyet açısından eleştiri noktası olan ve ele almamız gereken
bir başka özellik maddi ürünlerin-eserlerin özel mülkiyete süresiz
olarak alınabilmesinin kolaylığının fikirler için o kadar kolay olmadığı
gerçeğidir. Soyut, maddi olmayan bir konudan söz edildiği için bu
fikrin sadece o fikri öne sürene mi ait olduğu, o fikri oluşturan
kişinin o fikri oluşturmak için başka kimlerden ve hangi
bilimsel-teknolojik fikirlerden yararlandığı, o fikirlerin de fikri
mülkiyet hakları gibi kafada bir çok soru işareti doğurmaktadır. Bu soru
işaretleri özellikle patent söz konusu olduğunda artmaktadır. Özellikle
binlerce yıla yayılan bir bilgi üretiminin ortaya çıkardığı bilgiye çok
ufak bir eklemeyle daha da geliştirdiğini, yeni bir şey bulduğunu iddia
ederek, bütün haklarını üstlenmeye çalışmak önceki bütün bilgi
üretimini yok sayan bir yaklaşımdır. Her bir eser, bilgi üretimi önceki
algıların uzantısıdır, tarih boyunca yapılmış üretimlerin, birikimin
üstüne eklenmiş tuğlalardır (Klyner, 2010).
Kimileri tarafından telif haklarının “eseri üreten kişiyi koruma”
gibi amaca sahip olduğu iddia edilse de, günümüzde telif hakları büyük
tekellerin elinde daha fazla kâr amaçlı bir silahtır. Eser üreticileri
içinse bir araçtan ziyade bir amaç haline gelerek, eserin sadece para
amaçlı yapıldığı bir insanlık dışı durum ortaya çıkmıştır. İddia
edildiğinin aksine de fikri mülkiyet özgün eser üretimini teşvik eden
bir yapısı yoktur, bunu ilk fikri mülkiyet yasasının 1623 yılında
çıktığıyla doğrulamamız mümkündür (Deoxy, 2010). Telif haklarının ortaya
çıkışı tamamen belirli yayıncılara belli yayınların basım tekeli
verilmesine dayanmaktadır (Klyner, 2010). Bu bir bakıma basım sürecini
kontrol altında tutmanın, dolayısıyla bir sansürün oluşturulması
çabasıdır. İlk telif haklarının sansür amaçlı ortaya çıktığı çoğu
araştırmacı tarafından vurgulanmaktadır (Boldrin, 2010). Bu yasa
çalışmaları sürecinde aktif olarak katkı sağlayanlar veya zorlayanlar
yazarlardan ziyade yayıncılar olmuştur (Klyner, 2010). Çünkü kendi
tekellerini korumak için bu yasalara ihtiyaç duymuşlardır. Günümüzde
eser üreticileri o eserlerini rahatlıkla basacak, yayımlayacak bir
olanağa sahip olmadıkları için haklarını devretmektedir. Kuramsal olarak
fikri mülkiyetin üreticileri savunduğu iddiası, bu olanaklarının
olmadığı durumda haklarını devretme zorunluluğundan dolayı pratikte
karşılığını bulamamaktadır. Hatta bu süreci aslında emek gücünün
sömürülmesiyle benzerlik kurarak, fikri ürünün üreticisinin zorunlu
olarak olanakları sunan kapitalistle anlaşması, haklarını devretmesini
yani kendisini sömürtmesi olarak da görebiliriz. Herhangi bir mülkiyet
sisteminde müzisyenler kendi emeklerinin ürünü olan eserlerinin
sahipliğini, aynı bir tekstil ter atölyesinde (sweatshop, çalışma
şartları oldukça kötü işyerleri) çalışan işçilerin ürettiklerinin
sahipliğini koruyamaması gibi koruyamayacaktır (Klyner, 2010). Ya
sözleşme ile ya da genel bir yasa ile bunlar çalıştıkları şirketin malı
olmaktadır (Kaya, 2004). Yayım, dağıtım, tanıtım ve medya üretiminin
özel mülkiyeti, sanatçıların ve diğer tüm yaratıcı işçilerin kendi
geçimlerinden daha fazla kazanmamasını garantilemektedir (Klyner, 2010).
Bu sistemde yaratıcı da olsa üreticiler işçidir, emek güçlerini -
yaratıcı emek güçlerini - satmak zorundadır.
Bir başka önemli eleştiri noktası patentleme, patent süresi ve patent
alınan şeylerle ilgilidir. Herhangi bir kişinin rahatlıkla
düşünebileceği basit bir işlem (örneğin farenin sol tuşuna tıklayarak
alışveriş, Amazon’un Barnes & Noble firmasına dava açtığı patent
konusu (Boldrin, 2010)) büyük tekeller açısından bir patent nedeni
olabilmekte ve patent savaşlarına yol açabilmektedir. Bu örnek bile
patentlerin, dolayısıyla fikri mülkiyetin aslında sürekli
tekrarladığımız gibi tekellerin çıkarını korumaya yönelik sermaye
sisteminin bir çözümü olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak patentler
için dayatılan 20 yıllık süre bilişim teknolojisi düşünüldüğünde oldukça
uzun bir süre olmaktadır, bu nedenle de patentler eleştirilmektedir
(Stallman, 2009). Örneğin, Cusumano, Apple-Samsung sürecine ilişkin
olarak, Apple gibi “yenilikçi” firmaların ödüllendirilmesi gerektiğini
ancak bu firmaların patentlerinin ve davalarının diğer firmaların zarif,
kullanımı kolay ürün üretmelerini engellememesi gerektiğini de
söylemektedir (Cusumano, 2013).
Halihazırda patentler ayrıca kendi ekonomisini yaratmaktadır.
Patentler hem hükümet için hem de patent başvurusunu gerçekleştiren için
yüksek bir maliyete mal olmaktadır (Stallman, 2002). Bu işlerle uğraşan
özel patent firmaları, hukuk büroları ortaya çıkmıştır. Üstüne üstlük
sadece patentleri satın alıp, satmakla uğraşan firmalar olduğu gibi,
bazı firmalar herhangi bir ürün geliştirme yapmadan ellerindeki kritik
patentleri ihlal edenlere karşı davalarla gelir elde etme yolunu da
izliyorlar. Patentler hem satılabilen bir meta hem de tekellerin elinde
rakipleriyle değiş-tokuş edebildikleri bir nesnedir. Kapitalizm bu işten
de kâr etmenin yollarını yaratmıştır.
Bir Silah olarak Patentler
Patentler açısından günümüzde karşımıza sıkça çıkan bir durum, büyük
tekellerin tekel güçlerini ve pazardaki paylarını korumak için
patentleri bir silah olarak kullanmalarıdır. Bu silah şeklinde kullanım
fikri mülkiyetin araçlarından biri olan patentin sermaye açısından
işlevini, sermayenin çıkarlarını korumayı doğrulayan bir durumdur.
Patent savaşları adı verilen bu süreçler, söz konusu davalı ve davacı
firmalar oldukça büyük olduğunda özellikle gün yüzüne çıkmakta, medyada
yer bulmaktadır. Patent savaşları yeni bir konu da değil, patentler söz
konusu olduğundan beri savaşları da sürmektedir. İlk patent savaşının
1850’li yıllarda dikiş makinesi üzerine olduğu söyleniyor (Mossoff,
2013). Şu andaki savaşlardaki sorun, o zaman da sorundu (Mossoff, 2013):
Tek ürün için üst üste binen bir çok patent, sansasyonel davalar,
pahalı ticari anlaşmazlıklar, bir çok yerde davalar, patent lisansına
sahip varlıkların üreticilere karşı elde ettiği dayatmalar ve lisans
anlaşmaları, satılan ve ticareti yapılan patentler. Değişmeyen tek şey
kapitalizmin ruhundaki rekabet ve değerlenme arzusu ve bu arzunun üretim
alanına yansımalarıdır.
Son zamanlarda dikkat çekici bazı davalar ise şu şekildedir: Kodak
firmasının HTC ve Apple firmalarını sayısal görüntü patentleri yüzünden
dava etmesi (Stempel, 2012), Motorola firmasının Apple firmasını dava
etmesi (Leitzing, 2012), Intel firmasının çok yüksek bir ücrete
RealNetworks firmasının patentlerini almak zorunda kalması (BBC, 2012),
Apple firmasıyla Samsung firması arasındaki rekabetin farklı patent
davaları (Sabah, 2012; Milliyet, 2012) şeklinde ortaya çıkması. Nokia
firmasının Apple firması ile Samsung’a karşı birlikte hareket etmesi
(NTVMSNBC, 2013)(9).
Patentlerin silah olarak kullanımına bir başka çarpıcı örnek de büyük
firmaların patent tehdidini kendisinden ayrılan çalışanları işe almak
isteyen diğer firmalara karşı kullanması şeklinde karşımıza çıkıyor.
Palm üst yöneticisi Edward Colligan tarafından 7 Ağustos 2012 tarihinde
yapılan açıklamada (USDC, 2012) belirtilen Apple firmasının Palm
firmasını Apple çalışanlarını işe alması durumunda patent davası açmakla
tehdit etmesi bunun son çarpıcı örneği (Blagdon, 2013).
Bir başka çarpıcı örnek Microsoft’un Novell şirketinin patentlerini
satın almasıyla (Latif, 2010) ve iş birliğine gitmesiyle (Lohr, 2006)
göze çarpıyor. Önemli bir yazılım tekeli olan Microsoft için özgür
yazılım olan GNU/Linux ciddi bir rakiptir. Bu patentler ve iş birliği
aracılığıyla yaptığı, kendisi için tehdit teşkil eden diğer açık kaynak
geliştiricileri, özellikle rakip saydığı firmalara dava açmasıdır
(Schestowitz, 2011). Şirket ve patent alımlarıyla Microsoft bu rekabete
karşı elini güçlendirmek istemiştir, özellikle açık kaynak yazılım
geliştirenlerin üzerinde bir patent terörü yaratarak patentlerin
yücelttiği söylenen “yenilikçiliğe” darbe vurmaya çalışmıştır. Hatta
Microsoft Windows yerine GNU/Linux kullanırsak bizi patent ihlali
nedeniyle dava edeceğini bile ima etmiştir (Boldrin, 2010). Bunlar
Microsoft’un patentler açısından tek örneği de değil (Groklaw, 2009).
SCO tartışmaları da açık kaynak Linux geliştiricilerine karşı bir başka
patentler aracılığıyla saldırı örneğidir (Wikipedia, 2012). SCO’nun
Microsoft tarafından desteklendiği de iddialar arasındadır (10). Son
olarak Microsoft’un BlueJ ismindeki eğitim amaçlı kullanılan yazılıma
karşı giriştiği temel bir bileşeni patentleme girişimi de - her ne kadar
Microsoft bu patentleme işlemini durdurmuş olsa da - burada anılması
gereken önemli bir örnek olarak göze çarpıyor (Kölling, 2007).
Başka bir alandaki çarpıcı örneklerden biri büyük tohum üreticisi
firmaların çiftçilere yönelik açtığı patent davalarıdır (Paul, 2013). Bu
şekilde canlı organizmaların, tohumların, insan yaşamı açısından önemi
oldukça fazla olan şeylerin patentlenebilmesinin yarattığı bu olumsuzluk
kapitalizmin patentleri daha fazla kâr için bir silah olarak
kullandığının önemli bir örneğidir.
Patentlerin büyük tekeller için diğer firmalara karşı rahatlıkla her
amaçla kullanabildikleri bir silahtan başka bir şey olmadığı bu
örneklerle iyice pekişiyor. Ayrıca Braguinsky, Gabdrakhmanov ve Ohyama
tarafından yazılan bir makalede patentler ve dinamikleri yaşlanan
endüstrilerin rant arayışına işaret edilerek açıklanmaktadır (Boldrin,
2010; Braguinsky, 2010).
Bu örneklerin çok basit bir açıklaması var. Tekeller pazar payını
kaybetmek istemiyor. Bunun patentler için iddia edildiği gibi ne
yenilikçilikle, ne teknolojik gelişmeyle, ne de o ürünlerini geliştiren
emekçilerin tanınması, kendilerini geçindirebilmesiyle bir ilgisi yok.
Örneğin bilgisayar programcıları patentlerin yenilikçiliği engellediğini
söylemektedirler (WAM, 2012; Timm, 2013). Boldrin ve Levine’in
kitabında sürekli örneklediği ve kanıtladığı üzere fikri tekel
yokluğunda çok sayıda yenilikçilik gerçekleşmiş, gerçekleşmeye devam
ediyor ve devam edecektir (Boldrin, 2010). Aynı kitapta özellikle
vurguladıkları gibi, yaratıcıların fikri mülkiyet haklarının, “fikri
mülkiyet” yokluğunda da çok iyi korunabildiği ve fikri mülkiyetin ne
yenilikçilik ne de yaratıcılığı arttırdığıdır. Kendi cümleleriyle
“patent ve telif hakları gereksiz bir beladır” ve fikri mülkiyet bir
kanserdir, ondan kurtulmak istediğinizde tamamen kurtulmanız gerekir,
kötü niyetli bir şekilde yayılmaktadır (Boldrin, 2010). Bunun çok
çarpıcı bir örneği ilaç sektöründe görülebilmektedir. İddia edildiğinin
aksine ilaç endüstrisinin gelişmesi için patentlere ihtiyaç yoktur.
Modern ilaç endüstrisi patentlerin az sayıda ve daha zayıf olduğu
ülkelerde daha hızlı gelişmiştir, bu ülkelerde patent yasalarının
oluşturulması ilaç endüstrilerini gerileme dönemine sokmaktadır
(Boldrin, 2010). Zaten günümüzde TRIPS anlaşmasıyla ülkelerin patent
yasalarını geçirmeme gibi bir seçeneği de bırakılmamıştır.
Bu işin bir de ekonomik güç boyutu da var. Kapitalist sistem
içerisinde kendi ürünleri için patent başvurusunu yapacak bir gelire
sahip olmayan kişilerin (ürün patentleme, fikri mülkiyet haklarının
tanınması için gerekli yasal prosedürler bir kişinin değil ancak
firmaların üstesinden gelebileceği miktarlarda para gerektiriyor)
fikirlerini patentleten fikri yatırımcılar da bu patent sisteminin
aslında neye hizmet ettiğinin bir başka örneği: daha fazla kâr... Bu
patent savaşlarının ve patent gerçeğinin tek bir sonucu var, büyük tekel
firmalar bu savaşlardan ve patent saldırısından sağ salim
kurtulacaktır, olan küçük firmalara ve fikri yatırımcılara muhtaç
bırakılan tekil fikir üreticilerine olacaktır. Daha fazla tekelleşme,
sermayenin daha da güçlenip bir elde daha fazla birikmesi bu sistemin
tek sonucudur (11).
Sonuç
Yukarıda anlattığımız durum ve örnekler fikri mülkiyetin insanların
ve insanlığın yararına değil de sermayenin yararına bir araç olduğu
fikrini güçlendirmektedir. Fikri mülkiyet, sermayenin daha fazla kâr
etmesine, daha da fazla değerlenmesine yarayan bir araçtır. Bu işlevini
özellikle tekel gücü kazandırarak gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, kâr
getirdiği ölçüde yaratıcılığı ve yenilikçiliği destekler, sermayenin
değerlenmesine katkı sağlamayan hiç bir şeyi desteklemez. İnsanlık veya
eser üreticileri için değil sermayenin birikimi için vardır.
Bu nedenle, fikri mülkiyet yasalarını veya yasalarda iyileştirmeler
yapmayı savunmak yeterli bir çözüm ve hatta hiç bir şekilde bir çözüm
değildir. Bu bağlamda fikri mülkiyeti ve araçlarını savunanlara karşı
savunulması gereken tek alternatif, hiç bir fikri ürünün özel mülkiyet
haline getirilemeyeceğini savunmaktır (Martin, 1996). Fikri mülkiyet
olmadan “yaratıcılık”, “yenilikçilik” olmayacağını iddia edenlere karşı
da fikri mülkiyet olmadan da yaratıcılığın var olduğunu vurgulamak ve
hatta günümüzde özgür yazılım gibi fikri mülkiyet korumasına değil de
paylaşıma dayanan başarılı örnekleri vermek yerinde olacaktır. Şunu da
özellikle vurgulamak gerekir, üretimin sadece kâr amacıyla değil,
insanların mutluluğu ve ihtiyaçları için yapıldığı bir sistemde ne fikri
mülkiyete ne de onun yarattığı araçlara ihtiyaç olacaktır.
T. E. Kalaycı, N. Duran
Not: Bu yazı ilk olarak Emek Atölyesi'nde yayınlanmıştır.
Dipnotlar
-
Bizce “yeni ekonomi” veya “bilgi çağı” kavramları doğru kavramlar değil, biz günümüze kapitalizm demeyi tercih ediyoruz.
-
Fikri mülkiyete ilişkin farklı kuramlar bu yazının kapsamı dışındadır, dileyenler başlangıç için şurayı inceleyebilirler: http://www.law.harvard.edu/faculty/tfisher/iptheory.html
Ayrıntılı bir telif hakları ekonomi politik araştırması için bkz. Ronald V. Bettig, “Copyrighting the Culture: The Political Economy of Intellectual Property”, WestviewPress, 1996.
Kapitalist sistem içerisindeki telif haklarına alternatif durumlara ilişkin örnekler için “Telif Haklarına Alternatifler” yazımızı okuyabilirsiniz.
-
Ayrıntılı eleştirel bir tarih okuması için (May, 2006) kaynağı incelenebilir.
-
Çoğaltma özel durumlarla sınırlı kalacak, eserin normal kullanım
ölçülerini aşmayacak, hak sahibinin yasal kârını engellemeyecektir.
(Kaynak: http://plan9.dpt.gov.tr/oik04_fikrimulkiyet/041fikrhak1.pdf ) Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Berne_three-step_test
- Konuya dair ayrıntılı bir inceleme için bkz. http://www.globalissues.org/article/52/pharmaceutical-corporations-and-medical-research#PrioritiesofthePharmaceuticalIndustry
- Ender rastlanan bir olay Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin Novartis’in
Patent davasında hasta haklarını koruyan bir kararıdır (Evrensel, 2013).
- Özgür Yazılım kavramını ortaya atan, GNU projesini başlatan Özgür Yazılım Vakfı kurucusu aktivist,http://tr.wikipedia.org/wiki/Richard_Stallman
- Özgür Kültür, Copyleft konularında çalışmaları olan Hukuk profesörü,http://tr.wikipedia.org/wiki/Lawrence_Lessig
- Patent savaşlarına ilişkin daha fazla bilgi için http://www.groklaw.net, teknoloji alanındaki patent savaşlarının bir görseli için http://static3.businessinsider.com/image/4fbcf55069beddd165000008/tech-patent-wars-infographic.png , Farklı sektörlere göre şirketlerin elindeki patent sayılarına dair etkileşimli resimler içinhttp://spectrum.ieee.org/static/interactive-patent-power-2012 adresleri incelenebilir.
- Microsoft’un Linux’e karşı tekelini koruma savaşı hakkındahttp://cosmicpenguin.com/linux/MICROSOFTS_WAR_AGAINST_LINUX.html sitesi incelenebilir.
- Patentlerin zararlarına ilişkin kapsamlı bir inceleme ve eleştiri için (Boldrin, 2010) kaynağı incelenebilir.
KAYNAKÇA
[Alçın, 2010] Sinan Alçın,
“Teknolojik Deterministik Kalkınma Aracı Olarak Teknoekonomi Politikaları”, Tarem Yayınları, 2010.
[BBC, 2012] BBC News,
“Intel buys RealNetworks' patents and video coding tech”, 2012,
http://www.bbc.co.uk/news/technology-16746971
[Blagdon, 2013] Jeff Blagdon,
“The no-hire paper trail Steve Jobs and Eric Schmidt didn't want you to see”, 2013,
http://www.theverge.com/2013/1/23/3906310/the-no-hire-paper-trail-steve-jobs-and-eric-schmidt-didnt-want-you-to-see
[Boldrin, 2010] Michele Boldrin, David K. Levine,
“Entelektüel Tekele Karşı”, Sel Yayınları, 2010.
[Braguinsky, 2010] Serguey Braguinsky, Salavat Gabdrakhmanov, Atsushi Ohyama,
"A Theory of Competitive Industry Dynamics With Innovation and Imitation", 2010,
http://www.andrew.cmu.edu/user/sbrag/BGO.pdf
[Brooks, 2005] Mick Brooks, “Intellectual property rights – the modern day enclosure of the commons”, 2005,
http://www.marxist.com/intellectual-property-rights221105.htm
[Cusumano, 2013] Michael A. Cusumano,
"The Apple-Samsung Lawsuits", Communications of the ACM, 56(1):28-31,
10.1145/2398356.2398366
[Deoxy, 2010] , “Intellectual Property Myths”, 2010,
http://deoxy.org/ipmyths.htm
[Evans, 2010] James P. Evans,
“Putting Patients before Patents”, Genetics in Medicine (2010) 12, S3–S4; doi:
10.1097/GIM.0b013e3181d79ee1
[Evrensel, 2013] Evrensel Gazetesi,
“İlaç tekeline patent darbesi”, 2013,
http://evrensel.net/news.php?id=53092
[Groklaw, 2009] Groklaw,
“Novell-MS Deal”, 2009,
http://www.groklaw.net/staticpages/index.php?page=20061218045851480
[Kaya, 2004] Kerem Kaya ve Mike Ingram,
"Avrupa yazılım patentleri savaşı", 2004,
http://www.wsws.org/tr/2004/jan2004/pat-j10.shtml
[Kinsella, 2001] N. S. Kinsella,
“Against Intellectual Property”, J. of Libertarian Studies, 15(2):1-53, 2001.
[Klyner, 2010] Dmytri Klyner,
“The Telekommunist Manifesto”, 2010,
http://media.telekommunisten.net/manifesto.pdf
[Kölling, 2007] Michael Kölling, "Microsoft patents BlueJ", 2007,
http://blogs.kent.ac.uk/mik/2007/01/microsoft-patents-bluej/
[Latif, 2010] Lawrence Latif,
“Microsoft led consortium buys Novell assets”, 2010,
http://www.theinquirer.net/inquirer/news/1900065/microsoft-led-consortium-buys-novell-assets
[Lee, 2006] Matt Lee,
“Help stop the WIPO Broadcast Treaty”, 2006,
http://www.fsf.org/news/wipo-broadcast-treaty
[Leitzing, 2012] John Leitzing,
“Motorola Sues Apple Over iPhone 4S, iCloud”, 2012,
http://online.wsj.com/article/SB10001424052970203806504577183433184318046.html
[Lohr, 2006] Steve Lohr,
“Microsoft-Novell Pact Is Already in Dispute”, 2006,
http://people.ischool.berkeley.edu/~hal/Courses/StratTech09/Lectures/IP/Articles/Microsoft-Novell-pact.html
[Martin, 1996] Brian Martin,
“Against Intellectual Property”, Journal of Intellectual Property Rights, 1(5): 257-270, 1996,
http://www.uow.edu.au/~bmartin/pubs/95psa.html
[May, 2006] C. May, S. K. Sell,
“Intellectual Property Rights”, Lynne Rienner Publishers, London, 2006
[May, 2007] Christopher May,
“The World Intellectual Property Organization - Resurgence and the Development Agenda”, Craig Fowlie, Publisher, Politics & International Studies, 2007.
[Moglen, 2003] Eben Moglen,
“The dotCommunist Manifesto - noktaKomünist Manifesto (Bilgiye Ücretsiz Erişimi Savunanların Manifestosu)”, 2003,
http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=601
[Mossoff, 2013] Adam Mossoff,
“Patented Innovation and Patent Wars: Some Historical Perspectives”, 2013,
http://asmarterplanet.com/blog/2013/01/patented-innovation-and-patent-wars-some-historical-perspective.html
[Milliyet, 2012] Milliyet,
“Samsung, Apple'dan intikam mı alıyor?”, 2012,
http://teknoloji.milliyet.com.tr/samsung-apple-dan-intikam-mi-aliyor-/mobildunya/haberdetay/14.11.2012/1626929/default.htm
[Moore, 2011] Moore, Adam,
"Intellectual Property", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2011 Edition), Edward N. Zalta (ed.),
http://plato.stanford.edu/archives/sum2011/entries/intellectual-property/
[NTVMSNBC, 2013] NTVMSNBC,
“Nokia patent savaşında Apple'ın safına geçti”, 2013,
http://www.ntvmsnbc.com/id/25427343
[Parry, 2012] David Parry,
“Knowledge Cartels versus Knowledge Rights”, 2012,
http://www.enculturation.net/knowledge-cartels
[Paul, 2013] Katherine Paul and Ronnie Cummins,
“What it Means that Monsanto Holds the Patents on Life”,2013,
http://www.alternet.org/food/what-it-means-monsanto-holds-patents-life?paging=off
[Sabah, 2012] Sabah,
“Apple'dan Samsung'a öldürücü darbe”, 2012,
http://www.sabah.com.tr/Teknoloji/Haber/2012/09/01/appledan-samsunga-oldurucu-darbe
[Schestowitz, 2011] Roy Schestowitz,
“Microsoft’s Attack on Linux in the Courtroom”, 2011,
http://techrights.org/2011/12/23/linux-taxing-microsoft-minions/
[Stallman, 2002] Richard M. Stallman,
“Software patents — Obstacles to software development”, 2002,
http://www.gnu.org/philosophy/software-patents.html
[Stallman, 2009] Richard Stallman,
“The Danger of Software Patents”, 2009,
http://www.gnu.org/philosophy/danger-of-software-patents.html
[Stallman, 2010] Richard M. Stallman,
“Did You Say “Intellectual Property”? It's a Seductive Mirage”, 2010,
http://www.gnu.org/philosophy/not-ipr.html
[Sol, 2013] Sol Haber Portalı,
“'Özel haber' kaynak gösterilmeden kullanılamayacak”, 2013,
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ozel-haber-kaynak-gosterilmeden-kullanilamayacak-haberi-65917
[Stempel, 2012] Jonathan Stempel,
“Kodak sues Apple, HTC over digital image patents”, 2012,
http://www.reuters.com/article/2012/01/10/us-kodak-apple-idUSTRE80929C20120110
[Suluk, 2013] Cahit Suluk,
“Fikri Mülkiyet Hakları”, 2013,
http://www.fikrimulkiyet.com/fikri-mulkiyet-haklari.html
[Tian, 2009] Dr YiJuan Tian,
“Re-thinking Intellectual Property - The Political Economy of Copyright Protection in the Digital Era”, Routledge-Cavendish, London & New York, 2009.
[Timm, 2013] Trevor Timm,
“A Year After SOPA, A Look At The Next Five Battles For Internet Freedom”, 2013,
https://www.eff.org/deeplinks/2013/01/year-after-sopa-look-next-five-battles-internet-freedom
[UPB, 2009] Uluslararası Patent Birliği (UPB),
“Fikri ve Sınai Mülkiyet Nedir?”, 2009,
http://www.upb.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=69&Itemid=43
[USDC, 2012] United States District Court,
“Declaration of Edward T. Colligan”, 2012,
https://dl.dropbox.com/u/2566303/5-11-cv-02509-LHK%20docs/293.pdf
[Vikipedi, 2012] Vikipedi,
“Telif hakkı”, 2012,
http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Telif_hakk%C4%B1&oldid=12480997
[WAM, 2012] What About Marx Blog,
“Intellectual property rights and 'patent wars'”, 2012,
http://whataboutmarx.blogspot.com/2012/02/intellectual-property-rights-and-patent.html
[Wikipedia, 2012] Wikipedia,
“SCO-Linux controversies”, 2012,
http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=SCO%E2%80%93Linux_controversies&oldid=519473792
[Wikipedia, 2013] Wikipedia,
“Berne Convention for the Protection of Literary and Artistic Works”, 2013,
http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Berne_Convention_for_the_Protection_of_Literary_and_Artistic_Works&oldid=539415473
[Wikipedia, 2013b] Wikipedia,
“Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights”, 2013,
http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Agreement_on_Trade-Related_Aspects_of_Intellectual_Property_Rights&oldid=539451600
[Wikipedia, 2013c] Wikipedia,
“Societal views on intellectual property”, 2013,
http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Societal_views_on_intellectual_property&oldid=533382396
[WP, 2011] WP New Zealand,
“Copyright - A Marxist Perspective”, 2011,
http://workersparty.org.nz/2011/06/19/copyright-%E2%80%93-a-marxist-perspective/
[WTO, 2013] WTO,
“Understanding the WTO: The Agreements”, 2013,
http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/agrm7_e.htm
[Yılmaz, 2004] Selim Yılmaz,
“Tekelleşmeyi Patent Altına Alan En Önemli Anlaşma: TRIPS”, Toplumsal Özgürlük, Mayıs 2004,
http://www.antimai.org/mkl/sy04trips.htm